“1966 Ağustosunun sıcak ve nemli ilk gününde, kendisini Austin’deki Teksas Üniversitesi kulesinin en üst katına götürecek olan asansöre bindi. Yirmi beş yaşındaki genç, daha sonra bir bavul dolusu silah ve cephaneyi de peşinden sürükleyerek üç kat merdiven çıktı ve gözlem alanına ulaştı. Burada önce silahın dipçiğiyle danışma görevlisini öldürdü, ardından merdiven aralığından çıkmakta olan iki turist ailesine ateş açtı, en sonunda da aşağıdaki insanlara gelişigüzel ateş etmeye başladı. Vurduğu ilk kadın hamileydi. Ona yardım etmek için koşanlar da Whitman’ın silahından nasibini aldı. Ve sonra da sokaktaki yayalar ve onları kurtarmaya gelen ambulans şoförleri…
Whitman, bir gece öncesinde daktilonun başına geçmiş ve bir intihar notu yazmıştı:
“Kendimi şu günlerde tam olarak anlayamıyorum. Aklı başında ve zeki bir genç olarak tanınmaktayım. Ama son zamanlarda (ne zaman başladığını hatırlayamıyorum) birçok sıra dışı ve mantıksız düşüncenin kurbanı olmuş durumdayım.”
Saldırının haberi yayılırken Austin’deki bütün polis memurları da yerleşkeye yönlendirildi. Birkaç saat sonra üç memur ve hızla görevlendirilen bir vatandaş merdivenleri çıkmayı ve Whitman’ı gözlem alanında öldürmeyi başardı. Whitman hariç on üç kişi öldürülmüş, otuz üç kişi de yaralanmıştı.
Ertesi gün bütün manşetlerde Whitman’ın saldırısı vardı. Polis, ipucu bulmak için evine gittiğinde ise, tablonun göründüğünden de ağır olduğu ortaya çıktı: Whitman, saldırı gününün çok daha erken saatlerinde önce annesini, ardından da uykusunda bıçaklamak suretiyle karısını öldürmüştü. Bu ilk cinayetlerden sonra intihar notuna geri dönmüş ve bu sefer el yazısıyla devam etmişti:
“Karım Kathy’yi bu gece öldürmeye, ancak üzerinde çok uzun süre düşündükten sonra karar verdim… Onu çok seviyorum, ayrıca her erkeğin düşlediği türden, çok iyi bir eş de oldu bana.”
“Bunu yapmama neden olacak mantıklı hiçbir neden gelmiyor aklıma.”
...
Cinayetlerin yarattığı şokun yanında, daha gizli, yeni bir sürpriz de vardı:
Sapkınca davranışlarıyla sıradan kişisel hayatının üst üste binmişliği. Eski bir izci olan Whitman, deniz piyadesi olarak çalışmış, ardından da banka memurluğu yapmıştı. Austin İzcileri 5. grup izci başlığı için gönüllü de olan Whitman’ın çocukluğunda Stanford Binet zekâ testinden aldığı 138 puan ise, onu ilk yüzde 0,1’lik dilime yerleştirmişti. Bu nedenle Teksas Üniversitesi kulesinde ayrım gözetmeksizin gerçekleştirdiği kanlı saldırının ardından, herkes bir açıklama bekler olmuştu.
Aslına bakılırsa, Whitman’ın da beklediği buydu. İntihar notunda, beyninde bir şeylerin değişikliğe uğrayıp uğramadığını belirlemek üzere kendisine otopsi yapılması isteğinde bulunmuştu; çünkü kendisi de bundan kuşkulanmaktaydı. Saldırıdan birkaç ay önce günlüğüne şöyle yazmıştı:
“Bir keresinde bir doktorla iki saat kadar konuşup, ona çok güçlü biçimde hissettiğim şiddet duygusunun altında ezildiğimi anlatmaya çalıştım. O seanstan sonra Doktor’u bir daha görmedim. O zamandan beri bu zihinsel çalkantıyla tek başıma mücadele etmekteyim ve görünen o ki, hiçbir yararı yok.”
Vicdani muhasebeye sokan bir soru. Peki, kendi rızası dışında bir kişiye bir ilaç verildiğini düşünelim, bu ilaç sayesinde kişi karar verme yetisini kaybediyor ve ona hükmeden kötü bir insanın söylediklerini yapıyor. Bu insanı suçlamak ne kadar doğru ise Whitman'ı suçlamak da o kadar doğru. İnsanın öldürme dürtüsü genlerinde olan, ancak gerek vicdani gerek ise toplumsal normlarla bastırılan bir dürtü olduğunu düşünüyorum. Kendi rızası dışında gelişen durumlarda kişiyi suçlamanın çok da adil olacağını düşünemiyorum. Orada suçsuz yere hayatını kaybeden insanlar vicdan muhasebesi yaptırır. Ancak objektif olursak, Whitman'ı suçlu bulamıyorum.