Kadına şiddet, cinsel istismar, psikolojik baskı, aile baskısı ve bir türlü yerini bulmayan adalet...
Kadına şiddet, cinsel istismar, psikolojik baskı, aile baskısı ve bir türlü yerini bulmayan adalet...
Baktığımız zaman sırlarla dolu bir aile ve herkesi kendisi gibi görmeye çalışan bir kadın görüyoruz. Ailenin aşırı derecede takıntılı olan iki ablası Gülben ve Safiye, çöplerin arasında kendini iyi hisseden kardeşleri Han ve bu ailenin yükünü çeken ve kendine zarar veren en küçük kardeşleri Neriman var. Bu ailede herkesin acı ve korku dolu bir geçmişi var. Her bir karakterin kendi hikayesini gördüğümüzde içten içe ona hak veriyoruz. Daha küçük yaşta ne anneden ne de babadan sevgi göremeyen Safiye, Gülben ve Han bunların ortaya çıkardığı sorunları ileriki yaşlarda çok ağır yaşıyor. Anne babaları yüzünden kimseye güvenemiyor ve kendilerinden başka kimseyi kabul edemiyorlar. Kendi anne babaları bile onları sevemezken, bir başkasının onları sevebileceğine inanamıyorlar.
Bir araba kazasıyla karşı karşıya gelen Han ve İnci'nin aşk serüveni ailelerin karşı karşıya gelmesine rağmen evliliğe dönüşüyor. İnci bu sırlarla dolu aileye rağmen aşkından dolayı onlarla yaşamayı kabul ediyor. İnci'nin de çocukluktan kalan acıları var. Babasının alkol bağımlısı olması, annesine şiddet göstermesi ve sevmemesi onda büyük hasarlara sebep oluyor. Babasını iyileştiremediği için etrafındaki sorunlu insanları iyileştirmek için elinden geleni yapmayı çalışıyor. Herkesi kendisi gibi kabul ediyor, gerçekleri görmek istemiyor. Sanki hayal dünyasında yaşamak istiyor. Bu da aslında çoğumuzun aşık olduğunda yaşadığı bir durum. Bazen karşı tarafın yaptığı olumsuz şeyleri görmezden geliriz. Çünkü onu her şeyden çok severiz ve her şeye göz yumarız. Ne kadar da bizden değil mi?
Hepimizin bu hayatta derin yarıları var. Bazen etrafta onları hatırlatacak şeyler görüyoruz. Bizden olduğunu ve yalnız olmadığımızı hissediyoruz. Bu bir dizi bir film ya da herhangi bir koku da olabiliyor. Bu dizi birçok gerçeği yüzümüze çarpıyor. Bir yerlerde bu sorunları yaşayan insanlar var ve elimizden hiçbir şey gelmiyor. Gerçekten doğduğumuz ev kaderimiz oluyor. Tabii oyunculuklar da şahane olunca insan resmen izlerken o anları yaşıyor gibi oluyor.
Daha ilk bölümüyle kadına şiddeti ele alarak içimizi sızlatan Kırmızı Oda, birçok konuya yer veriyor. Her bölümde farklı insanların hikayesi ele alınarak sorunlar çözümlenmeye çalışılıyor. Psikoloğumuz, insanları son raddeye getiren travmatik olayları, çektiği acıları ve derin yaralarını gün yüzüne çıkararak onlara yardımcı olmaya çalışıyor.
Biliyorsunuz ki Türkiye'de ne yazık ki her gün kadınların erkekler tarafından öldürüldüğünü, taciz veya tecavüz edildiğini duyuyoruz. Ki bu sadece bizim duyduklarımız. İşte bu dizi bizim görmediğimiz kısımları da tüm gerçekçiliğiyle ele alıyor. Aile şiddeti, küçük yaşta cinsel istismara uğranılması, kocasından dayak yemek, namus uğruna hor görülmek gibi bir sürü ama bir sürü gerçekçi konu işleniyor. Her kadının yaşadığı ve çektiği acılar gün yüzüne çıkıyor.
Beki de çoğumuz içimizden artık tüm bunların son bulmasını diliyor. Kimsenin elinden bir şey gelemediği için kendini kötü hissediyor. İnsan acı çeken bu insanları gördükçe gerçekten gözünde her şey bambaşka görünüyor. Hayal dünyasından çıkıp, bu hayatta herkesin bizim gibi bir hayatı olmadığını düşündürüyor. İşte bu yüzden Kırmızı Oda dizisi bizi ekran başına kilitlemeyi başarıyor.
Daha ilk bölümde sevgilisi tarafından ölesiye şiddet gören bir kız görüyoruz. Tabii şiddeti uygulayan adamın ailesi varlıklı olduğu için bu suçu örtbas etmeye çalışıyor. Şiddet gören kızın annesi bu davada her şeyi ortaya çıkarmak ve suçlunun cezasını alabilmesi için canını dişine takıyor. Ama sonuç ne mi?
Aslında her şey ortadayken ve tüm deliller sevgilisini göstermesine rağmen sonuç bambaşka şekilde şekil alıyor. Meğer sevgilisinin eşi tarafından şiddete uğranıldığı ortaya çıkıyor. Fakat her ne olursa olsun, şiddete uğrayan kıza atılan iftiralar gerçekten korkunçtu.
Bir kız hem şiddete uğruyor hem de buna rağmen şiddete uğramasının tüm suçlusu yine o olduğu söyleniyor. Her ne olursa olsun şiddetin hiçbir şekilde savunulacak bir yanının olmadığını hepimiz biliyoruz. Ama iş gerçeklere gelince hiç de öyle olmuyor. Güçlü olan güçsüz olanı her türlü eziyor. Adaletsizlik işte burada başlıyor...
Dizide genç bir kızın iki ayrı hayat hikayesine yer veriliyor. Fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen küçük kız çocuğu, iğrenç mi iğrenç babası ve kocasından ayrılma cesareti gösteremeyen aciz bir anne. Daha küçük yaştayken kızlarını daha varlıklı bir aileye veriyorlar. Orada ikinci bir ailesi oluyor. Muhteşem bir hayat sürüyor ama bu kız kaderine boyun eğerek kendisini doğuran annesine kendini kanıtlama çabasına giriyor.
Düşünebiliyor musunuz sırf kendi keyfi için kızını kor ateşlere atıyor. İletişim bile kuramayan bir insanla sırf annesi istiyor diye evleniyor. Kendisini büyüten, yetiştiren, güzel bir hayat sunan ikinci ailesini dinlemeden sırf annesinin kendini acındırması yüzünden bunu yapıyor.
Her bir karakterin ayrı hikayesinin olduğu ama aynı zamanda hepsinin birbirine bağlandığı bir dizi Alev Alev. Diğer dizilerde olduğu gibi burada da kocasından fiziksel ve psikolojik şiddet gören bir kadın yer alıyor. Boşanmaya bir türlü yanaşmayan kocası, karısının psikolojisinin bozuk olduğuna ve ağır ilaçlar kullandığına herkesi inandırıyor. Böylece karısına deli raporu aldırmıştı.
Kimseye kendini inandıramayan bu kadın adalet yerini bulsun diye elinden geleni yapıyor. Şiddeti gören kadın, suçlanan yine kadın. Bunların hepsi gerçek, hepsi her gün gördüğümüz hikayeler. İşte bu yüzden her izlediğimizde gündem oluyor, içimizi büyük bir acı kaplıyor. Kadına değer verilmediğini bir kez daha gözler önüne seren bir adalet sistemi...
Kim bilir belki bir kişi bile bu dizilerle birlikte farkındalık kazanır...
sonunda ülkemizde de halkı bazı kavramlar konusunda bilgilendirebilecek diziler çekilmeye başlandı. özellikle adelette yolsuzluğun ve ülkemizde kanun denen bişeyin artık varolmadığını gösteren temaların işlediği daha çok diziler görmek dileğiyle...
Masumiyet dizisinde erkeğin aklanması akıl alır gibi değil, nişanlıyken diğer kızı kandırdığı unutuluyor. Bu kızın başına onca şey geldi, hiçbir şey olmamış gibi aşk senaryoları mı çekilecek? Bilemiyorum, bu tarz senaryolar toplumun kafasındaki hastalıklı "aşk" kavramını iyice pekiştiriyor. Erkek kızı dövmüş olsaydı da bu sözde aşkın fanları olacaktı, "Evet sevmiyordu ama sonradan hatasını anladı, ona aşık oldu, onun için düzelecek, ailesine karşı çıkacak" kafası onlara öldüresiye dövme gibi bir şeyi bile affettiriyor. Gerçekte bu tarz şeylerin nasıl bittiğini biliyoruz, kadın ölüyor. Bu hastalıklı zihniyeti yok etmemiz gerekirken medyayla destekliyoruz.
akepe kanalları ve sermayeleri sponsorluğunda "Türkiye Gerçekleri" ha!!! Vay yürrüü be Türkiyemmmmmm ver şimdi dombrayı