Türkiye'de Yeraltı Edebiyatını Sevdiren 10 Yazar

Yeraltı edebiyatı, dili zincirlerinden kurtarmak için 19. yüzyılın ortaları ile 20. yüzyılın başlarında oluşmaya başlayan ben özgürüm diye bağıran edebiyat. Sert, aykırı, eleştirel, çoğunlukla gerçekle hayalin ince çizgisinde varolmaya çalışan yeraltı edebiyatı; alkolizmin, cinselliğin, sıradışılığın, küfrün dışa vurumudur. Kökleri yeteri kadar eşelendiğinde Marquis de Sade'e (1740-1814) kadar varılabilir. Sade, yazdıkları ile 'başkalarına acı çektirmekten hoşlanma' olarak adlandırılan 'Sadizm'in fikir babası olmuştur. Erotizm ve şiddetle ilgili kitapları yaşadığı dönemde epey yadırganmış hapse atılmıştır. Ancak yazdıkları başka yazarlara ilham kaynağı olmuştur. Birçok edebiyat kalıbını hiçe sayan yeraltı edebiyatı, Charles Bukowski'yi (1920-1994) tanımamıza neden olmuştur. 'Factotum', 'Kasabanın En Güzel Kadını' (The Most Beautiful Woman in Town), 'Pulp', 'Postane'(Post Office) eserlerinden sadece birkaçı. Özellikle de 'Factotum' yazarı daha iyi tanımamıza yardımcı olmakta. Bukowski, hayatının bir dönemini Henry Chinaski olarak ortaya sermekte çünkü. Yazar kitabında; çeşitli serseriliklerini, sürekli iş değiştirmesini ve kadınlarla olan ilişkilerini anlatırken kendisinin de bir yeraltı kahramanı olabileceğinin sinyallerini vermektedir. Son yıllarda daha hızlı gelişme kaydeden edebiyat, Chuck Palahniuk'un 'Dövüş Kulübü' (Fight Club) adlı eserinden 1999 yılında sinemaya taşmıştır ve hayran kitlesini arttırmıştır. Türkiye'de de yeraltı edebiyatına okurlar tarafında büyük ilgi gösterilmekte. Genel olarak 20 - 40 yaşları arasında bulunan kitlelerce saygı gören yeraltı edebiyatına katkıda bulunan çok önemli eserler yazılmıştır. Türk insanına yer altı edebiyatını sevdiren en önemli isimlere bu yazıda yer vereceğiz.

Sibel Torunoğlu

1961 de doğdu. Robert koleji ve İstanbul üniversitesi İngiliz

dili ve edebiyatını bitirdi. Daha sonra Kıbrıs'a okumak için gitti. Ancak

basarılı olamadığı için bıraktı. Kendisi şizofrendir. Sarışın topluca bir hanımdır. ayrıca Perihan Magden'in Robert Koleji'nden yakın arkadaşıymış. Kitaplari az anlaşılır bir metaforik anlatı tarzını içeriyor. Kendi gördüğü ve istediği gibi yazarken,okuyucuyu pek

düşünmemiş, bağımsizlığı ruhunda yakaladığı için söylemek istediklerini olduğu

gibi kendinden aktarmış. Bu da özgünlüğün kişiselliğe dönüşmesini sağlamış. Çocukkken; son zamanlarda bir surede Candan Erçetin'in

sevgilisi olmuş olan, Hakan adlı bir şahısa aşık olmuş. Bir röportajında kendisinin eskiden birine aşık olduğunu(Hakan)

ancak şimdi başka birini sevdiğini söylüyor. Bu sevdiği kişiyi ise ;

'Bundan yıllar önce, 18-19 yaşlarımdayken hastanenin

kızlar koğuşunda kalıyordum. İki tane bebek getirdiler. Erkek bebeği kucağıma

verdiler. Göğsümü burdu çocuk. Süt istiyor dediler. Şimdi sevdiğim adamın, o

zaman kucağıma verilen erkek bebek olduğunu düşünüyorum. Bunu şu yüzden

söylüyorum: bu başka bir alem. İlk başta bunu sadece hayal alemi

zannediyorsunuz. Hakan boza satıyor dediğim anda zaten başka aleme giriyorum

ben ve anlıyorum ki o hayal aleminin gerçeklik tarafı var. Sanki bir makinenin

içindeyiz ve makine her şeyi biliyor, her şeyin farkında. Bana bir hediye gibi

sunuyor fantezilerimi, gerçek oluyorlar.' diye açıklıyor.

Kanat Güner

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ni kazandığı 1987'de henüz 17 yaşında bir genç kızken Malatya'dan İstanbul'a gelen Kanat, öğretmen bir anne ve mühendis bir babanın çocuğuydu. Çevresinde parmakla gösterilen ve hep okul birincisi olan Kanat, kendi kanatlarıyla uçmaya başlamak istediğinde ise yaşadığı kaos ve arkadaş ortamının etkisiyle eroine başladı. 'Küçük bey' diye söz ettiği eroini erkek olarak düşünen Kanat, 'Hiçbir erkek o kadar kaba ve iğrenç olamaz' diyordu.

       Yaşamını gündüzleri çocuk yuvalarında palyaçoluk yaparak kazanan Kanat, çocukları basit hareketleriyle eğlendirirken, kendisini eğlendirmek için eroin kullanıyordu.

       Yaşamını yitirdiği geceye kadar altın vuruştan hep uzak duran Kanat, sonunda her zaman yanında hissettiği ölümün pençesine düştü. Hayata eroninin penceresinden bakan Kanat, kendisiyle yapılan röportajlarda yaşamla sürekli dalga geçiyordu. 'Yaşadıklarım bana komik gelmeli ki yaşayabileyim. İşin gülünçlüğü ortadan kalkınca her şey çok daha acı, çok daha dayanılmaz oluyor' diyen Kanat, vargücüyle mücadele ettiği eroini yenemedi.

       'Aldığın her paket son pakettir, inanırsın buna. Ama hiç son olmaz. Bırakmak için adım attığın an eroini zevk için değil, normal yaşamına dönmek için kullandığını farkediyorsun. Sabah kalkıyorsun, pilini takıyorsun ve yaşama başlıyorsun. Keyif filan yok. Pil bitince her şey bitiyor. Ağır hasta oluyorsun' diyerek yaşantısını tarif eden Kanat'ın da pili tükendi ve ölüme 'kanat' çırptı.

Erim ŞİŞMAN

Yeraltı edebiyatı yazarlarının arasına yeni katılan bu genç arkadaş ilerleyen zamanlarda adından çok bahsettirecek gibi gözüküyor. Çıkarmış olduğu Zürafa Tozu adlı romanıyla kendinden bahsettirmeye başlayan Erim Şişman; sade bir anlatım dili ve hikayelerinde yarattığı ters köşe kurgularla okuyucuya mükemmel bir haz veriyor. Kitabının arka kapak yazısına baktığınızda zaten kafayı yakalıyorsunuz:

Düşünün; aldatılmışsınız. Juliette'iniz elin adamıyla Varşova'ya kaçmak üzere. Hem de evlenme teklif etmek için hazırlık yaptığınız gece fark ediyorsunuz bu durumu. İlk cinayetiniz hayırlı olsun, artık bir katilsiniz. 

Sevdiğiniz kadını turşu kavanozunda saklayacağınızı söylesem inanır mıydınız? İnanacaksınız... Cinayetlerinizin anksiyetenizi bastırıp sizi rahatlattığını hissetseydiniz, devam eder miydiniz insanları öldürmeye? 

Sosyetenin ölmüş evcil hayvanlarının içini doldurarak geçimini sağlayan bir adam olsaydınız, öldürdüğünüz insanların cesetlerini ne yapardınız? Bir araziye mi gömerdiniz, göle mi atardınız? 

İçinizdeki çocuğu öldürmediler mi? İntikamını almayacak mısın? Sonuçlarından korktuğunuz için uzak durduğunuz tüm eylemleri gerçekleştiriyor 'Salyangoz'. İnsanların içinden, ılık çiklet kıvamındaki ruhlarını söküp çıkaracağız ve içlerine alçı dökeceğiz, demirlerle vücutlarına şekiller vereceğiz. Şırıngalardaki çilek kokulu sıvıyı damarlarına akıtacağız.

Çevreye vereceğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileteceğiz. Ulus'tan Midas'a kadar gideceğiz. Zeki Müren ve Elvis Presley'le rakı içeceğiz. Hafize Ana'nın ziliyle ziyafete başlayacağız.

Küçükken kapı zillerine basıp kaçmanın cinayete ne çok benzediğini sana kanıtlayacağım. Korkma kardeşim, gel içeri...

Küçük İskender

Küçük İskender hakkında o kadar çok söylenecek şey var ki hangisinden başlamam gerektiğini bilmiyorum. Küçük İskender'i okumadan anlamak pek mümkün değil. Ağır Roman filminde karşınıza çıkar, gidelim iki bira içelim diye girdiğiniz bir barın sahnesinde karşılaşabilirsiniz. Kelime oyunlarındaki ustalığına hayran olmamak elde değildir. 2015 yılında hala eşcinselliği kabullenememiş insanlar tarafından pek sevilmediğine zaman zaman şahit olursanız bilin ki; hala Küçük İskender kitaplarını okumamışlardır.

Aytaç Ars

Ekşisözlük yazarı golgeningolgesi çok gücel özetlemiş Aytaç Ars'ı:

Adının Türkçe yeraltı edebiyatı tarihinde iyi bir yer

edineceğine ciddi şekilde inandığım yazar. Bu adamın günlük hayatta konuşma

dilini sıradan biçimde kullanabildiğine inanmak güç. Bu kadar parlayan ifadelerle

bir kitap yaz, dille böylesine ustaca oyna, böyle akıcı konuştur karakterleri,

sonra sucuyu arayıp 'abi iadesiz damacana olsun' deyip kapat. Ben ihtimal

veremedim.  Eşyalara, olaylara ve

kişilere başka bir taraftan bakıyor gördüğüm kadarıyla. Yeraltı edebiyatını

küfretmekten ibaret zanneden bir kuşağa güzel ve yeni bir yanıt kendisinin

varlığı.

Metin Kaçan

Ailesi, Metin Kaçan altı aylıkken İstanbul'a geldi. Kasımpaşa Lisesi'ni 2. sınıftan bıraktı. Mizah dergilerinde yazılar yazmaya başladı. İlk makalesi 1985 yılında Gırgır Dergisinde yayınlandı. Kısa öykülerle, edebiyat dünyasına Jak Laban ve Andante takma isimleri ile yazılar yazdı. Daha sonra 'Ağır Roman' piyasaya çıktı ve senaryolaştırılarak, filme alındı. Ardından tiner kullanan sokak çocuklarının yaşamının anlatıldığı 'İstedikleri Yere Gidenler' isimli kitabı Kemal Aratan'la birlikte hazırladı. Ağır Roman 2003 yılında Fındık Sekiz2008 yılında Almanca'ya çevrildi. Fransızca'ya çevrilen Ağır Roman 2012 yılında Actes Sud Yayınevi tarafından yayımlandı. Ağabeyi karikatürist Hasan Kaçan, küçük kardeşi aktör Fatih Kaçan'dır. 1996 yılında Alp Buğdaycı ile birlikte Güneş K. isimli kadına tecavüz ve işkence ettikleri gerekçesiyle yargılandılar, ceza aldılar. 6 Ocak 2013'te bindiği taksiyi durdurduktan sonra Boğaziçi Köprüsü'nden atlayarak intihar etti. Hasan Kaçan'a göre 28 Şubat sürecinde kendisi ile ilgili yürütülen linç kampanyası nedeniyle kardeşinin bu duruma düştüğünü bunun sorumlusunun o döneminin medyası olduğunu ifade etti. Cenazesi ölümünden 16 gün sonra Beylikdüzü sahiline vuran yazarın cenazesi ailesi tarafından tespit edilmiş, Edirnekapı Şehirliği'nde aile kabrine defnedilmiştir.

Murat Menteş

Murat Menteş; Türk şair ve romancıdır. 2009'da yayımlanan Korkma Ben Varım adlı romanı, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından roman dalında ödüle layık görülmüştür. Menteş romanı Türkçe edebiyatta fazlaca karşılaşılmayan sıradışı olaylarla doludur. Ve bu sıradışı olaylar, son derece enerjik bir üslupla anlatılır. 'Romanı, saatte 300 km. gidebilen bir spor araba gibi tasarlıyorum. Dileyen okur yavaş yol alabilir, fakat hızlı okunmaya elverişli bir anlatımı benimsiyorum.' diyen yazar için hız, romanın temel taşlarından biridir. Dolayısıyla kitaplarında uzun tasvirlere ve betimlemelere yer vermez. Bu durumu 'Eskiden romancılar bir dağı ya da bir odayı detaylı bir şekilde tasvir ederken bugün görsel çağda yaşadığımız ve herkes her şeyi gördüğü için tasvir romanı hantallaştıran bir şeye dönüşüyor.' şeklinde açıklar. Yazarın alametifarikalarından; Nuh Tufan, Hayati Tehlike, Şebnem Şibumi, Nazlı Hilal gibi karakter isimlerinden ise şu şekilde bahseder: 'Biz, benlik imgesi kaymış bir toplumuz. Dikkat edin, sarsak, sığ kızların genel adı “Kezban” oldu. Ayşe, Fatma, Yahya, Süleyman gibi geleneksel isimler ile Çağatay, Tonguç, Tuğçe gibi isimler arasında sınıfsal aidiyet çağrışımı farkı var. Roman kahramanlarımı bu yüzeysel algı ve banal tasniften muaf tutmak için orijinal isimler seçmeye çalışıyorum.'

Oğuz Atay

Oğuz Atay, Tutunamayanlar'ın 1971-72'de yayınlanmasından sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü'nü kazandı. Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, 'hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı' olarak nitelendirilmiştir. Moran'a göre Tutunamayanlar'daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Atay'ın büyük etki yaratan eseri Tutunamayanlar'ı 1973'te yayınladığı Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izlemiştir. HikâyeleriniKorkuyu Beklerken başlığı altında toplayan Atay, 1911-1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan'ın hayatı konu eden Bir Bilim Adamının Romanı'nı 1975 yılında yayımlamıştır. 1973 yılında yayımlanan Oyunlarla Yaşayanlar adlı oyunu Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmiştir. Atay, beyninde çıkan bir tümör nedeniyle büyük projesi 'Türkiye'nin Ruhu'nu yazamadan 13 Aralık 1977'de, İstanbul'da hayatını kaybetmiştir. Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı'na defnedildi. Öldükten sonra 1987'de Günlük, 1998'de ise Eylembilim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiçbir kitabı ikinci baskı bile yapamayan Atay'ın kitapları ölümünden sonra büyük ilgi gördü ve defalarca basıldı. Yıldız Ecevit'in hazırladığı Oğuz Atay biyografisi'Ben Buradayım...' - Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası 2005 yılında yayınlandı

Hakan Günday

Ekşisözlük yazarlarının yorumlarının yeterli olacağını düşünüyorum:

esterhazy:

hayatımda hiçbir zaman bir yazarın romanlarındaki

kahramanlarından biri olmak isteyeceğim aklıma gelmezdi, bu adamın kitaplarını

okuyana dek! kayra olmak istedim, zargana olmak istedim, cenk olmak

istedim...bir şey olsa da beni bu kitabın içine soksa dedim her seferinde...her

gün kitap çıkarsa her gün okusam.

cfb:

turk edebiyatina ve roman anlayisina farkli bir bakis

acisiyla yaklasan, romandan nefret edenlere * dahi saatlerce ellerinden

birakamayacaklari eserler sunan, gelcekte bir cok yeni ve eskilerinden daha

guzel kitaplar kusacagina inandigim yazar.

Emrah Serbes

Zaman zaman Birgün gazetesi için söyleşiler yaptı, Radikal 2 için tiyatro eleştirileri yazdı. Hayvan dergisinin Ankara temsilciliğini yaptı. Bu dergide Ahmet İnam ve Cengiz Güleç ile düzenli olarak gerçekleştirdiği sohbetleri 'Şen Profesörler: Metaforla Saadet Olmaz' (Say Yayınları, 2006) adıyla kitaplaştırdı. 'Her Temas İz Bırakır' adlı ilk romanı İletişim yayınlarından çıktı. 'Son Hafriyat'isimli ikinci romanı Şubat 2008 yılında İletişim yayınlarından çıktı. Ayrıca 'Her Temas İz Bırakır' romanı Almanca'ya çevrildi. Yazarın ilk öykü kitabı 'Erken Kaybedenler', Haziran 2009 itibariyle kitapçı raflarındaki yerini aldı. Bir süre daha farklı tarzlarda yazılarını sürdüreceğini belirten yazar, polisiye yazmaya devam edeceğini de ifade etmiştir. Ayrıca Behzat Ç. adlı polisiye dizisinin 10 bölümünün  senaristliğini yapmıştır.

2011 yılında vizyona giren Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm filminin senaristliğini üstlenmiştir. 'Hikâyem Paramparça' da ise aforizmalar ve hayata dair düşüncelerini okurlarına aktarmaktadır. Son olarak iletişim yayınlarından Deliduman adlı kitabı yayımlanmıştır

Popüler İçerikler

Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı
Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
TikTok Fenomenleri Çağla ve Cansu Arasında ‘Erkek’ Kavgası Çıktı: Cansu, Çağla’yı Silahla Vurdu