Din kadar hayati ve sosyolojik bir kavramın, yaşamın bu kadar içindeyken, diğer bir önemli kavramdan, yani ekonomiden uzak olması doğrusu beklenemez. Temelde birbiri ile alakasız bile görünse yine binlerce yıldır iç içe olan iki kavramdan söz ediyoruz. İkisi de birbirini büyütür, hatta karmaşıklaştırır. Din sonuçta uhrevi bir inanca veya kişisel olarak geliştirilen vicdanî bir anlayışa bağlı olarak, o bireyin samimi düşüncesine bağlı serpilen duygusal bir durum olmasına rağmen, ekonomi gibi “dünyevi olan” ve temelde duygusal olmaması gereken pratik bir uygulama alanı ile nasıl birlikte olabilir?
Bu bağlantıyı entelektüel alandan yola çıkarak anlatmaya çalışalım.
Duke Üniversitesi ekonomi hocalarından ve ABD’de en çok satanlar listesinde uzun süre kalan “Predictably Irrational” (Akıldışı ama Öngörülebilir) gibi birçok davranışsal iktisat kitabının yazarı olan Dan Ariely’nin bu konu üzerine birçok deneyi vardır. Bunlardan en ilginçlerinden bir tanesi de hileli davranışlar üzerinedir. MIT öğrencileriyle yapılan bu deneyde, hocalar kontrol grubundaki öğrencilere sordukları basit birkaç matematik sorusundan kaç tanesini doğru cevapladıklarına baktılar: Ortalama 3,1 idi. Sonra iki grup öğrenciyi kullanarak akıllarındaki soruyu yanıtlamaya çalıştılar: Acaba dini hatırlatmalar insanları hile yapmaktan alıkoyuyor muydu? Bu soruyu cevaplamak için testte küçük bir değişiklik yaptılar. Birinci gruptan teste başlamadan önce ilk soru olarak ilkokuldan hatırladıkları 10 tane kitabın adını yazmalarını istenirken, ikinci gruptan ise İncil (veya Tevrat’taki) On Emir’i yazmalarını istendi.
Testte ise her iki gruba bir kısım matematik soruları sorulmuş ve kaç tane soruyu doğru cevapladıkları kendilerine sorulmuş ve öğrencilere doğru cevapladıkları soru başına 10$ verilmiştir. Dolayısıyla öğrencilerin yalan söyleyip daha fazla para almalarına fırsat verilmiştir. Ariely, deneyin sonucunu şöyle açılıyor: On Emir’i hatırlamaları istenen grup hiç hile yapmamıştı, doğru cevap ortalamaları yine 3,1 idi. Diğer grup para kazanmak için % 33 oranında daha fazla söylemişlerdi, doğru cevap ortalamaları 4,1 çıkmıştı. Aslında her iki grubun da yaptıkları hileden yakalanmaları mümkün değilken neden ilk grup hile yapmamıştı? Bu sorunun cevabının rasyonel bir gerekçeye dayanması pek mümkün görünmüyor.
Ariely durumu “Herhangi bir ahlaki düşünce kıstasından uzaklaştırıldığımızda doğru yoldan sapma eğilimine giriyorduk. Fakat kışkırtıldığımız anlarda bile ahlak hatırlatıldığında, büyük olasılıkla dürüst oluyorduk” şeklide açıklıyor. Anlaşılan o ki öyle durumlar var ki, ahlaki normların etkisi insanları kötülükten alıkoyabiliyor. Bu durum rasyonel davranışa aykırı olsa bile.
Ariely’nin yaptığı yukarıdaki deneyde de görüldüğü üzere dini değerlerin hatırlatıldığı insanların hile yapmaya daha az meyilli olduklarını ortaya konmuştur. Aynı şekilde, Renneboog and Spaenjers, 2011 dindar ailelerin bir kenara para koyup saklamaya ve daha uzun vadeli düşünmeye diğer ailelere göre daha yatkın olduklarını göstermiştir.
ABD’de kullanılan kredi skorlarıyla ilgili de enteresan bir çalışma yapılmıştır. Bilindiği gibi ABD’de insanlara borçlarına olan hassasiyetlerine (kredibilite) göre düzenli kredi skoru verilmektedir. Bankalar da kredi başvurusu yapan insanlara bu notlarına bakarak yeni kredi verip vermemeye karar verirken bu notlarına bakarlar.
Kredi notunuz ne kadar yüksekse o kadar az riskli kabul edilirsiniz. Hess (2012) ise dindarlıkla kredi skorları arasında nasıl bir ilişki olduğunu araştırdı ve ilişkinin pozitif olduğunu gösterdi. Yani dindar insanların kredi notları diğerlerine göre daha yüksek bulunmuş ve aynı insanların kredi kartı ekstrelerinin de diğerlerine göre daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Bu dindar insanların günün cazibesi daha az kapıldıkları anlamına geliyor.
Pek katılmıyorum. Ahlak bize genlerimizden gelen bir unsurdur. Dinlerin getirdiği ahlak ise sadece dindaşları arasında geçerlidir. Örneğin bir hıristiyan bir müslümanı ticari olarak kazıklamakta beis görmez. Örnekler diğer dinlerin mensupları için de geçerlidir. Çünkü dinlerin tamamının "bağışlama" mekanizması vardır. Dinin mensubu olan insanların hepsinin ahlaklı olmasını beklemek doğru değildir. Zira ülkemizde de diğer ülkelerde de bunu görüyoruz.
Uluslararası şeffaflık örgütünün rakamlarına göre yolsuzluğun en az olduğu en temiz ülkeler lisetesi: 1.Yeni Zelanda, 2.Danimarka, 3.Finlandiya, 4.İsveç, 5.İsviçre, 6. Singapur, 7.Norveç, 8.Hollanda, 9.Lüksemburg, 10.Almanya.
gunumuzde din tanri ile insan arasinda, devletten ekonomiden ayri bir hadise olarak gorulmek istensede oyle bir olgu degil. din devletle ekonomiyle her daim icice olmustur ve hatta eski toplumlarda devletin ta kendisidir. modern zamanlara kadar kurulmus butun devletlerin din merkezli olmasinin tabiyki bir nedeni vardi. din toplumu bir araya getirip fedakarca bir amac icin calistirmanin en etkili yolu. bunu yapan toplumlar daha guclu birlik kurduklari icin hep daha basarili olmuslar dolayisiyla din hep baskin olmus. keza insanlar ve hayvanlar kadar toplumlar dogal seleksiyona tabidir, basariyi getiren sey her ne olursa olsun kalici olur. bu dengeler ancak modernite ile degisiyor. keza din insanlari birlestirmede ne kadar etkili olsada degisimlere adapte olmada bir o kadar yetersiz. binlerce yildir varolmus paradigmalarin bir kac kusakda degistigi gunumuzde duzene ayak uyduramiyor. binlerce yildir sagladigi avantaji yitirip olu agirlik haline donusuyor.