Ancak bu değişikliklerin ne şekilde gerçekleştiğini ve hangi mekanizmaları harekete geçirdiğini anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor.
Durum böyleyken, efsanevi film Matrix’teki kâhini anımsamanızı rica edelim: “Hayır, sen seçimini yaptın, şimdi yaptığın seçimi anlamak zorundasın.” Kâhin akıl oyununda Neo’ya, o bilmese bile kararını verdiğini söylüyordu. İnsanın bilinçaltında çeşitli işlemler var. İhtiyaç duyulduğunda bu işlemler aracılığıyla veriler bilince sunuluyor. Beyindeki
süreçler, insanın “dikkati” için yarış halindedir. Bu farkındalık ya da
seçicilik gibi bir şeydir. Sohbette futbol konusu geçince konuşulanlara dikkat kesilmek gibi bir şey. Beyin, bilinçli karar verdiğimizde bunu bilinçaltındaki süreçlerin etkisinde gerçekleştiriyor, alttaki işlem sürecinde ilgili kararı bizim “dikkatimize” sunuyor.
Bilginin sırrını bulmaya çalışmak, insanoğlunun yaratılıştan itibaren en büyük arzusudur. Nereye baksa onu bulmaya çalışmıştır. Ne tür bir bilgi aradığı konusunda da sadece bu düşünürlerin değil, tüm insanların kendi öncelikleri vardır. Fakat belirtmek gerekir ki, her türlü bilginin sırrı, onun bitmezliğinde gizlidir. Bilmek, sonu hiç gelmeyen bir süreçtir. Her zaman bilinecek bir şeyler vardır. Tüm bilgilerin sırrı da aslında budur.
Bilginin bitmezliği, insanların sözlerinin sonsuzluğuyla hep paralel gider. Hep söyleyecek bir şeyler daha olmalı diye düşünürsünüz. O nedenle bir metni bitirmek her zaman en zor olanıdır. Ancak en azından belli bir zaman dilimi için sözler mutlaka bitmelidir.
Bu çok değerli bir şeydir. Neyi ifade eder peki? Başka bir deyişle anlatalım. Daha çok farklı gördüğümüz, diğerlerinden kendilerine özgü özellikleri nedeniyle kolayca
ayırt edebileceğimiz insanlara “nevi şahsına münhasır insan” deriz ve günlük dilde bugün bile kullanırız. Bu deyim aslında farklı olan insanlar için değil de, “kendi gibi olan” insanlar için kullanılmalıdır. Çünkü deyim, bir insanın kendi gibi olmasını, maskeler takmamasını, doğru, dürüst ve erdemli olmasını, yani böyle bir insan modelini işaret eder. Vicdanlıdır.
Hayatınızdaki “nevi şahsına münhasır insan”lara her zaman güvenebilirsiniz, sırtınızı yaslayabilirsiniz. O duvar üstünüze asla yıkılmaz. “Bir öyle bir böyle” insan tipi değildir bu insan. Farklıysa, farklılığı erdemindendir. Şahsı, temizdir. Destekleyici ve iyimserdir. Onu karanlığı lanetlemektense mum yakarken görürsünüz. Bu mum, çoğu zaman kalbinizi aydınlatır. Bir de o kişinin kendi kalbini. Ne de olsa, iyilik iyilikten doğar. Ulaşılması gereken insan tipini ifade eder, bu deyim. Bir hedef kişiliktir.
12. yüzyıl sufi şairi Rumi bu duruma dair şöyle söyler:
*
“İnsanlar pansiyonlar gibidir. Her sabah __yeni bir konuk gelir.
Mutluluk, depresyon, bunlar kötü şeylerdir; hiç umulmadık bir anda, beklenmedik bir konuk, yani vicdan çıkagelir. Hepiniz hoş geldiniz, umarım harika bir zaman geçirirsiniz.
Büyük bir şiddetle tüm mobilyalarınızı sağdan sola savurarak evinizi temizleyen bir sürü ağrı olsa bile, her bir misafirinize saygılı bir şekilde davranırsınız.
Hatta bu misafirler, kendi zevkleri uğruna __sizi bile ortadan kaldırabilirler.
Kötü düşünceler, utanç, kötülük. Onları __kapıda karşılayın, size güldüklerini göreceksiniz, olsun içeri davet edin.
Gelen her bir misafir için minnettar olun, __çünkü hepsi, öbür dünyadan gönderilen rehberler gibidir.”
*
Bir fabrika sahibi, fabrikada çok değerli saatini kaybeder. Bulana ödüller vaat eder. Ertesi gün fabrikaya küçük bir çocuk gelir. “Saatinizi bulabilirim” der. Patron, “Oğlum bu kadar işin arasında bir de seni ayakaltında istemiyorum. Fabrikanın üretimine mâni olursun. Birkaç gün sonra herkes gittiğinde fabrikaya gel ve ödülü kazan” der. Birkaç gün sonra çocuk fabrikaya gelir. Fabrika sessiz, herkes evine gitmiş. Çocuk patronun saatini kaybettiği katta biraz dolaşır ve on dakika sonra saatle geri döner. Patron şaşkın vaziyette çocuğa saati bulmayı nasıl başardığını sorar:
“Kaç gündür herkes bu saati aradı. Sen nasıl çabucak buldun?”
Çocuk yanıtı verir: “Sadece saatin tik taklarını dinledim.”