Yoksulluktan deyip çıkamayız, daha yoksul pek çok toplum daha iyi durumda. Göçebelikten de değil. Peki neden?
Yoksulluktan deyip çıkamayız, daha yoksul pek çok toplum daha iyi durumda. Göçebelikten de değil. Peki neden?
Binaların güzel olmasından bahsetmiyoruz, her birinin özenle tasarlanıp inşa edilmesinden bahsediyoruz. Yani düşük bütçeyle yapılmış olsa bile bulunduğu sokağa uygun renkler, boyutlar ve tasarım detayları taşıyan yapılar arasında yürümek insana mutluluk veriyor. Çünkü oradaki 'incelik' hissi bize de geçiyor.
'Avrupalılar gibi zengin miyiz?' diyecek olanlar varsa hemen yanıtlayalım, bunun parayla ilişkisi yok denecek kadar az. Bir apartman inşa edilirken bulunduğu çevreye uygun, özen gösterilerek ortaya çıkarılmış bir tasarımı dikkate almak zenginlik göstergesi değil.
Konuyla ilgili belki de onlarca ayrı tartışma var ancak siyaset bilimci Alper H. Yağcı'nın Twitter hesabında kaleme aldığı ve şuradan ulaşılabilecek görüşü, çirkin yapılaşmanın bizde huy haline gelmesini açıklamak için ilginç bir bakış açısı sunuyor.
Ondan dinliyoruz. 👇
'Geleneksel mimariyle ve kırla ilişkisi neden bu kadar kopuk? Yoksulluktan deyip çıkamayız, daha yoksul pek çok toplum daha iyi durumda. Göçebelikten de değil.'
Bu kentlerin çoğu Osmanlı’nın geç yüzyıllarında silikleşti, Cumhuriyet döneminde çirkinleşti. Çünkü galiba 16. yüzyıldan sonra üç büyük şey oldu...
Bir, Akdeniz’i Asya’ya bağlayan ticaret yolları Atlantik’e kaydı. Anadolu kenarda kaldı. Daha önce kendi başına dinamizm kaynağı olan iç kentler, limanların hinterland’ına ve başkentin iaşe kaynaklarına dönüştü.
Osmanlı ve İran devlet dinlerinin zıtlaşması ve İç-Doğu Anadolu Türkmenlerinin bu zıtlıkta “karşı” tarafta kodlanarak Osmanlı merkezinden sosyal olarak uzaklaşması rol oynadı.
Bunun parçası olan Celali isyanları Anadolu’nun iç bölgelerinde nüfus gerilemesine ve yerleşim yerleri arasında kopukluğa yol açtı. Köyler izole oldu ve kırsal kültür prematüre bir şekilde ‘aşağı kültür’ haline geldi. Bu mesela Avrupa ve Japonya’daki tarihi süreçten çok farklı.
Kent kültürünü daha çok onlar taşıyordu. Taş işçiliğinin ustalığı da en çok onlardan çıkıyordu. Ahşap mimariyse zamana ve yangınlara daha az dayanıklı olduğu için bu kaybı ikame edecek bir kültür aktarımına konu olamadı.
Aslında bin yıllık bir 'göçebelik' anlatısıyla kestirmeden açıklamaya çalıştığımız pek çok şey Anadolu kentlerinin 20. yy başında gayrimüslimleri kaybetmesiyle yakından ilişkili sanki.
'Ama şu soru baki kalıyor: kente gelenlerin getirdiği mimari kültür neden bu kadar cılız, hatta sakil? Anadolu'nun burada tarif ettiğim tarihsel yoksunlaşmasıyla yakından ilgili olduğunu düşünüyorum.'
Tartışma ortada: Siz şehirlerimizin çirkinleşmesini neye bağlıyorsunuz?
Bunun biçok nedeni var tabii ama bana göre en temel sebep yaşam tarzı. Avrupalı kırsalda oturur şehirde çalışır. Yani yerleşim daha yataydır. Ama ülkemizde aman evim işe yakın olsun kaygısı, ki bunun nedeni de ulaşım yetersizliğidir, dikey mimariye yol açar ve insanlar küçük alanlara sıkışıp kalırlar. Hareket alanının olmadığı yerde mimari kaygı da olmuyor dolayısıyla. Saygılar
Sadece apartmanlar mı ? Heykeller, parklar , kaldırımlar, çeşmeler ... Kısacası herşey. Vicdansızlık, para hırsı , bencillik, sevgi yok , eğitim yok .Bu toplum adam olmaz. Ulus olamamış, millet olamamış. Laftan ibaret.
Cahillik ve bağlamında kültürsüzlük, sonradan görmecilik, ham yapıp hamuduyla götürme iç güdüsü ve bunu en kısa sürede yapma arzusu, etrafına saygı duymama hissizliği, ve bittabi kanunsuzluk, imar affı.