Türkiye Ekonomisinin Son 14 Yılını Ezbere Değil, Rakamlarla Gösteren Bu Analizi Okumalısınız

Ekonominin iyiye mi, kötüye mi gittiğine dair herkes konuşur; ve herkes de farklı parametreler üzerinden konuşur. İktisat uzmanı Mahfi Eğilmez ise, Türkiye'nin son yıllarına ait makro ekonomik göstergelerini bir araya toplayarak blog yazısında okurlarıyla paylaşmış. Biz bu yazıyı sizler için özetledik. Buna göre, geride bıraktığımız yılların ekonomik değerlendirmesi bakalım nasılmış?

Son 10 yılda Türkiye’nin borçlarında olağanüstü artışlar ortaya çıkmış.

Tablodan, borçluluğunun nereden nereye geldiğini görebilirsiniz. Tabloda Hazine borcumuz, KİT’lerin borçları, belediyelerin banka borçları, özel kesimin ve hane halkının borçları yer alıyor.

(Tablo iktisat uzmanı Hakan Özyıldız'a ait. Buyurun detayı linkte.)

Şimdi bu sıkıcı gözüken tablodan ne anlamalıyız? Basitçe görelim:

1) Hazinenin dış borcu 3 kattan fazla artmış. 

2) KİT borçları pek bir değişim göstermemiş. 

3) Belediyelerin bankalara borçları da 10 kattan fazla artmış (Bununla birlikte, miktar yüksek olmadığı için çok sorun oluşturmuyor.) 

4) Toplam kamu borçlarındaki artış, Hazine borçlarındaki hızlı artış nedeniyle yaklaşık 3 kat olmuş.

Devam edelim çünkü veriler epey ilginç!

5) Bankalar haricinde kalan özel kesim kuruluşlarının banka kredi borçları, yaklaşık 20 katlık bir artış sergilemiş. (GSYH’nın yüzde 68’i.)

6) Hane halkı 2002 yılında neredeyse borçsuz durumdayken, 2016’da 440 milyar TL borçlu duruma gelmiş. 

7) Türkiye toplam borcu 8 kattan fazla artarak yaklaşık 3 trilyon TL’ye ulaşmış ve GSYH’nın yüzde 118’ini aşmış.

Son 14 yılda özelleştirmeden 60 milyar dolar gelir elde etmişiz.

Türkiye son yıllarda oldukça yüksek miktarlarda özelleştirme geliri elde ederek bu gelirlerle bir yandan bütçesini finanse etmiş, bir yandan da birçok altyapı projesini hayata geçirmiş. 

(Tablonun kaynağı: ÖİB 2016 faaliyet raporu)

Bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik gelişmeye bir göz atalım şimdi:

Tablo: GSYH, kişi başına gelir, büyüme, enflasyon, işsizlik, bütçe açığı ve cari açık gibi başlıca makro ekonomik göstergelerin yıl sonu değerleri

(Kaynak: TÜİK ve IMF verileri)

Bu tabloyu da basit haliyle özetleyelim:

1) Türkiye GSYH’sını 3,6 kat, kişi başına gelirini yaklaşık 3 kat artırmış. 

2) Ortalama olarak yüzde 4,8 oranında bir büyüme oranı yakalamış.

Gerçekten olumlu olan bu göstergelerin yanında ise, şunlar var:

3) Enflasyon ortalama yüzde 10,4 olmuş.

4) İşsizlik oranı ortalaması yüzde 10,7 olmuş. Bu oran, önceki 14 yılın ortalamasına göre yüzde 40 daha yüksek bir işsizliği işaret ediyor. 

6) Cari açık ortalaması yüzde 5 olmuş. Bu ortalama ise, önceki 14 yılın yaklaşık 10 kat üzerinde gerçekleşmiş.

Neticede şöyle bir sonuç çıktı:

1) Türkiye son 14 yılda borç stokunu 366 milyar TL’den 2,953 milyar TL’ye çıkarmış.

2) Bunlara eldeki kamu mallarının satışıyla da 102 milyar TL’lik finansman eklemiş. 

3) Bu durumda ortaya çıkan finansman imkânı 3 trilyon 55 milyar TL dolayında bir imkân olmuştur.

Güzel veriler var. Fakat diğer yandan:

Bunlara karşılık aynı dönemde, Türkiye işsizlik artışını ve cari açık yükselişini kontrolden kaçırmış görünüyor.

Borçlanmayı bu şekilde artırarak ve eldeki malları satarak bu büyümeyi sürekli kılmak mümkün değildir.

Büyümenin hız kesmesi, işsizliğin artması ve enflasyonun yükselişine bakarsak, ne özel kesimin ne de hane halkının borçlarını artırarak yeni bir şeyler yapma / alma gücünün kalmadığı, eldeki malların satışında da sona yaklaşılmış olduğu anlaşılıyor.

Bu sonu erteleyebilmek için kurulan Varlık Fonu, eldeki değerli varlıkları teminat göstererek borçlanmaya devam edebilmeyi hedefliyor.

İktisat Uzmanı Mahfi Eğilmez’in Varlık Fonuna Dair Paylaşım Rekoru Kıran Müthiş Analizi

Yani Türkiye, Menderes ve Özal dönemlerinden sonra, bu son dönemde de yine borçlanarak ve mevcut varlıkları satarak ivme yakalama politikasını deniyor.

Ne var ki tıpkı öncekilerde olduğu gibi bu kez de bu ivmeye süreklilik kazandıracak olan yapısal reformlara girişemedik.

Bugün artık bu politikanın bir kez daha sonuna gelmek üzere olduğumuzu kabul

etmemiz gerek.

Sözün özü: Yapısal reformları niçin yapmadığımızı, kendimizi niçin kandırdığımızı, bilimle uğraşmak yerine niçin bilim dışı alanlara yöneldiğimizi sorgulamanın tam zamanı.

Bu sorgulamayı yapabilir ve doğru yanıtları bulabilirsek, en azından geleceğe dair yeni bir umut yaratabiliriz.

Popüler İçerikler

Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"
YORUMLAR

TAMAMEN UYDURMA VERİLER... 2002 DEN ÖNCE Kİ TÜRKİYEDEN HABERLERİ YOK BUNLARIN, 2002 DEN ÖNCE İYİ OLAN ŞİMDİ KÖTÜ OLAN TEK ÖRNEK BİLE YOK AT GÖZLÜKLERİNİZİ ÇIKARIN BİRAZ.....

16.03.2017

Bizzat şahit oldum; iett'de iki yaşlı amca ayaktalar, ekonomi kötü kriz var diye kendi aralarında konuşuolar. Bu esnada karşılarında bi türbanlı teyze onları dinlerken, onlar hükümeti eleştirdikçe gerilio, kızarıyo, tövbe tövbe falan dio oturduğu yerden. Sonunda teyze ayağa kalktı (e-5 kadıköyü geçmek üzereyiz) ''Bu kadar araba var bi camdan dışarı bakın, nasıl ekonomi kötüymüş, kötü olsa bu kadar insan nasıl arabaya binecek, sırf müslümanları kötülemek için konuşuyorsunuz'' dedi. Asıl mesele ve en tehlikeli kısım şu ki o kadın buna inanmıştı.

eyyyyyyyyyyy ekonomiiiiiiiiiiiiiiii

TÜM YORUMLARI OKU (60)