“Aman eşek gibi olmuş oluyorsunuz ama” demeyin, sadece deyim böyle. Kitap için aldığımız görüşler dâhilinde Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan yönelttiğimiz sorulardan birisine şöylesi bir cevap vermişti:
“Karpuzun kabuğu kalın desem, ülkemin yarısı AKP’yi suçlayacak, diğer yarısı kalın kabuğun faziletlerini AKP’ye yoracak. Acil şifa dilerim.”
Deniz Hocamız, ne demek istediği konusunu açarken, iktidarın muhalefetin hiçbir fikrini beğenmemesi; muhalefetin de iktidarın hiçbir fikrini beğenmemesi ve taraftarlık/partizanlık olguları ekseninde insanlarda ne tür algı yanlışlarına düştüğünü anlatıyordu:
“Türkiye’de gri alanların tamamen kaybolduğu ve herkesin kendisinden ve düşüncesinden fazlasıyla emin olduğu bir sosyolojik yönelim var. Düşünceler arasında da rekabet değil düşmanlık duyguları yaygın. Herkes ötekini kendisinden farklı olan olarak değil, kendi düşüncesini yok etme potansiyeli olan bir düşman olarak görüyor. Siyasallaşması imkânsız gibi görünen konularda bile toplum hemen konuyu siyasete bağlayıp ikiye ayrılıyor.
Ve ilginç bir saptama; konunun ne olduğundan bağımsız olarak hep aynı doğrultuda tavır alınıyor. Karpuz nasıl kesilir konusundan, Rusya ve NATO ile ilişkilerimiz konusuna uzanan bir sabit taraftarlık söz konusu. NATO’ya karşı olanların hepsi aynı zamanda karpuzun kabuğunu önce çıkartıp sonra dilimlenmesi gerektiğini düşünüyor veya tam tersi, bilemiyorum.
Zira siyasal hareketin liderinin karpuz kesme konusunda da mutlaka bir fikir oluyor ve hizalanan gruplar, bu fay hattını esas alarak konumlarını belirliyor. Böyle olunca mesela Cumhurbaşkanı mevcut durumda; Türkiye’nin ana yarılma hattı haline gelmiş durumda. Dünyanın en doğru şeyini söylese toplumun yarısı karşı duruyor, en yanlış şeyi söylese diğer yarısı onaylıyor. Akıl ve rasyonalitenin yerini duygusallık ve grup dayanışması alınca karpuzun kabuğunun hikâyesi de böyle şekilleniyor.”
Deniz Hoca’nın yorumu herhangi ilintili bir kitap amacını belirleyecek kadar çarpıcıydı doğrusu ve biz de bu hakkı vermeye karar verdik. Kitabın neredeyse her bölümünde değineceğiz, ne de olsa her şey karar vermekle ilgilidir. Bu kararı verirken bulduğunuz rasyonel veya duygusal bir argüman, bir ilinti, bir açılım, doğrusu işinizi kolaylaştırıyor!
Gerçi konu politika ve onun eksenindeki iletişim olunca, karpuzun kabuğunun işi Deniz Hocanın bahsettiği perspektifle de sınırlı kalmıyor. Mesela, cümle dezenformasyon da bu şekilde başlıyor. Herhangi bir düşünceyi bertaraf etmek amacıyla eylemi planlıyorsun (Ya da planlamıyorsun, bazen kendiliğinden oluyor), açığı söylüyorsun ya da yaratıyorsun.
Sen açığı söyledikten sonra ise, elbet o açıktan fayda sağlayacak bir opportünist bulunuyor. Sahiplenen taraftar da oluyor, yasağı cazip gören muhalif de çıkıyor. Ancak ne olursa olsun iletinin gücü artıyor. İleti bu kadar tartışmalı ve yaygın olunca da kalıplaşıyor. Bu söylediğimiz o kadar yaygın bir şekilde gerçekleşiyor ki, sürecin haritasını bile çıkarabiliriz. Artık modellenmesi bile mümkün. Buna dair yazına bir katkımız olsun, adına “Karpuz Kabuğu Modeli” diyelim; modeli de şöyle açıklamaya çalışalım: