Uğur Batı Yazio: Dini Hatırlatmalar İnsanları Hile Yapmaktan Alıkoyar mı?

10.8.2005 tarihli bir gazete haberi şöyle diyordu: 

“Vatikan, Roma Katolik Kilisesi’nin ruhani lideri Papa 16. Benediktus, bir endülijans çıkararak, yapacağı Almanya ziyaretinde kendisini dinlemeye gelen Katoliklerin tüm günahlarının bağışlanacağını duyurdu.” 

Papa aslında Almanya’daki vaazına katılımın yüksek olması için, kendisini dinleyeme gelenlerin günahlarını affedeceğini vaat etmişti. 16. Benediktus, Katolik Kilisesi’ndeki eski bir uygulamayı canlandırmıştı. Katoliklik inancında bu uygulamanın ilk kez başlatılması, Haçlı Seferleri dönemine dek uzanıyor. Kilise o dönemde Kudüs’ü Müslümanlardan geri almak için savaşa katılan Katoliklere tüm günahlarını bağışlama garantisi vermekteydi. Papa’nın temelde amacı kendisinin ilk yurtdışı seyahatini medyatik bir olaya dönüştürmekti. Bunun üzerine Katolik kiliseler, Papa’nın Almanya ziyareti için Köln’e ziyaretçi taşıma hazırlıklarını büyük bir kararlılıkla sürdürmüş, sadece İtalya Katolik Piskoposlar Konferansı, özel tren, otobüs ve uçak seferleriyle Köln’e sadece İtalya’dan 40 bin kişiyi toplantıya götürmüştü. Toplamda da 1 milyon kadar Katolik Köln’de toplanmıştı. 

Papa 16. Benediktus gerçekten ilginç bir adamdı. “Son dönemde Tanrı uykuda gibiydi.” sözleriyle asimetrik düşünce tarzını ortaya koyan Papa’yı görsem şunu sormak isterdim: “Bir gün Facebook’tan günah çıkarmak mümkün olacak mı?”

Dindarlık ve ekonomi arasında bir ilişki var mı?

Din kadar hayati ve sosyolojik bir kavramın, yaşamın bu kadar içindeyken, diğer bir önemli kavramdan, yani ekonomiden uzak olması doğrusu beklenemez. Temelde birbiri ile alakasız bile görünse yine binlerce yıldır iç içe olan iki kavramdan söz ediyoruz. İkisi de birbirini büyütür, hatta karmaşıklaştırır. Din sonuçta uhrevi bir inanca veya kişisel olarak geliştirilen vicdanî bir anlayışa bağlı olarak, o bireyin samimi düşüncesine bağlı serpilen duygusal bir durum olmasına rağmen, ekonomi gibi “dünyevi olan” ve temelde duygusal olmaması gereken pratik bir uygulama alanı ile nasıl birlikte olabilir? 

Bu bağlantıyı entelektüel alandan yola çıkarak anlatmaya çalışalım. 

Duke Üniversitesi ekonomi hocalarından ve ABD’de en çok satanlar listesinde uzun süre kalan “Predictably Irrational” (Akıldışı ama Öngörülebilir) gibi birçok davranışsal iktisat kitabının yazarı olan Dan Ariely’nin bu konu üzerine birçok deneyi vardır. Bunlardan en ilginçlerinden bir tanesi de hileli davranışlar üzerinedir. MIT öğrencileriyle yapılan bu deneyde, hocalar kontrol grubundaki öğrencilere sordukları basit birkaç matematik sorusundan kaç tanesini doğru cevapladıklarına baktılar: Ortalama 3,1 idi. Sonra iki grup öğrenciyi kullanarak akıllarındaki soruyu yanıtlamaya çalıştılar: Acaba dini hatırlatmalar insanları hile yapmaktan alıkoyuyor muydu? Bu soruyu cevaplamak için testte küçük bir değişiklik yaptılar. Birinci gruptan teste başlamadan önce ilk soru olarak ilkokuldan hatırladıkları 10 tane kitabın adını yazmalarını istenirken, ikinci gruptan ise İncil (veya Tevrat’taki) On Emir’i yazmalarını istendi.  

Testte ise her iki gruba bir kısım matematik soruları sorulmuş ve kaç tane soruyu doğru cevapladıkları kendilerine sorulmuş ve öğrencilere doğru cevapladıkları soru başına 10$ verilmiştir. Dolayısıyla öğrencilerin yalan söyleyip daha fazla para almalarına fırsat verilmiştir. Ariely, deneyin sonucunu şöyle açılıyor: On Emir’i hatırlamaları istenen grup hiç hile yapmamıştı, doğru cevap ortalamaları yine 3,1 idi. Diğer grup para kazanmak için % 33 oranında daha fazla söylemişlerdi, doğru cevap ortalamaları 4,1 çıkmıştı. Aslında her iki grubun da yaptıkları hileden yakalanmaları mümkün değilken neden ilk grup hile yapmamıştı? Bu sorunun cevabının rasyonel bir gerekçeye dayanması pek mümkün görünmüyor.

Ariely durumu “Herhangi bir ahlaki düşünce kıstasından uzaklaştırıldığımızda doğru yoldan sapma eğilimine giriyorduk. Fakat kışkırtıldığımız anlarda bile ahlak hatırlatıldığında, büyük olasılıkla dürüst oluyorduk” şeklide açıklıyor. Anlaşılan o ki öyle durumlar var ki, ahlaki normların etkisi insanları kötülükten alıkoyabiliyor. Bu durum rasyonel davranışa aykırı olsa bile. 

Ariely’nin yaptığı yukarıdaki deneyde de görüldüğü üzere dini değerlerin hatırlatıldığı insanların hile yapmaya daha az meyilli olduklarını ortaya konmuştur. Aynı şekilde, Renneboog and Spaenjers, 2011 dindar ailelerin bir kenara para koyup saklamaya ve daha uzun vadeli düşünmeye diğer ailelere göre daha yatkın olduklarını göstermiştir. 

ABD’de kullanılan kredi skorlarıyla ilgili de enteresan bir çalışma yapılmıştır. Bilindiği gibi ABD’de insanlara borçlarına olan hassasiyetlerine (kredibilite) göre düzenli kredi skoru verilmektedir. Bankalar da kredi başvurusu yapan insanlara bu notlarına bakarak yeni kredi verip vermemeye karar verirken bu notlarına bakarlar.  

Kredi notunuz ne kadar yüksekse o kadar az riskli kabul edilirsiniz. Hess (2012) ise dindarlıkla kredi skorları arasında nasıl bir ilişki olduğunu araştırdı ve ilişkinin pozitif olduğunu gösterdi. Yani dindar insanların kredi notları diğerlerine göre daha yüksek bulunmuş ve aynı insanların kredi kartı ekstrelerinin de diğerlerine göre daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Bu dindar insanların günün cazibesi daha az kapıldıkları anlamına geliyor.

Budistlerle de yapılmış başka bir araştırma ise düzenli meditasyon yapan bu bireylerin kontrol grubuna göre çok daha rasyonel kararlar aldıklarını göstermiştir.

Ancak insanlar zaman zaman inandıkları hakikatleri unutabiliyor veya zamanla bunlardan uzaklaşabiliyorlar. Ariely’nin deneyinde de görüldüğü gibi dini öğretilerin gücünden ekonomide de yararlanmak çok akıllıca ve zahmetsiz bir adım olacaktır. Meier ve Sprenger (2010) günün cazibesine kapılan insanların diğerlerine göre çok daha yüksek kredi kartı borcu olduğunu ve daha fazla borçlandıklarını ortaya koymuştur. Dolayısıyla dini öğeler insanların ekonomik davranışına olumlu etkisi olabilmektedir. 

Bu öğretilerin hatırlatılması insanlardaki etik duygusunu harekete geçirecek bu da yolsuzluk, rüşvet adi suçlar gibi suçların toplumda azalmasını sağlayacaktır. Aynı şekilde bu öğretilerin hatırlatılması insanların rasyonel karar almasını kolaylaştırdığı için toplumsal olarak daha optimal tasarruf oranları, daha arzu edilir yatırım ortamı yaratacaktır. Ancak bu demek değildir ki, dindar olan herkes daha dürüsttür. Bu çalışmalar sadece dinin dürüstlük üzerine etkisi olduğunu gösteriyor ama sihirli bir değnek gibi her değdiğini dürüst yapıyor demek değil. 

Sonuç mu? 

Yatırım tercihleri, finansal karalar üzerindeki değişkenlerden biri inanç olabilir mi? Konu ilginç bir konu. Üzerine daha konuşmak tartışmak gerekir. Bunu bir başlangıç kabul edelim ve daha sonrası için fikir yürütmeye başlayalım.

Popüler İçerikler

Boks Tarihinin En Pahalı Maçı Öncesi Mike Tyson, Jake Paul'a Tokat Attı!
Yeni Sezonda TV Ekranları Fena Karıştı: 5 Dizinin Ertelendiği Sezonda 6 Dizi Şimdiden Final Yaptı!
Eski Bakan Işın Çelebi'den Fenerbahçe'ye Sert Yanıt: ''Devletin İmkanlarını Kullanıp ‘Yapı’ Diyemezsin''
YORUMLAR
24.01.2021

Pek katılmıyorum. Ahlak bize genlerimizden gelen bir unsurdur. Dinlerin getirdiği ahlak ise sadece dindaşları arasında geçerlidir. Örneğin bir hıristiyan bir müslümanı ticari olarak kazıklamakta beis görmez. Örnekler diğer dinlerin mensupları için de geçerlidir. Çünkü dinlerin tamamının "bağışlama" mekanizması vardır. Dinin mensubu olan insanların hepsinin ahlaklı olmasını beklemek doğru değildir. Zira ülkemizde de diğer ülkelerde de bunu görüyoruz.

25.01.2021

Uluslararası şeffaflık örgütünün rakamlarına göre yolsuzluğun en az olduğu en temiz ülkeler lisetesi: 1.Yeni Zelanda, 2.Danimarka, 3.Finlandiya, 4.İsveç, 5.İsviçre, 6. Singapur, 7.Norveç, 8.Hollanda, 9.Lüksemburg, 10.Almanya.

25.01.2021

Aynı ülkelerin dinin hayatlarında yeri olduğunu söyleyenlerin oranı 1.Yeni Zelanda %33, 2.Danimarka %19, 3.Finlandiya %28, 4.İsveç %15, 5.İsviçre %41, 6. Singapur %70, 7.Norveç %22, 8.Hollanda %33, 9.Lüksemburg %39, 10.Almanya %40.

25.01.2021

gunumuzde din tanri ile insan arasinda, devletten ekonomiden ayri bir hadise olarak gorulmek istensede oyle bir olgu degil. din devletle ekonomiyle her daim icice olmustur ve hatta eski toplumlarda devletin ta kendisidir. modern zamanlara kadar kurulmus butun devletlerin din merkezli olmasinin tabiyki bir nedeni vardi. din toplumu bir araya getirip fedakarca bir amac icin calistirmanin en etkili yolu. bunu yapan toplumlar daha guclu birlik kurduklari icin hep daha basarili olmuslar dolayisiyla din hep baskin olmus. keza insanlar ve hayvanlar kadar toplumlar dogal seleksiyona tabidir, basariyi getiren sey her ne olursa olsun kalici olur. bu dengeler ancak modernite ile degisiyor. keza din insanlari birlestirmede ne kadar etkili olsada degisimlere adapte olmada bir o kadar yetersiz. binlerce yildir varolmus paradigmalarin bir kac kusakda degistigi gunumuzde duzene ayak uyduramiyor. binlerce yildir sagladigi avantaji yitirip olu agirlik haline donusuyor.

25.01.2021

en basit ornek, cocuk olumlerinin azalmasi ve makinalasma kadinlarin evdeki yukunu ciddi oranda azaltti, artik is gucunde yer alip ekonomiye direk katki sagliyabiliyorlar, dolayisiyla bu ekstra is gucunu verimli kullanan toplumlar daha hizli gelisip daha once cikiyorlar. peki gunumuzde kadinin is gucune katilmasina en cok direnen kim? tabiyki din adamlari. keza gunumuz dinleri tarim toplumunun gerceklerine gore sekillenmisler, sanayi devriminin ve kapitalist sistemin getirdigi yeni dunyaya adapte olamiyorlar, baskin olduklari uluslari dahada asagiya cekiyorlar. dogal seleksiyon tersine isliyor. kaldiki gunumuz dunyasinda dinin henuz yakaliyamadigi 19yy gercekleri bile tarih oldu, dunya 4. sanayi devrimine, bilgi uretiminin meta uretiminden daha degerli oldugu post kapitalist caga giriyor. dolayisiyla hizla degisen dunyayi anliyamadigi, ona cevap veremedigi icin din her gecen gun onemini anlamini kaybediyor.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ