'Paralel devlet' dediği yapıya ama aslında düşman bellediklerine, bir başka ifadeyle yolsuzlukları ortaya çıkaranlara ya da bu yolsuzlukların üzerine gidilmesini isteyenlere belli ki Başbakan savaş açacak. Üstelik hesap vermeye hiç niyeti yok gibi görünüyor. Yolsuzluğa bulaşmış bakanları yanına alarak balkona çıkması, tam bir meydan okumaydı. Türkiye'yi zor günler bekliyor.
Kim kazandı, kim kaybetti?
Seçimlerde kim kazandı, kim kaybetti? Bence her parti kazandı ama aynı zamanda her parti kaybetti.
* AK Parti, bunca yolsuzluk iddiasına, keyfi davranışlarına, hukuka meydan okuyuşuna rağmen, beklentilerin üzerinde oy aldı ve birinci parti oldu. En fazla belediye başkanlığını da AK Parti elde etti. Bu açıdan AK Parti'ye seçimin galibi diyebiliriz. Öte yandan 2011 seçimlerine göre 5 puan kadar geriledi.
* CHP, 2011'e göre oylarını 1 puan artırdı. Elbette bu kadar avantajlı girdiği bir seçimde bu cüzi ilerlemeye bakarak 'kazançlı çıktı' demek mümkün değil. Kaldı ki, özellikle Ankara ve İstanbul'da bazı MHP oyları da CHP'ye kaydı. Buna mukabil Mansur Yavaş, Melih Gökçek'i bir hayli zorladı. Mustafa Sarıgül de, 1994'ten bu yana CHP'nin İstanbul'da aldığı en yüksek oy oranına ulaştı.
* MHP, %17 civarında bir oyla 2011 seviyesini 4 puan aştı. 2009 mahalli seçimlerine göre daha fazla belediye başkanlığı kazandı fakat o da hep 3'üncülüğe mahkûm görünüyor.
CHP'li kadrolar dışa vurmasalar bile bu sonuçlardan rahatsızlık duyacaklardır. Bu kadar müsait bir konjonktürde dahi CHP %30'u aşamadı. Yıllardır aynı noktada çakılmış duruyor.
Mansur Yavaş'ın başarısı ise bize şunu gösterdi: Mansur Yavaş gibi merkez sağı temsil eden bir isim, oyları daha kolay kanalize edebiliyor ya da Mustafa Sarıgül gibi köşeli, sivri tavırları olmayan, CHP'nin Kemalist, ulusalcı bagajını taşımayan bir aday, oyları artırabiliyor.
Sarıgül, bu başarıdan yola çıkarak CHP Genel Başkanlığı'na aday olur mu? Baykal'dan beri %30'un altına mahkûm olan bir CHP, yeni arayışlara girer mi?
Balkon konuşması
Erdoğan'ın balkon konuşmasını dinledikten sonra Türkiye henüz çilesini doldurmamış diye düşündüm. Yeni gerginliklere adayız. 'Paralel devlet' dediği yapıya ama aslında düşman bellediklerine, bir başka ifadeyle yolsuzlukları ortaya çıkaranlara ya da bu yolsuzlukların üzerine gidilmesini isteyenlere belli ki Başbakan savaş açacak. Üstelik hesap vermeye hiç niyeti yok gibi görünüyor. Yolsuzluğa bulaşmış bakanları yanına alarak balkona çıkması, tam bir meydan okumaydı.
Türkiye'yi zor günler bekliyor. Ama eninde sonunda, mutlaka haklı olan kazanacaktır. Haklarında dağ gibi dosya bulunanlar, mutlaka bir gün mahkeme önünde hesabını verecektir. O hesap verilmeden Türkiye'ye huzur ve istikrar gelmez.
Erken genel seçim
AK Parti, %44-45 civarındaki oyuyla genel seçimleri erkene almak ve 2015 Haziran'ındaki genel seçimleri beklemek istemeyebilir. Zira o güne kadar köprülerin altından çok sular akar. Uluslararası camiada itibarını kaybetmiş ve istikrarsızlık vadeden bir ülkeye yabancı sermaye de gelmeyi arzulamaz. Ekonomik sıkıntılar ortaya çıkabilir. Bu yüzden, zaman kaybetmeden Erdoğan sandığa gitmeyi tercih edecektir. Ya cumhurbaşkanlığına aday olur ve genel seçim kampanyasını cumhurbaşkanlığı ile birlikte yürütür ya da cumhurbaşkanlığı yerine partisinin başında kalır. O zaman, muhtemelen Abdullah Gül cumhurbaşkanı adayı olur.
Belki yanılıyorum ama Erdoğan'ın, dosyaları temizleyinceye kadar Genel Başkan olarak aktif siyasette kalmak isteyeceğini düşünüyorum. Zira AK Parti'yi kime emanet ederse etsin, Rıza Sarraf ilişkileri, havuz medyası, ihaleye fesat gibi iddiaları aklamakta onun kadar başarı gösteremeyecektir.
Sami Selçuk'tan çağrı
Türkiye, peş peşe geçireceği seçimlerin henüz daha ilkini tamamladı. Önümüzde zor aylar var. Ama çok şükür artık 'genç ve tecrübesiz bir demokrasiden' söz etmiyoruz. 1950'den beri, düşe kalka da olsa özgürlükçü düzeni yaşatmayı başardık.
Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un Zaman Gazetesi'nde yayınlanan Başbakan'a açık mektubunda belirttiği gibi 'Yasaya aykırı da olsa, bu dinlemeler ile orada geçen sözler, yaşanmış olaylar, yargı önünde çürütülmedikleri sürece siyasette, ahlâkta varlıklarını sürdürür. Yok sayılamaz.'
Sami Selçuk'un bir de çağrısı var Başbakan'a: 'Bir an önce yargıya başvurarak bu suçlamaları çürütmeye bakmalısınız.'
Suça teşvik
Samanyolu'nda oynayan Şefkat Tepe dizisinde Peygamber Efendimiz'i temsil eden bir ışığın kamyona inmesi hükümete yakın kalemlerin eleştiri odağı olmuştu. Oysa dizinin kahramanı Yüzbaşı Serdar, ağır yaralanıyor ve yoğun bakımda rüyasına Peygamberimiz giriyordu. O ışık, Hz. Muhammed'i temsil ediyordu. İtikat açısından benim şahsen söz söylemeye hakkım yok. Ama görünüşte, rahatsız eden bir durum mevcut değildi.
Gelelim, atv'de oynayan Kurtlar Vadisi Pusu'ya... Orada, Zekeriya Öz'ü canlandıran bir savcı vardı. Son bölümde arabası tarandı ve öldürüldü. Zaten tehdit alan bir savcının bu şekilde senaryoya konu edilmesi, ayıbın da ötesinde suça teşvik değil mi?
Nazlı Ilıcak/Bugün Gazetesi