Gerçeklik ve rasyonellik size mutluluk sağlar, sağlamaz, sizi hayatta bırakır ya da bırakmaz, kariyerinizde yükseliş sağlar ya da sağlamaz, bu kısmını bilemeyiz. Bu arada Sutherland’in sözünü ettiğimiz kitabının ilgi odağı da bu vaadi vermek değildir.
İnsanoğlunun kendi mutluluk oyununu oynamak için gerçekleri saptırma/çarpıtma eğilimine değinerek insanların “düşünen hayvan” olmanın ötesine geçerek duygusal kararlar aldıklarına değinmektedir. Sutherland, insanların karar alma mekanizmalarını etkileyen değişkenleri sorgulayan ve zihnimizin yapısını irdeleyen, geleneksel bakışa dair kuram ve modellerinin dışında yeni perspektiflere de değinen bir kitap yazmış.
Kitabın ilk bölümünde, tek bir örnekten yola çıkarak insanların genelleme yapmamaları gerektiği ve yanlış izlenim edinmenin ne derece kolay olduğu vurgulanmaktadır. Kitapta yapılan bir deneyde İngilizcede “ing” ile biten sözcüklerin mi yoksa “n” ile biten sözcüklerin mi daha yaygın olup olmadığına insanların cevap olarak, bu kolay hatırlanma rahatlığından dolayı “ing” ile biten sözcüklerin daha yaygın olduğunu söylemesi örneği ile tek genel yanlış yargılara varılmaması gerektiğinden söz edilmektedir. İçinde oyun teorisi yaklaşımın meşhur problemi “Mahkûmlar Çıkmazı”ndan, psikolojideki “ilk izlenim”in önemli ve kalıcı olduğuna dair deneylere kadar bu bölümde örnekler bulabileceğiniz rasyonel insan aklının fitne koyucu bir unsuru olan “Bulunabilirlik Hatası”nın kararlarımızda bizi ne kadar yanılttığı
anlatılmaktadır.
Kitabın ikinci bölümü olan “İtaat” bölümü, ceza ve öğrenme ilişkisini deneklerden bazılarına öğretmen bazılarına öğrenci olması için verilen ücret dâhilinde inceleyen ve yanlış cevap sonucu öğrenciye elektrik şoku veren öğretmenlerin görüldüğü “Stanley Milgram deneyi” ile itaat etme davranışı gözlemlenmektedir. Bu deney, alınan ücret veya toplum içinde çoğunluğun benzer davranışlara sahne olması nedeniyle, yalnız kalmamak ve yanlış yapmamak adına oluşan “itaat” ortamında kişi insan hayatının otorite karşısında hiçe sayılabileceğini göstermesi açısından ilginç bir deneydir. Buna benzer doktor-hemşire, komutan-asker, profesör-öğrenci ilişkilerinde de görebileceğimiz “itaat etmek” uğruna rasyonel kararlardan vazgeçebileceğimiz gerçeği bu bölümde oldukça net ve kaygı verici bir şekilde anlatılmaktadır.
Kitabın üçüncü bölümünde, iş yaşamında bazı kararların neden yalnız başına değil topluluğun içinde açıklandığı insanların uyumluluk eğilimine dayandırılmaktadır. Hatta kurumsal bülten veya resmi tüzük gibi olguların da çıkış nedeni budur. Kitabın bu bölümünde de topluluk önünde verilen taahhütlerin daha etkili olduğu ve kimi sosyal sorumluluk projelerinde olduğu gibi reklam filmlerinde genel bir kitleyi ön plana çıkararak “onlar inandı, sizin de inanmanız gerekir “mesajı elbette bizim de uyumlu olmamız beklentisidir.
Felsefede ve siyasette “konformizm” olarak adlandırılan bu olgunun “sigarayı bırakmak” gibi olumlu etkileri veya motivasyon değeri yarattığını düşünsek de kararlarımızın rasyonel sağlıkla ilgili gerçekler yerine topluluk önünde küçük düşme gibi özsaygımız ya da egomuzun yara almaması adına yaptığımızı gözlemlersek kararımızın irrasyonel olduğuna ikna oluruz. Uyum gösterme davranışı, içerisinde yer aldığımız toplumsal sınıfın onayını almak için aldığımız kararlar ve kendimizi benimsetmek adına devreye soktuğumuz savunma mekanizmalarından kaynaklanmaktadır.
Herkesin okumasi gereken kitap irrasyonel. Hepimiz super egitimliyiz her konu hakkinda donanimliyiz ama burnumuzun dibinde olan ile ilgili herseyi ihmal ediyoruz;insanlari.kitap kendini kendine anlatmak gibi insan davranislarini cok iyi analiz ediyor. Yani sira thinking fast and slow kitabinida(daniel kahneman) tavsiye ediyorum.