Türkiye'de Ekonomide Seferberliğin ve Bağımsızlığın Büyük Atatürk'ten Beri Değişmez İlkesi: Devletçilik

Devletçilik ilkesine ve ülkede ilk olarak millileştirilen işletmelere gelin birlikte bakalım.

Devletçilik, sanıldığı gibi her ekonomik faaliyeti yalnız devletin uğraşı alanı sayan bir ilke değildir. Ne sosyalizm ne de liberalizm diyen Atatürk bu ilkeyi şöyle tanımlıyor:

'Türkiye’nin uyguladığı devletçilik sistemi, on dokuzuncu yüzyıldan beri sosyalizm kuramcılarının ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye’nin gereksinimlerinden doğmuş, Türkiye’ye özgü bir sistemdir. 

Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Bireylerin özel girişimlerini ve faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin bütün gereksinimlerini ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında yüzyıllardan beri bireysel ve özel girişimlerle yapılamamış olan şeyleri bir an önce yapmak istedi ve kısa bir zamanda yapmayı başardı. Bizim izlediğimiz bu yol, görüldüğü gibi, liberalizmden başka bir yoldur.'

Gerek Sivas gerek Misak-ı Milli gerekse Lozan'da tavizsiz olması gerektiği dile getirilen siyasi ve iktisadi bağımsızlık, İzmir İktisat Kongresi'nde bir kez daha vurgulanır.

1923 yılının ilk aylarında İzmir’de toplanan İktisat Kongresi’nin açış konuşmasını yapan Mustafa Kemal, geçmişteki bağımlılık ilişkilerini eleştirir ve kurulmakta olan devletin siyasi bağımsızlığına aykırı olmamak şartıyla, yabancı sermayeye açık ve onunla işbirliği içinde olunacağının mesajını verir.

Atatürk'ün bu yaklaşımı kongrenin sonunda alınan Misak-ı İktisadi kararlarına da yansır. Metnin 9. maddesi şöyle der:

“Türk, dinine, milliyetine, toprağına, hayatına ve müessesatına düşman olmayan milletlere daima dosttur; ecnebi sermayesine aleyhtar değildir. Ancak kendi yurdunda kendi lisanına ve kanununa uymayan müesseselerle münasebette bulunmaz.”

O halde denilebilir ki Cumhuriyetin ilk yıllarında devlet, ekonomideki bağımsızlık ve milliyetçilik vurgusunu yabancıların Türk devletinin yargı ve mali kurallarına ve kararlarına uygun hareket etmeleri olarak anlar.

1929'da dünyada yaşanan ekonomik krize kadar Cumhuriyet kadroları Türk Müslüman nüfus içinden güçlü bir girişimci sınıf yaratma amacı güttüğü ve bunu yabancı sermayeyle işbirliği çerçevesinde gerçekleştirmeye çalıştığı görülür. Yani bağımsızlığı sekteye uğratacak, kapitülasyonları çağrıştıracak ayrıcalıkların söz konusu olmaması şartıyla, yabancı sermayeye davetkar olan yaklaşım döneme damgasını vurur.

Ancak Atatürk vakit kaybetmeden iki işletme sahasının millileştirilmesinin çok önemli olduğunu düşünür. Bunlardan biri demiryollarından yabancı sermayenin tasfiyesi olur.

Bu doğrultuda karar, Amerikan sermayesini temsil eden Chester grubu ile imtiyazlı bir demiryolu yatırım anlaşması için yapılan görüşmeler bir sonuca ulaşamayınca alınır. Sonuç olarak 1924-1928 yılları arasında Haydarpaşa Liman ve Rıhtımı ile birlikte Haydarpaşa-Ankara, Eskişehir - Konya, Arifiye - Adapazarı ve Mersin - Tarsus-Adana demiryolu hatları devlet tarafından satın alınarak millileştirilir.

Millileştirme yapılan ikinci alan ise Duyunu Umumiye'nin kontrolü altında, Almanya ve Avusturya ortaklı bir şirket olan tütün rejisi olur.

Bu 'Reji'yi kısaca anlatacak olursam: Osmanlı üreticisi ürettiği tüm tütün, tuz ve alkolü Rejinin belirlediği fiyattan Reji idaresine vermek zorundadır. Köylü Rejiden izinsiz kendi içeceği tütünü bile saklayamaz ve bir köyden başka bir köye izinsiz tütün ve tuz taşımanın cezası çok ağırdır. Ayrıca rejinin kendi kolluk kuvvetleri vardır (!)

Türkiye Cumhuriyeti ise 1925 yılında 4 milyon lira vererek 'Reji'yi ortadan kaldırır. Ancak malumunuz hükümetimiz 2004-2008 yılları arasında Tekel'i tekrar özelleştirerek tamamen elden çıkarmıştır.

Bu arada atlanmaması gereken devletçilik ile ilgili en önemli adımlardan biri "Kabotaj Kanunu"dur. Ve 1 Temmuz 1926'da yasalaşır.

Kabotaj, bir ülkenin iskele veya limanları arasında gemi işletme işine verilen isimdir. 1926'daki yasa ile ise akarsularda, göllerde, Marmara denizi ile boğazlarda, bütün kara sularında ve bunlar içinde kalan körfez, liman, koy ve benzeri yerlerde, makine, yelken ve kürekle hareket eden araçları bulundurma; bunlarla mal ve yolcu taşıma hakkı Türk yurttaşlarına verilir.

1929 Dünya Ekonomik Krizi gelir çatar... Ve Türkiye ekonomisi dışa kapanarak devlet eliyle bir milli sanayileşme dönemine girer.

1933-1945 yılları arasında 21 ayrıcalıklı yabancı şirket millileştirilir, işte onlardan birkaçı:

  • İstanbul T.A. Su Şirketi

  • İstanbul Telefon T.A.Ş.

  • İstanbul Elektrik Şirketi

  • İstanbul Rıhtım, Dok ve Antrepo T.A.Ş.

  • Zonguldak ve Ereğli Kömür Madeni İşletmeleri

  • Ankara Elektrik ve Havagazı

  • Ergani ve Kuvarsan Bakır Madeni İşletmeleri

  • İzmir Rıhtım Şirketi

  • Şark Demiryolları T.A.Ş.

  • Bira Fabrikaları T.A.Ş.

Bunun yanında 34-38 yılları arasında 32 yabancı şirketin Türkiye'de faaliyete geçtiğini düşünürsek Türkiye Cumhuriyeti "karma" bir ekonomik modeli tercih etmiş görünür. Ancak...

Bir üst maddedeki kamulaştırılan işletmelere baktığımızda kritik hangi alan varsa devletin yani halkın eline alır. Yapılabilecek kısa bir araştırma ile ise şu an bu işletmelerin kaçının hala devlete yani halka ait olduğu görülebilir. 

Geçmişe de bakarak düşünüyorum ki kamulaşmadan, üretmeden yapılacak herhangi bir 'ekonomik seferberlik' pek de işe yaramayacaktır. Siz ne düşünüyorsunuz?

Bu içerikler de ilginizi çekebilir.

Asker ve Siyasetçi Olduğu Kadar Felsefeci de Olan Atatürk Özgürlük Hakkında Ne Düşünüyordu?
Müziksiz Devrim de Olmaz Cumhuriyet de! Ulu Önder Atatürk Diyor ki: "En Güç Devrim Müzik Devrimidir"
Ankara'nın Başkent Oluşu Kutlu Olsun! Hadi Gelin Biraz da Ankaralı Atatürk'ü Konuşalım

Popüler İçerikler

Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
YORUMLAR
18.11.2020

aaah Atam yine doğrusun yine doğru. özelleşmeyen kalmadı şimdi

18.11.2020

O yillarda avrupadan cok daha ondeyken. Suan da orta dogu lagimina donmemiz ? Siyasal islamdan nefret ediyorum islamdan diil , kendi kendine yeten 7 ulkeden biriydik. Suan sondan 7 bile olamayiz. Basimiza nasi bir bela aldik biz.

18.11.2020

Devlet kurumlarımız Atatürk'ün uyguladığı şekilde idare edilseydi bugün böylesine acı bir tablo ile karşılaşmazdık. Örneğin biz küçükken Sümerbank vardı. İster kumaş alıp dikilir, ister hazır alınırdı. Fiyatlar son derece makuldü. Bir diğer daha yakın ve çarpıcı örnek otoyollardır. 1993 yılında yapılan Çeşme-İzmir otoyolu güncel 5,50 TL dir ve 73 km dir. Ama Menemen-Çandarlı otoyolu 48 km olup 35,00 TL'dir.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ