2014’te dünya nüfusunun yüzde 54’ünü kentsel nüfus oluşturuyordu. 2050 yılında ise üçte birimiz şehirlerde yaşayacağımız öngörülüyor.
Raporda, kentleşmenin yaratacağı fakirlik, gecekondu, aşırı kalabalık, kirlilik, kilitlenen ulaşım, işsizlik, suç ve şiddet sorunlarının yanı sıra, kentleşmenin aynı zamanda çevresel bir mesele olduğu vurgulanıyor.
“Bu, aynı zamanda çevresel bir mesele. Büyüyen kentler, birinci dereceden tarım alanlarına doğru genişliyor, sonuçta bir- çok şehir bir zamanlar verimli toprakları olması sayesinde tarımın artı değer yaratabildiği yerlerde kurulmuş. Bu gelecekteki gıda güvenliğini de tehdit ediyor. Dünya çapında kentleşme dakikada iki hektar toprağın kaybedilmesine yol açıyor.”
Uluslararası toprak politikaları yetersiz
Raporda, günümüzde toprağın kullanımı üç temel eğilimde incelenmiş; küresel ve ekolojik sınırların hızla aşımı, toprak kaynakların adil paylaşılmaması ve yeterli toprak politikalarının olmaması.
“İlki, pek çok küresel ekolojik sınırı aynı anda ve sürekli artan bir hızla aşmamız. Bunun kısmen geri döndürülemez sonuçları olan biyolojik çeşitlilik kaybı ve iklim değişikliği ise insanlar için hesaplanamayacak kadar vahim. İkincisi ise ekonomik büyümeye rağmen milyarlarca insanın toprak kaynaklarından adil bir pay alma hakkından mahrum bırakılması. Sonuncusu ise bütün bunları biliyor olmamıza rağmen bu durumu düzeltecek politikalardan yoksun olmamız. Fakat 200’den fazla uluslararası anlaşma, protokol ve sözleşmenin tamamı toprağın korunması meselesini ihmal ediyor ve konuyla ilgili kesin hedefler tanımlamakta yetersiz kalıyor.”
Kadın ve Toprak
BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) verilerine göre, dünya çapında tarımsal işgücünün %43’ünü kadınlar oluşturuyor. Ancak toprağın kadınlar için önemi sadece üzerinde gıda yetiştirebilmekle sınırlı değil.
“Dünyada tarımla uğraşanların yarısı kadın. Toprak aynı zamanda kadınlar için bir zenginlik şekli, yaşayacak bir yer, bağımsızlık bir kaynak ve pazarlık gücü demek. Aynı zamanda kredi alabilmeleri ve devletin hizmetlerinden yararlanabilmeleri anlamına da geliyor.”
Türkiye’de tarım arazilerinin durumu
Rapor, Türkiye'de tarım arazilerinin karşı karşıya olduğu üç temel sorunu inceliyor; erozyon, toprağın canlılığını yitirmesi ve tarım arazilerinin atıllığı.
“Türkiye'deki tarım arazilerinin yüzde 70'ine yakınında erozyon, çoklukla da su erozyonu görülüyor. Arazilerin genelde eğimli olması ve özellikle de tarlaların sürülmesi yani pulluk kullanımı bunun temel sebebi. Pulluk hem toprağın canlılığını yok etmesi, hem toprak üstünü çıplak bırakarak erozyonu hızlandırması, hem de organik madde içindeki karbonun atmosfere salınmasına neden olduğu için toprak bozunumunun birincil faillerinden.”
“Türkiye'de tarım arazilerinin yarısından fazlasında organik madde %2 ve altında. Bu sayı, Türkiye tarım arazilerinin yarısının “ölü” olduğunu gösteriyor. %22'sinden fazlası ise %2-3 ile orta seviyede. Organik maddenin bu düşmesi bir kader değil, bu düşüş insan kaynaklı. Nedenleri de temelde tarlaların sürülmesi, azot başta olmak üzere sentetik gübre, kimyasal tarım zehirleri ve toprak erozyonu.”
“Tarım arazilerinin atıllığı, düşünüldüğünden daha karmaşık bir sorun. Kabaca tarım politikaları, kırsal demografinin değişimi, özellikle genç çiftçilerin azalması ve mülkiyet, mesafe, arazilerin çok küçük ve dağınık parçalardan oluşması gibi araziye erişim sorunlarından kaynaklanıyor.”
Rapordan satırbaşları şöyle;
Dünyada her yıl 24 milyar ton verimli toprak yanlış kullanım nedeniyle yok oluyor.
Dünya çapında tarımsal üretim son 50 yılda neredeyse üç katına çıktı. Ancak bu artış, kısa rotasyon süreleri ve daha az nadasla birlikte topraktaki humus yani organik madde miktarının da azalmasına sebep oldu.
2013 sonunda çıkarılan Büyükşehir Yasası’ndan sonra Türkiye’de nüfusun sadece yüzde 8,25’i belde ve köylerde yaşar oldu. Türkiye’de kırsal kesimde yaşayanların yüzde 86’sının ise tek işi tarım.
Türkiye’de çiftçilerin yüzde 65’i geçinemiyor.
Avrupa Birliği yedi yıllık bütçesinin yüzde 40’ını tarımsal desteğe ayırıyor. Türkiye’de ise bu oran yüzde 2.
Her AB vatandaşı yılda 1,3 hektar, yani kabaca iki futbol sahası büyüklüğünde ve Bangladeş’te yaşayan birinin altı katı büyüklükte arazi tüketiyor.