Mahatma Gandhi şöyle der:
“Söylediklerinize dikkat edin; düşünceleriniz olur. Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınız olur. Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınız olur. Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınız olur. Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerleriniz olur. Değerlerinize dikkat edin; karakteriniz olur.
Karakterinize dikkat edin; kaderiniz olur.”
Aslında iyi ya da kötü bir şey yoktur, sadece düşünce onu öyle kılar…
İki Sih militanın açtığı ateş sonucu evinin önünde öldürülmeden önce son kez tüm insanlık için dua etmişti. Tüm amacı, en azından kendi dünyasını kötülüklerden arındırmaktı. Gandhi, bir ülkeyi yönetmek için belki fazlaca ‘insan’dı ama insanlığın tüm olumsuzluktan arınması için önemli mesajlar bıraktı geride. Gandhi, kişinin kaderini yine kişinin kendisinin belirleyeceğini ifade ederken, kişinin duygularına, düşüncelerine, davranışlarına, değerlerine, karakterine ve söylemlerine dikkat çekiyordu. Mahatma Gandhi, “Hiç kimsenin, zihnimden kirli ayaklarıyla geçmesine izin vermeyeceğim.” diyerek de bu görüşü güçlendiriyordu…
İnsanın kaderini çizen ise yalnızca diğerleriyle kurduğu ilişki değildir. Kendisiyle kurduğu ilişki, daha belirgin olandır, derinde gerçekleşir. Bu nedenle daha etkilidir. Kişinin kendiyle kurduğu ilişkiyi belirleyen, iç konuşma ya da içsel konuşma olarak adlandırılan süreçtir.
İç konuşma, bilişsel (zihinsel) açıdan soyut bir işlemken, diğer taraftan doğal bir süreçtir. Düşünce sürecinin bir parçasıdır. Bir tür bilişsel direksiyondur desek yerinde olur. İç konuşma biçiminde kişi, kendi bilinçaltına gönderdiği programlama cümlelerini öncelikle kendi bilinç süzgecinden geçirir. Mevcut olan ses, zihni nereye yönlendirirse, insanların düşünce, tavır ve davranışları buna göre şekillenir. Kişinin iç konuşması, kişinin ruhsal şartlarını belirleyen tetikleyici durumundadır. Kişinin bilinçaltının programlanması ile inançlar teşkil olur; ki bu inançlar tutumları, tutumlar ise duyguları belirler. Bunun sonucunda, duyguların davranışları doğurduğunu ve davranışların sonuçları yarattığını görürüz. Bu hususlarda iç konuşmalar, hep belirleyendir.