Öyle ki, Konya’da bir imam hemen bayram öncesi son Cuma hutbesinde ''Öldürmez misin'' diyerek doktorları hedef gösteriyor. Mesela o imam diyemez miydi; “Doktorlarımız en kıymetlilerimizdir. Daha koronada Avrupa’nın yarısında hastaneler kepenk kapatırken, onlar halk için cansiparane çalıştı. Sadece sarılın helallik alın.” Anadolu irfanı bunu gerektirmez miydi, yanlış mı anladık?
Biz kimsenin birbirini yemediği, insanların birbirine ağız dolusu hakaret etmediği, televizyondaki o siyasi tartışmalarda garip insanların garip zihinlerine maruz kalmadığımız, ayrımcılığın olmadığı, cinayet işlenmediği, bir sokak hayvanına işkence edilmediği, insan ruhunu öldüren katillerin iyi hal indirimi almadığı, huzur dolu bazı günler olmaz mı? Aşk, bahar, yaz, çiçekler konuşamıyor muyuz? Sadece bazı anlar için?
Her ne kadar zan esaret olsa da aklıma takılıyor…
* Şu hayatta neden birbirinin üzerine basıyor?
Niçin birbirimizi ezip geçiyoruz?
Yönetene yönetileni, patron çalışanını, baba oğlunu, anne kızını, dost arkadaşını, âşık maşuğunu, seven sevileni…
Aslında uzunca bir zamandır, insanların gözlerinde bir şey arıyorum. Aradığım şey 'hayret'
Ama çok az bulabiliyorum.
Oysaki herkes, içinde bir yerlerde bir şeylerin yanlış gittiğini fark ediyor olmalı.
Sanırım iyiliklerin hepsi birbirini benziyor da kötülükler onu her yapana özgü!
Artık iyice eminim; İnsanı açlık veya çaresizlik değil, anlamsızlık yıkar.
Sorularını duymak istediği cevaplara göre değiştiren insanların ülkesinde tartışılan her olayda gördüğüm şeyi söyleyeyim mi? 80 insan 160 milyon yüz... Şaşırmayın, dışarıda zannettiğimiz her şey aslında içeridedir. Belki de o sarsılmaz fikirlerimiz sadece altın suyuna batırılmıştır ve her yıkandığında rengi atacaktır da bilmiyoruzdur...
Ne kadar ikircikli. Oysa ki insan salt ölümden yapılmıştır. Saf ölümden. Bizim yaşam diye kabul ettiğimiz şey, gerçek hayatın uykusu, varlığımızın gerçek halinin ölümüdür. Ölüm yaşamı büker, bize gerçekleri hatırlatır. Ya da bilmem ki, vicdan, merhamet, huzur ve sevgi bile yitip gidiyorsa bu cihanda, kim yaşamak ister ki ulaşana dek sonsuza? Büyükbabam, deli ihtiyar; 'Mezar taşı konuşur oğlum, sen de ölürsün dinlerken. Her şey sona ermek için başlar, bazıları ise bitmek bilmez! Ne yaşadığına dikkat et, her şey o 5 dakika içindir' derdi. O zaman bu kadar hırs, bu kadar şehvet niye? Neye koşuyoruz ya da neyden kaçıyoruz.