Cenâb-ı Hak, ölüm gelip çatmadan evvel tevbe edenleri, kapısından eli boş çevirmeyeceğini, Peygamber Efendimizin lisânından, şu hadîs-i kudsî ile bizlere haber veriyor:
'Kim bir hayır işlerse, ona bunun on misli vardır veya daha da artırırım. Kim bir kötülük işlerse, ona da bunun karşılığı vardır. Ya da tamamen affederim. Kim bana bir karış yaklaşırsa, Ben ona bir arşın yaklaşırım. Kim bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım. Kim bana hiçbir şeyi ortak koşmamak şartıyla, dünya dolusu günahla gelirse, ben kendisini o kadar mağfiretle karşılarım.' (Müslim, Zikir, 22)
Tevbe etmenin genel olarak belli bir vakti olmamakla birlikte, mübarek gün ve gecelerde, seher vakitlerinde ve namaz arkalarında yapılan tevbelerin kabul edilme umudu, diğer vakitlere göre daha yüksektir.
Hem mübarek üç ayların ilki, hem de dört haram aydan (Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem) bir tanesi olan Receb-i Şerîf ise, tevbe ve istiğfar ayıdır. Çünkü bu aylarda dil ve gönüller temizlenerek Ramazan-ı Şerîf'in bereket ve feyizlerine hazırlanır.
'Receb ayında istiğfarı çoğaltın!' buyuran Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz, Receb'in hilali gözüktüğünde ashâbına şöyle seslenirdi:
'Tevbe ayının hilâli gözüktü; Allah Teâlâ'ya bu ayda ilticâ eden, bu ayda O'ndan af isteyenlere müjdeler olsun.'
Şöyle buyrulur: Receb ayının her saatinde Cehennem'den azatlılar vardır. Bu ayda çokça tevbe ve istiğfarla meşgul olunmak sûretiyle, kişinin o saatlerden birine denk gelmesi ve Cehennem'den âzad olunması umulur.