Türkiye'nin Olimpiyatlar'a İlk Adımı: Bayrak ve Milli Forma

2024 Paris Olimpiyatları’nı henüz yeni geride bırakmışken bundan tam 112 yıl önce, Osmanlı topraklarından iki cesur sporcunun, imkansızlıklar içinde 1912 Stockholm Olimpiyatları'na katılarak Türkiye’nin olimpiyat tarihine attıkları ilk adımı hatırlamak, bugünün başarılarını daha da anlamlı kılıyor.

Bu unutulmaz başlangıcın ardında ise Selim Sırrı Tarcan’ın azmi ve kararlılığıyla şekillenen bir hikâye yatıyor.

Gelin bu hikâyeyi yeniden hatırlayalım….

Galatasaray Lisesi’nin ardından Askeri Mühendislik Okulu’nu bitiren Selim Sırrı Tarcan, İzmir’de beden eğitimi öğretmenliği yapmaya başlar. O dönemde eline geçen tüm spor kaynaklarını inceleyen Selim Bey, tenis, güreş, yüzme başta olmak üzere birçok spor dalıyla ilgilenir.

İzmir'deki öğretmenlik görevinin ardından İstanbul'a dönen Tarcan, Büyükada'da yaşayan Galatasaray Lisesi Fransızca öğretmeni Mösyö Juery ile arkadaş olur. Bu vesileyle, 1907 yazında Uluslararası Olimpiyat Komitesine (IOC) yeni üyeler kazandırmak amacıyla dünya turuna çıkan modern Olimpiyatların kurucusu Baron Pierre de Coubertin ile tanışır.

Coubertin, Tarcan’a Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti'ni kurmasını önerir, ancak o dönemde cemiyet kurmak yasak olduğu için Tarcan bu teklife olumlu yanıt veremez. Bunun üzerine Coubertin, Tarcan’ı temsilci olarak görevlendirir. Tarcan, kendisi öğretmen olduğu için cemiyetin başkanlığına gazeteci Ahmet İhsan Tokgöz'ü uygun görür ve kısıtlı imkanlarla çalışmalara başlarlar. Ancak, Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti kurulsa da faaliyetlerini gerçekleştirecek bir bütçesi yoktur. Bu sebeple 1912 Stockholm Yaz Olimpiyatlarına katılabilmek için sponsor arayışına girerler.

Selim Bey, belki de Türkiye'deki ilk sponsor bulma girişimi sayılabilecek bir yöntemle dönemin önde gelen gazetelerine 'Sporseverler ve Yardımseverler aranıyor' şeklinde ilanlar verir. Sponsor bulunamaz fakat Ermeni asıllı iki genç sporcu, Mıgırdiç Mıgıryan ve Vahram Haret Papazyan, Olimpiyatlara katılmak için başvuruda bulunur. Bu iki genç sporcu, Selim Bey’den gerekli evrakları alırken, kendi imkanlarıyla İsveç’e gitmeleri gerektiğini öğrenirler. İstanbul’un ilk atletizm ve jimnastik kulübü olan 'Raffi'nin kurucusu Mıgırdiç Mıgıryan maddi olarak daha iyi durumda olsa da arkadaşı Papazyan'ın acilen kaynak bulması gerekmektedir.

O dönemde Bebek'te gazete bayisi olan babasına yardım eden Papazyan, bir yandan harçlık biriktirirken bir yandan da gazete teslimatlarına yardımcı olarak bir nevi antrenman yapar. Ancak burada biriktirdiği harçlıklar Stockholm için yeterli olmaz. Bu sebeple İstanbul’daki çeşitli semtlerde şubeleri bulunan ve üyesi olduğu Ardavast Kulübü’ne başvurur. Kulüp yöneticileri bu isteği olumlu karşılar ve Arnavutköy’deki bir Rum Tiyatrosu’nda bir gece düzenlenir. Bu gecede bizzat Vahram Papazyan da rol alır. Buradan sağlanan para ve biriktirdiği harçlıklarla Papazyan’a Stockholm için gidiş-dönüş bileti alınır.

İki genç sporcu, uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından Stockholm’e varır.

Sokaklarda ve stadyumda diğer ulusların bayrakları arasında Türk bayrağını göremeyen Papazyan, soluğu Büyükelçi Ahmet Bey’in yanında alır ve durumu anlatır. Papazyan, Türk Bayrağı’nın Stockholm caddelerinde ve Olimpiyat Stadyumu’nda yer almaması durumunda müsabakalara çıkmayacağını belirtir. Bunun üzerine Büyükelçi Ahmet Bey, iki saat gibi kısa bir sürede Türk Bayrağı’nın caddelerdeki ve stadyumdaki yerini almasını sağlar. Ayrıca, Büyükelçi Ahmet Bey’in eşi, kendisine hediye edilen kırmızı düz bir fanilanın üzerine beyaz bir ay-yıldız dikerek Vahram Papazyan’a hediye eder.

Vahram Papazyan, ay-yıldızlı formayla 800 metre ve 1500 metre yarışlarına katılır ancak iki yarışı da tamamlayamaz. 1952 yılında Amerika’dan gönderdiği ve Stockholm anılarını anlattığı mektubunda, 1500 metre yarışını son metrelere kadar önde götürdüğünü, ancak aşırı heyecandan dolayı bayılarak yarışı tamamlayamadığını ifade eder.

Bir diğer sporcumuz Mıgırdiç Mıgıryan ise dekatlon, pentatlon, disk atma ve gülle atma yarışmalarına katılır. Sağ-sol elle gülle atma yarışmalarında yedinci olarak Olimpiyat Onur Kütüğüne ismini yazdıran ilk Osmanlı sporcusu olur. Üstelik, dekatlon yarışlarında Stockholm Olimpiyatı’nın efsane atleti, Kızılderili-beyaz melezi Jim Thorpe ile ve sonradan Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı olan Avery Brundage ile yarışma onuruna erişir.

Bu iki genç arkadaşın Olimpiyat macerası böyle sonlanırken, elde ettikleri derecelerden çok daha önemli bir onura erişirler. Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti tarafından Olimpiyat Oyunlarına yollanan ilk atletler olurlar. Ömürleri boyunca bu büyük onurla övünen bu iki sporcudan biri olan Papazyan, Kanada’ya yerleştikten sonra da sık sık Türkiye’yi ziyaret etmeye devam eder, ancak 1970’li yıllardan sonra kendisinden haber alınamaz.

Instagram

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Asgari Ücretin Açıklanmasından Sonra Cumhurbaşkanı’na Mesaj Atan Kadir İpek Gözaltına Alındı
Gazeteci Fulya Öztürk'ün Azerbaycan Milletvekiline Ağladığı Anların Beden Dili Analizi Çok Konuşuldu
Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var