İnsan beyni günde yaklaşık iki bin uyarıcı ile karşı karşıyadır. Dışarıdan gelen uyarıcıların kabulü algıyı gerçekleştirir. Ancak bu uyarıcıların sadece çok az bir bölümü beyin tarafından bilinçli olarak algılanır, gerisi bilinçaltı belleğe saklanır.
İnsan zihninin kendi yaşadığı büyük değişiklikler bile, bu değişiklikleri yaşayan insanlar tarafından algılanmıyor. İnsan değişime karşı bile kör. Böyle olunca da yaşadığımız şey seçim körlüğü oluyor.
Karar verme esnasındaki tüm değişkenler konusundaki algılar, fiziksel unsurlar ve bu değişkenlerin karar vermeye etkisi, beynimizin salgıladığı hormonlara göre değişiklik gösterir.
Sinirli bir insanın, yorgun bir insanın veya mutlu bir insanın karar algıları farklıdır. Aynı şekilde belirsizliğin yüksek olduğu durumlarda karar vermekle (mesela, seçim sonuçlarının tahmin edilemediği durumlar, rakip gördüğünüz siyasi hareketin güçlendiği durumlar ya da ülkenin sosyo-politiğinin riskli olduğu durumlar), belirsizliğin düşük olduğu durumlarda karar vermek (mesela, sıradan bir gün) üzerimizde aynı stresi oluşturmaz.
Birçok durum beynimizin karar verme konusundaki riski farklı algılamasını sağlayabilir. Bunların başında stres, öfke ve nefret gelir.
Eski beynin işleyişine göre, karşımızdaki insan bir hikâye anlattığında, bunu karşımızdakinin bizi önemsediği şeklinde algılarız.
Duyularımızın algılama ve öğrenme konusunda oynadıkları rol tartışılmaz derecede önemlidir. Hissetmeden öğrenemeyiz.
“Değişmek” sözcüğünün, fizyolojik açıdan, zamana göre mekân boyutunda matematiksel analizini yaparsak; olayın geometrik ve aritmetik yönlerini kolayca algılayabiliriz.