Uğur Batı Yazio: İnsanların Aradığı Şey Mutluluk mu Haz mı?

İnsanlarda yapılan araştırmalar, dopamini çeken alıcıları duyarlı kişilerin, daha iyi duygu durumları yaşamaya eğilimli olduklarını göstermektedir. Araştırmacılar dopamin düzeyleri ile kendini aşırı zinde hissetme ve depresyon arasındaki bağlantıyı incelemektedirler. Belli bir hedefe doğru ilerlemenin (keşişlerin istiareye yatmaları ya da sigara bağımlılarının 24 saatlik bir yoksunluğun ardından bir sigara yakmalarına izin verilmesi gibi) verdiği mutluluk açısından dopamin üretiminin özellikle önemli bir yeri vardır. Ancak tensel haz gibi farklı mutluluk türlerinde başka çeşit nörokimyasallar devreye girmektedir.

Stanford Üniversitesi psikoloji ve sinirbilim uzmanlarından Brian Knutson, beynimizin beklenti içerisine girdiğinde nasıl tepkiler gösterdiğini araştırmış.

“Mutluluk denince ilk akla gelen insanların kendilerini iyi hissetmeleri gelmektedir oysa mutluluk büyük ölçüde bir şeyi ummak, beklemekten ibarettir” diyerek konuyu özetlemiştir. Mutluluğun genetik yapısı olduğundan da söz edilmektedir. İnsanlar doğuştan iyimserliğe veya kötümserliğe yatkın olabilmektedir. Beyinde salgılanan dopamin hormonu bazı insanlarda daha çok salgılanmaktadır.

Bunu şöyle özetlemek isterim. Mutluluk ve haz almak benzerdir ve örtüşür. Ancak mutluluk çok daha fazlasıdır. Biraz açalım mı? Mesela bir adam, bir kadınla tutkulu bir şekilde sevişebilir ama sonrasında kendini mutlu hissetmeyebilir. İşte bu kişide seks için gerekli olan dopaminerjik aktivite vardır ancak mutluluk için gerekli olan opoid aktivasyon gerçekleşmemektedir. Bağımlılarda genellikle böyledirler. O yüzden hiper seksüelite ile seks bağımlılığı farklıdır. Birisi çok seks yapar ve mutludur; diğeri ise asla mutlu değildir. ‘Eşyanın doğasına aykırı’ dediğimiz şey bu olur.

Yine dopaminin daha mutluluk verecek olan olay hiç gerçekleşmeden önce motivasyon üzerinden istemekten sorumlu olduğu unutulmamalıdır (Berridge and Robinson 2003).

Hemen özetleyecek olursak, durum şu şekilde ortaya çıkar:

1. Mutluluğun limbik sistem, yani derin kısmı yani memeli hayvanlar ile ortak olan kısmında iki önemli nörotransmiter vardır: Dopamin ve Opoidler.

2. Bütün bu olanlar kortekste olmadığından bilincimizin dışındadır.

3. Dopamin mutluluğumuzun haz kısmından sorumlu olduğu gibi, daha hiç mutluluk yaşanmadan önce, odaklanmamızı ve motive olmamızı sağlar.

4. Opoidler ise artık hedef ele geçirildikten sonra bu tecrübemizi ne kadar beğendiğimizi belirler.

5. Bu anlamda saf dopaminerjik bir hedonizimin eninde sonunda varacağı yer arzuladığını beğenmemek olur.

Beyinde mutluluk ile devam edelim. Kortekste işler biraz farklıdır. Burada devreye tecrübe etme, fark etme, deneyim, hafıza gibi başka beyin çıktıları giriyor. Bu bağlamda mutluluğun korteks kısmı Aristo’un deyimiyle ‘anlam olgusu’ile ilişkilendirilir. Değerler, planlar, ahlak, sıralama, tercih, kendini haklı çıkarma gibi bileşenleri buradadır (Kringelbach 2005). ‘Yol değil, yolculuktur aslolan’ olgusu buradan ileri gelir. Bu nedenle başarı, mutluluk tali şeyler iken, aslolan anlam arayışıdır. İnsanın yolculuğu böyle başlar. Bu anlamda tecrübelerimizin olumlu ya da olumsuz olarak sınıflandırıldığı yer burasıdır (Kringelbach and Rolls 2004), (O’Doherty et al. 2001). Tecrübe ne kadar karmaşık bir değerlendirme gerektiriyorsa, olaya dahil olan korteks bölgelerinin sayısı o kadar artmaktadır.

Bu aslında şu anlama gelir: Nöroplastisiteyi avantaja dönüştürme.

Ne kadar efsanevi bir sonuç olduğunu düşünsenize: Beynimiz mutluluğa ya da mutsuzluğa bizim istediğimiz gibi evriliyor. Yani bu konudaki kaderimizi seçen biziz!

Yani neymiş? Mutluluk özellikle anlam kısmında ne kadar içi doldurulursa, o kadar çok bölge kullanılır. Bu durumda mutluluğumuzu faydacılık, korumacılık, paylaşım, estetik gibi değerler ile süslersek, beynimizde o kadar çok bölge işe dahil olacaktır. Ve ne kadar çok bölge dahil olursa, kullandığımız devreler o kadar kalınlaşacaktır. Bu da mutluluğumuzu sürdürebilir, tekrarlanabilir kılacaktır. Harika bir ilişki ortaya koyduk diye düşünüyoruz. Aynı fikirde misiniz?

Yine 'Derin Beyin Stimulasyonu’ denilen ve en sık Parkinson hastalığın en uç tedavisi olarak kullanılan bir yöntem ile doğrudan beyninizin dopaminerjik nöronları susturulabilir ya da ateşlenebilir. Bu hastaların bazılarının kendilerini ‘anlamsız bir mutluluk hissediyorum’ şeklinde tarif etmesi ya da yine bazılarının ‘mutlu hissedemiyorum’ demeleri, başlı başına mutluluk dediğimiz şeyin beyin ile mutlak bir ilişkide olduğuna işarettir  (Kringelbach et al. 2007).

Felsefe ve beyinbilim açısından olaya baktım, durmayalım bir de matematiğe bakalım: Matematikteki tersinden gidelim stratejisini uygulayalım bir de...

Haz alamama ya da ‘Anhedoni’ birçok zihinsel hastalığın tanı kriteri arasındadır. Teknik anlamda sadece küçük bir bölgenin hasarı ile bu durumu elde etmek mümkün değildir. Bu evrimsel olarak mutlu olmaya ne kadar çok ihtiyacımız olduğuna ciddi bir kanıttır. Ancak bir yer var ki, bu bölgenin hasarı ‘total hazsızlık’ yaratır. O da Ventral Pallidum dediğimiz bölgedir. Bırakın hazzı, beğenmek ya da beğenmemek bile ortadan kalkmaktadır (Aldridge and Berridge 2010).

Bunu da şöyle yorumlamak isteriz: Mutluluk, anlam, haz, beğenmek, beğenmemek, arzulamak gibi beyin çıktıları beynimizde bazen iç içe bazen de biraz farklı kablolanmışlardır. O yüzden aslında küçük hasarlar elektrik kesintisine neden olmaz. Ancak bazı santral bölgelerimiz var. Bu bölgelerin hasarlanması bizleri künt yapabilir. Ne kadar ilham verici değil mi?

Popüler İçerikler

Mike Tyson Kaybetti: Tarihi Mike Tyson - Jake Paul Maçında Neler Oldu?
Kanseri Yenen Eski Arka Sokaklar Oyuncusu Dizi Setlerine Yeniden Dönme Kararı Aldı
Eski Bakan Işın Çelebi'den Fenerbahçe'ye Sert Yanıt: ''Devletin İmkanlarını Kullanıp ‘Yapı’ Diyemezsin''