Türkiye’de Bir Rus Dizisi

Bu röportajımız fazlaca sanat içermektedir. Ülkemizde gerçekleşen her bir başarı öyküsü desteklenmeli, tanıtılmalı ve daha fazla kişi ile buluşturulmalıdır. Özellikle uluslararası bir detay barındırıyorsa… Sanata değer göstermek kendi kültürümüzü ve doğamızı tanıtmak için bir araç olabilmektedir. Oyunculuk kariyeriyle evrensel değer kazanmış, yakından tanıdığım ve kariyer basamaklarından keyifle haberdar olduğum arkadaşımla sohbet etmek ve sizlere sunmak oldukça heyecanlıydı. Tatyana’yı, (başrol oyuncu) ben de röportajımız sayesinde tanımış olmaktan oldukça mutluyum. Sorulara verdiği cevapları yine Oğuzhan’ın Rusçayı Türkçeye çevirisi ile sunmuş oluyorum. Ayrıca teşekkür ederim.

Şimdiden herkese keyifli okumalar dileriz…

Oğuzhan Cemi ve Tatyana Cherdyntseva kimdir, neden oyunculuk?

Oğuzhan Çemi

-1980 İstanbul doğumluyum. Uzun yıllar silahlı kuvvetlerde görev yaptığım dönemlerde içimde hep oyunculuk aşkı vardı. Tabiki görevim sebebiyle bunu sadece amatör olarak tiyatro ve yaratıcı drama eğitimleri ile devam ettirebiliyordum ancak emekli olduktan sonra profesyonel olarak yapmaya karar verdim.

Oyunculuk eğitimimi Craf Oyunculuk Atölyesi’nden aldım. Derslerimizin içeriğinde kamera önü oyunculuk eğitimi de vardı. Ardından Tiyatral Sanatlar Akademisi Vakfı’nda da burslu yine tiyatro ve doğaçlama eğitimleri aldım. Bu eğitimlerle birlikte eş zamanlı olarak ufak ufak projelerde yer almaya başladım. Birçok reklam filminde oynadıktan sonra son iki, üç yıldır ‘Savaşçı, Sol Yanım, Naim Cep Herkülü’ gibi dizi ve filmlerde rol aldım.  Son olarak da Rus devlet kanalında yayınlanacak olan yine Rus yapımı ‘Acı Tuzlu Aşk Denizi’ isimli dizide başrol oynadım. Çekimlerini Fethiye’de yaptık. Şimdi ikinci sezon için görüşmeler yapıyoruz. Benim için çok güzel, eğlenceli bir tecrübeydi.

Neden oyunculuk soruna cevabım ise oyunculukla ilgilenmeye başladıktan sonra fark ettim ki bir oyuncu duygularını özgür bir şekilde yansıtabilmekte. İnsanlar günlük hayatlarında maalesef bunu yapma lüksüne sahip değiller. Günlük hayatta gerçek duygularımızı pek yansıtamıyoruz. Hepimizin yüzünde bir maske var. Toplum ne istiyorsa ona göre hareket etmek zorunda kalıyor ve onu göstermek zorunda hissediyoruz. Sahnede mutlu bir insanı canlandırmanız gerekiyor ise gerçekten içinizdeki o mutlu çocuğu gösterebiliyorsunuz.  Sinirli, agresif, korkak ya da endişeli bir karakter hiç fark etmez kendi içindeki o duyguları yansıtmış oluyorsun. Maalesef gündelik hayatta hiçbirimiz doya doya duygularımızı gösteremiyoruz, paylaşamıyoruz. Ben o yüzden de oyunculuk yapmayı çok seviyorum. İçimdeki o duyguları gösterebilmek için. Birçoğumuz gibi ben de işim gereği yıllarca bunu yapamadım şimdi her projede bu özgürlüğü tadıyorum.

Tatyana Cherdyntseva

- Ben Tatyana Cherdyntseva. Belarus’un Minsk'te şehrinde sanatçı bir ailede doğdum. Müzik yeteneklerimi geliştirmek için Ulusal Akademik Bolşoy Opera ve Bale Tiyatrosu'ndaki Çocuk Müzikal Tiyatrosu stüdyosuna gittim.  “Peter Pan” müzikalinde (Wendy'nin rolü) 13 yaşında ilk büyük rolümü almış ve profesyonel bir yönetmenle rol üzerinde çalışma şansı bulmuştum. Prova sürecinde ise oyunculuktan başka hiçbir şey yapmak istemediğimi fark ettim.  Profesyonel bir oyuncu olma arzusu bir hedef haline geldi. Tiyatro okuluna girdim ve sonra Minsk Sanat Koleji'ne, gelecekteki mesleğimin temelini atan Nikolai Nikolaevich Belyan'ın rehberliğinde oyunculuk kursuna girdim.  Üçüncü yılımda, Belarus Devlet Müzikal Tiyatrosu'nda solist olarak sahne aldım.

 Akademide okurken bile benim için bir yenilik olan Belarusfilm'in seçmelerine gitmeye başladım çünkü filmlerde oynamayı planlamadım ama sahnedeki meslektaşlarım beni teşvik etti. ‘Kurtar ya da Yok Et’ filminde askeri hemşire olarak ilk kamera önü rolümü aldım ve Almanca oynamak gerekiyordu. Kolay değildi, ama bu rolü başardım ki ondan sonra kast direktörlerinin ve yönetmenlerinin ilgisini hissettim ve seçmelere davetler gelmeye başladı.  Ancak tiyatroda oynamaya devam ettim. Bu nedenle, bana öyle geliyor ki bu meslek beni seçti!

Sence oyunculuk nedir ve neden değerlidir?

Oğuzhan Çemi

-Oyunculuk Maisner’in dediği gibi ‘’Hayali şartlar altında yaşamaya devam etmektir.’’ Aslında neden oyunculuk yaptığımın tam olarak cevabı da bu. Bence sadece oyuncular için değil seyredenler için de birçok duygunun açığa çıkmasına yardımcı oluyor. Seyirciye görsel olarak, müzikle ve hikayeyle birden çok duyusuna hitap etmiş oluyoruz.  Yaşadığımız bu günlük hayattın koşuşturması içerisinde kullanamadığımız ve üzerini kapattığımız duygularımızı, izlediğimiz birçok eserle yüzeye çıkartıyoruz. Basit bir örnek vermek gerekirse; gün içerisinde hiç ağlamıyorsun ama akşam romantik veya hüzünlü bir film izlediğin zaman ağlamaya başlıyorsun. Senaryo ve dizinin içeriği seyircinin duygularını dışarı çıkartmış oluyor. Stresli bir günün ardından komedi filmi izlediysen kahkahalar atıp duygu durumunu değiştirebiliyorsun. İçindeki mutluluk ve neşe hissini o oyunculuklar ve senaryo sayesinde dışarı yansıtabiliyorsun. Seyirci açısından durumu ele aldığımızda bunları söylemek mümkün ve bunun da önemli bir durum olduğunu düşünüyorum. İlk soruda cevabım oyuncular içindi bu sorunun cevabı ise oyuncuları izleyen seyirciler için. Eserler ortaya çıktıktan sonra günlük hayatın stresinden üzerini örttüğümüz duygularımızı sinema, tiyatro, müzik, resim gibi sanat dallarıyla o duygularımızı yaşamamıza olanak sağlamış oluyoruz.

Tatyana Cherdyntseva

Kendimden başlayacağım. Oyunculuk yapmadan yaşayamam. Yaşayamıyorum, nefes alamıyorum, sevinemiyorum.  Sadece tüm artıları ve eksileri ile sürekli çalışmak beni gerçekten mutlu ediyor! Çünkü şu ya da bu karakter üzerinde çalışarak, onun davranışlarını, güdülerini, hikayesini anlamaya çalışarak kendimi ve genel olarak insan doğasını daha derinden anlıyorum. Yeni, cesur, güzel, bazen korkutucu duygular yaşıyorum hatta bazılarını kendi hayatımda asla yaşayamayacağım.

Oyunculuk izleyici için neden önemlidir sorusunun yanıtı ise hemen hemen aynı; duyguları deneyimlemek. Mutluluk, neşe, öfke, umutsuzluk, özlem, aşk… Beyaz perde önünde veya tiyatroda otururken duyguları hissetmek.  Ağlamak ve gülmek, empati kurmak ve bundan çekinmemek. Hayatımız her geçen gün hızlanıyor. Önemli şeyleri düşünecek vaktimiz yok. Oyunculuğun amacı, insanların zihinlerini kalpleri aracılığıyla etkilemek ve onları daha iyi hale getirmektir.

Oyunculuğun geleceği nereye gidiyor?

Oğuzhan Çemi

-Ekonomik kaygılar sebebiyle birçok yapımcı, senarist, yönetmen ve oyuncu aslında sektörün içinde olan herkes maalesef daha çok izlenecek eserler üzerine yoğunlaşıyorlar ve işin kalitesi düşebiliyor. ‘’Sanat sanat için mi, sanat toplum için mi?’’ sorusunun güncellenmesi gerektiğine inanıyorum. ‘’Sanat sanat için mi, sanat para için mi?’’ olabilir şu an. İçinde ekonomik kaygılar olan işler, fastfood yapıyor o süreci. Tüketim toplumu olduğumuzdan beri tıpkı yemek alışkanlıklarımız gibi her şey biraz fastfood yaşam şeklinden nasibini alıyor. Günümüzün yaşam stilleri sanata da elbette yansımış oluyor. Dijital platformlar belki biraz can simidi gibi gözüküyor. Orada biraz daha reyting kaygısı olmadığı için daha sanata değer veren kaliteli eserler çıkabiliyor. Ama TV izleyicileri için aynı şeyi söyleyemeyebiliriz. Bu durum bir ayrışmaya gidiyor. Ülkenin sosyo-kültürel yapısına göre iki sınıfa ayırırsak AB grubu daha çok dijital platformalara kayıyor, total grubu ise televizyon izliyor genel olarak. Reklam verenlerde tabi buna göre bir akış içinde kalıyor. Televizyon izleyenlerin sosyo-kültürel yapısına göre reklamlar da değişiyor. Belki bu dijital platformlar oyunculuk anlamında bir can simidi olabilir dediğim gibi. Bence bütün sektörün, önümüzdeki dönemlerde şapkalarımızı önümüze alıp düşünmemiz gerekiyor. Tabi ben bunları ikaz ediyormuş gibi bir konumda değilim. Bu işe çok yeni gönül vermiş birisiyim. Sadece belki eski izleyici yeni oyuncu olarak daha net görüyor olabilirim.

Tatyana Cherdyntseva

-Bu konuda yorum yapmak benim için zor şimdi birçok farklı yöntem kullanan oyunculuk okulu var.  Yani tiyatro ve sinema sanatının gelişiminde her şey hareketlidir, değişir, gelişir... Her şeyin çeşitliliği arasında düşük kaliteli şeyler de ortaya çıkar ama başyapıtlar da doğar.  Bana öyle geliyor ki böyle bir durumda herkes beğenisine göre bir şeyler bulabilir. Her bin başarısız deneme ve hata için her zaman bir keyifli keşif olacaktır. Bu nedenle iyimser kalıyorum ve sanatımızın yaşayacağına ve yalnızca ileriye ve yukarıya doğru ilerleyeceğine inanıyorum!

En son içinde olduğun projede başrol oynadın. Bize biraz bu projeden bahseder misin?

Oğuzhan Çemi

-Rusya devlet kanalında yayınlanacak Rus yapımı bir proje. Cast arayışı içine girdiklerinde beni bu proje için uygun bulmuşlar ve birkaç ay önce iletişime geçtiler. Çekimlerin bir kısmı ülkemizde oldu bir bölümü Rusya’da. Hikayenin ikinci ve sonraki bölümleri Türkiye’de çekilecekti.  Oynadığım karakter Rusça konuşan Türk bir karakter. Teklif bana ulaştığında heyecanlandım. Mutlaka içinde olmak istedim bu projenin çünkü aynı zamanda Gazi üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı da mezunuyum. Bunu oyunculuğum ile birleştirmek yani aldığım iki eğitimi bir arada kullanmak çok ayrı bir heyecandı.

Hikayede Rusya’da başlayıp eski ilişkisinde sorunlar yaşayan bir kadının Türkiye’de tatile gelmesi ve olumsuz olaylar yaşadıktan sonra onu bulunduğu durumdan kurtaran Akif karakterini canlandırdım. Çekimler yaklaşık bir ay kadar Fethiye’de sürdü. Tüm bölümleri çektik. Şimdi montaj aşamasında ve yayınlanmasını bekliyoruz. Ayrıca biz de heyecanla ikinci sezon için haber bekliyoruz çünkü hikaye yarım kaldı.

Özellikle ekibimiz çok kozmopolitti. Yönetmenimiz Rus, yapımcımız Çeçen, kostüm ekibimizde Ukrayna’lı arkadaşlar vardı. Ermeni, Azeri insanlar vardı teknik kısmında. Kadın başrol oyuncumuz yine Belaruslu’ydu. Türk olarak ben vardım. Çok disiplinli olduklarını gördüm. Benim zaten alışkın olduğum bir şey disiplin. Bu projedeki tüm kadronun da böylesine disiplinle çalışması hepimizi mutlu etti. Herkes kendi işine son derece saygılı ve özenliydi. Bunları gözlemlemek hem öğretici oldu hem de keyifli. Umuyorum bu proje gerçekleşirse aralarında yeniden olabileceğim. Ayrıca muhtemelen o projeyi ülkemizde de izleme şansımız olacak. 

Tatyana Cherdyntseva

-Tabii ki! 'Acı-Tuzlu Aşk Denizi', Türkiye'de, Rus televizyonunun ana akım kanallarından Rossiya 1 için çekilen ilk projelerden biri. Dizi, Türk oyuncuların ve film ekibinin bir kısmının katılımıyla dört bölümlük bir melodram. Aslında bu projeye Fethiye’de çekildiği için iş tatili demek daha iyi olurdu. Benim için unutulmaz bir proje...Türkiye'de ilk kez film çektim.  İlk kez yabancı bir film ekibiyle çalıştım. Bu projede her şey bir araya geldi. Güzel, romantik bir hikaye. Yani çok uluslu film ekibimiz, Rus ve Türk tarafından harika oyuncular, harika bir yönetmen, yetenekli bir kameraman ve aynı zamanda hepsi neşeli, kibar ve arkadaş canlısı insanlardı. İzin günümde bile çekime gelmek istedim. Bu benim için inanılmaz bir deneyimdi, unutulmaz bir macera yaşadım ve güçlü dostluklar edindim.

En son içinde olduğun projende veya diğerlerinde yaşadığın en ilginç deneyim neydi?

Oğuzhan Çemi

-Filmin final sahnesinde başrolü paylaştığım oyuncu arkadaşım Tatiana’ya evlenme teklifinde bulunuyordum ve yüzüğü taktığım anda birbirimize bakıp gülümsüyorduk. Aslında senaryo bu şekildeydi. Biz bunu çekerken birdenbire yönetmenimiz ‘’Öpüşmeden evlilik teklifi mi olur?’’dedi. Tabi çok şaşırdım çünkü Türkiye’de bu tarz sahneler senaryoya mutlaka yazılır ve oyuncu bunu bilir hatta onay alınır. Yönetmenin o an içinden gelince ve çok doğal olacağını düşününce rol arkadaşımla bunu kabul ettik ve doğaçlama bir şekilde o sahneyi ekledik. Filmin son sahnesi şu ana kadar yaşadığım en ilginç deneyim oldu.

Tatyana Cherdyntseva

 -Tüm projelerimi düşünürsem, o zaman muhtemelen en tuhaf ve en sıra dışı şey, kahramanın sahnelerden birinde gerçek bir sığır gözü yemesi gerekiyordu. ('Messing'in Öğrencisi' dizisi) Tabiki hem sahnede hem de sette her zaman her şeye hazırdım ve malesef bu da oldu. Gözün tadının çok daha kötü olacağını düşünmüştüm. Bu arada ama Tanrıya şükür, kahramanın gözü yerken memnunmuş gibi davranmasına gerek yoktu.

Bu Rus-Türk projemizde ise pek çok şey benim için sıra dışıydı.  Ama komik anılarımdan biri, çekimler sırasında zaten arkadaş olduğumuz, yetenekli oyuncu Oğuzhan, yönetmenimizin son sahneye senaryo dışı bir öpüşme sahnesi koymasıyla biraz kafası karıştı. Rusya'da bazen işler doğrudan sette oluşturulur. Senaryoyu değiştirmiyoruz ama doğaçlama yapma özgürlüğümüz de var. Bir şeyler icat ediyoruz, bir şeyler ekliyoruz, bir şeyler kesiyoruz.  Benim için bu öpücük sürpriz değildi. Öpücüksüz aşk filmi olur mu? Hikaye için bir artı olacağı ortaya çıktı ve ekledik. Utangaçlık, heyecan, dikkat ve hassasiyet - bunların hepsi finaldeydi ve çok inandırıcı görünüyordu. Hikaye de böyle olmalı zaten.

Örnek aldığın aktörler var mı? Bundan sonrası için hayallerin neler?

Oğuzhan Çemi

-Christoph Waltz beğendiğim ve örnek aldığım bir oyuncu. Türkiyenin Christoph Waltz’u olmak isterim. Ayrıca ‘Soysuzlar Çetesi’ filminden sonra hayranlığım giderek arttı. Kendisi Oscar ödüllü bir oyuncudur. Ödül aldığı bu filmde birkaç dili anadili gibi kullanan bir nazi albayını canlandırıyor. Hayalimdeki rol tam olarak bu. O filmdeki o karakter tam olarak benim idolüm diyebilirim. Bir sinema filminde birkaç dili çok akıcı kullanabilen oyuncu olmayı çok isterim. Bir de hani denir ya ‘’Ülkemi yurtdışında temsil etmek istiyorum.’’ diye benimki biraz ters oldu önce yurtdışından başladım. Bu yurtdışı projelerinde olmayı tabiki çok istiyorum ama umarım önümüzdeki dönemde kendi izleyicilerimizle de buluşuruz. 

Tatyana Cherdyntseva

-Bir sürü dileğim ve planım var.  Bir dönem projesinde oynamak isterim.  Örneğin, Shakespeare'in Leydi Macbeth. Bir fantastik filmde (Black Mirror gibi bir şey) oynamak isterim. Gerçekten Rusya dışında çalışmaya başlamak istiyorum.  Çok ilginç. Şimdi İngilizce çalışıyorum ama Türkçe öğrenmeye başlamayı düşünüyorum neden olmasın? Çekim yapmak için Türkiye'ye dönmeyi hayal ediyorum. Burada çalışmayı gerçekten çok sevdim. Harika yetenekli insanlara ek olarak, sıcaklığınız ve samimiyetiniz var. Ve deniz var :)

Sinema, tiyatro ve dizi üçlüsü içinde olmaktan mutluluk duyduğun, sana en keyif veren sanat dalı hangisi?

Oğuzhan Çemi

-Açıkçası ben sinemayı tercih ediyorum. Sinema sanki sona ermeyen bir eser gibi geliyor bana. Yıllar sonra tekrar tekrar izlenebilen bir eser gibi aslında. Bir hikayeyi 100-120 dk anlatıp, zamana bırakıyor. Diziler elbette tekrar izlenebiliyor fakat sinema gibi bir etkiye sahip olmuyor bir süre sonra. Dizilerin çoğu reyting amaçlı olduğu için sanatsal kaygısı düşük olabiliyor. Tiyatro için söyleyebileceğim şey şu ki, çok emek isteyen bir şey. Tabiki tiyatro eğitimi aldım fakat bir tiyatrocu değilim. Tiyatrocularımız tiyatroyu başka bir yere koyuyorlar bunu biliyorum.

Tatyana Cherdyntseva

-Tiyatro 25 yılı aşkın süredir benimle… Her zaman kalbimde olacak.  Sinema ise 13 yıldır benimle ve bu gerçekten bir yaşam biçimi ama tiyatroyu hayatımdan çıkaramam. Bu bir aşk.  Yani diziler sizi popüler ve tanınır kılar.  Bu iyi. Yalan söylemeyeceğim, bu mesleğe popülerlik için girmedim ama bu güzel bir bonus ve dizi bir seri üretimdir. Yani, kesin teslim tarihleri, çok miktarda malzeme ve bazen provalar için yeterli zaman bile olmuyor. Bu nedenle çok fazla çalışmak gerekiyor. Filmlere gelince, hazırlıklara, provalara, yönetmenle çalışmaya daha çok zaman var. Süreç daha derin ve daha zahmetli. Çoğu başrol olmak üzere birçok uzun metrajlı filmde rol aldım. Bu gerçek bir heyecan!

Bu arada, tiyatro oyuncularının sinema oyuncularına göre büyük bir avantajı var - enerji alışverişi!  Film oyuncuları da elbette ortaklarıyla, film ekibiyle, yönetmenle enerji alışverişinde bulunurlar ama sadece tiyatroda oyuncu, seyirciyle her saniye doğrudan enerji alışverişinde bulunur ve tiyatroda hataya yer yok. Tiyatroda bir başkasının hayatının başından sonuna kadar birkaç saat yaşar, salona güçlü bir enerji yayar ve sonunda harap bir şekilde selam vermeye gider ancak seyirci enerjisi, şükran ve alkışlarla dolu olarak eve döner. Bu kesinlikle bir kez denediğinizde artık bırakamayacağınız en büyük ilaçtır.

Buradan bir sonuç çıkarıyorum ve mesleğimi tüm artılarıyla ve eksileriyle seviyorum.

Rol seçimlerinde dikkat ettiğin unsurlar neler?

Oğuzhan Çemi

-Bugüne kadar oynadığım sinema ve dizilerde hep yabancı karakterleri canlandırdım. Sanıyorum dış dörünüşüm Türklerin dış görünüşüne pek benzemiyor. Artık bir kırılma olsun istiyorum. Çünkü bir Türk karakteri canlandırmak istiyorum. İçinde bulunduğum son dizi ‘Acı Tuzlu Aşk Denizi’ dizisinde her ne kadar yabancı dilde de oynasam Türk bir karakteri canlandırdım. O yönden bu rol geldiği için çok mutluyum.

Rol seçimleri kariyerinizin başındayken aslında biraz zor oluyor. Daha ileri basamaklara ilerlenildiğinde istediğiniz karakteri oynamak konusunda daha özgür olabiliyorsunuz. Şu etapta da karakter ve mizaç olarak bana uygun olmadığını hissettiğim bir rolü de tabiki canlandırmıyorum ve birkaç projeyi de bu sebeple reddettim. Canlandırabilirdim ama o seyirciye geçmeyebilirdi.  Çünkü sadece iyi oyuncu olmanız da yetmiyor. Bunu dış görünüşünüz de oldukça etki ediyor.  

Evet belki oyuncu rol seçmez ama kişinin kendisini daha çok heyecanlandırdığını seçmesi önemli bir konu. Klişeyi kırmak istiyorum. Ben rol seçerim yani seçmek isterim günün sonunda. O karakterin karşı tarafta hissedilebilmesi için önce oyuncunun bunu çok iyi hissetmesi gerekir.

Tatyana Cherdyntseva

-Her şeyden önce, hikayenin kendisi! Benim için filmin ana fikir önemli.  Sonra tabi ki kadın kahramanımı detaylı incelerim, onunla ortak özellikler bulmaya çalışırım, ‘İmajına ne katabilirim, ondan neler öğrenebilirim’ diye düşünürüm. Genel olarak karakteri anlamak benim için önemli. Aksi takdirde rol çalışmayacaktır. Genel olarak şanslıydı, tek tip bir oyuncu olmadım.  Hem iyi kadın kahramanları hem de kötü olanları oynadım. İmajları da çok farklı; kadın kahramanlar, metresler, suçlular, cahiller, hanımlar, saf aptallar ve kurnaz kişilikler. Sadece rol için kendime bakıyorum ve karakterimin daha karakteristik özelliklerini yüzeye çıkarıyorum ve tabii ki motifleri anlamalı ve sonunda kahramanımı haklı çıkarmalıyım, bunu seviyorum.

Oğuzhan bu sorumu sana soracağım; Türkiye’ de artık televizyon yerine dijital medyalarda dizi yapımları biraz daha arttı. Dijital medyada senin içinde olduğun bir proje var mı?

Aslında dijital platformlar yönetmenin de oyuncunun da elini rahatlatan mecralar. Orada daha özgür olabiliyorsunuz elbette. Senaryoya uygun olarak özgürce yapılabilen bir platform olduğu için iyi oyunculukların olduğu da bir yer. O yüzden destekliyorum elbette. Televizyonlar biraz reyting biraz sansürle durdurulabilen bir yer. Platformlar sektöre hizmet eden bir yer.

Televizyon hiçbir zaman bitmeyecek, hep olacak. Özellikle bizim gibi ülkelerde çok uzun süre devam edecek. O yüzden televizyonları terk edilmiş gibi görmektense orada yayınlanan eserleri kurtarmamız gerekir. Belki ileride bununla ilgili yasal bir düzenleme de gelebilir.

Oyunculukta eğitimin önemi nasıldır? Bu mesleği hangi değerlerle etkiliyor?

Oğuzhan Çemi

Oyunculukta en önemli şey eğitimin kendisi elbette. Doğal bir yetenek, doğal bir güzelliğiniz olabilir, ekran ışığınız olabilir fakat eğitiminiz olmazsa bu ışığınızı yansıtmanız pek mümkün değil. Orada duran bir model olabilirsiniz. Oyunculuk senaryoda yazılan karakteri seyirciye aktarmak için bir araçtır. Oyuncunun en büyük aracı bedenidir ve beden de bir enstrüman gibidir. Elinizdeki senaryoyu okuyup, araştırıp beden enstrümanınızla iyi bir şekilde kullanıp o karakterin gerçeklik duygusunu seyirciye aktarmanız gerekiyor. Nasıl bir müzik aletini alıp kullanmak için bir eğitim gerekiyorsa oyunculuk da öyledir. Mutlaka bedeninizi kullanmanız gerekir. Yoksa yalnızca ekranda güzel ve yakışıklı görünen bir fotoğraf olarak kalabilirsiniz.

Oyunculuğun dışında hayatımın büyük bir kısmını okuyarak, eğitim alarak ve spor yaparak geçiriyorum. Bunlar oyunculuğumu destekleyen de bir şey öte yandan. Az önce de belirttiğim gibi beden enstrümanını en iyi geliştiren şeylerden biri de spor yapmak. Aynı zamanda kick boks antrenörüyüm. Bir asker ve antrenör geçmişim olduğu için sporun içinde kalmak oyunculuğumu geliştiren de bir alan. Bu tabi aynı zamanda o zor set şartları altında bedenimin ayakta kalabilmesi için de oldukça pozitif yansımalar yaratıyor.

Ayrıca yabancı dil ise önce bir hobi olarak başladı ve ardından Rus Dili ve Edabiyatı Bölümü okuyup, mezun oldum. Akademik eğitim benim sürekli hayatımda olan bir şey. Bu dizide başrol seçilmemle de faydasını görmüş oldum.

Tatyana Cherdyntseva

-Hepimize farklı yetenekler verildiğinden eminim.  Bir çocuk doğası gereği esnekliğe sahipse ancak bunu geliştirmezse, balerin veya jimnastikçi olmaz. Oyuncu da öyle; kendini anlayabilmeli, vücudunu, zihnini ve kalbini, duygularını kontrol edebilmeli. ‘Tiyatro ve sinema yasalarını’ bilmelidir. Bir oyuncunun sadece kariyerinin başında değil, hayatı boyunca öğrenmesi ve gelişmesi gerektiğine inanıyorum. Kendinizi donatın ki verecek bir şeyiniz olsun.

Bir oyuncu olarak bu mesleği yapmak isteyen insanlara nasıl tavsiyelerde bulunmak istersin?

Oğuzhan Çemi

-Ben bu konuda çok şanslıyım çünkü henüz başında çok iyi eğitmenlerle ve oyuncularla karşılaştım. Abdül Süsler, Dilek Aba, Ebru Soyluerden, Can Kılcıoğlu gibi isimler… Saydığım isimlerin birçoğu Müşfik Kenter’in ekolünden gelen eğitmenler. Onlardan eğitim almanın verdiği şansı yaşıyorum. Birçok ünlü aktör, aktris yeni bir role hazırlanırken oyuncu koçlardan aldıkları özel derslerle kendilerini güncellemiş ve deneyimlerini arttırmış oluyorlar. Şu an Hollywood’da bile bir filme başlarken sadece o karakter için kendisini dışarıdan gören bir gözle, oyuncu koçu ile birlikte çalışıp başarıya ulaşabiliyorlar. Oyuncu olmak isteyenlere tavsiyem bu işi çok iyi bilen eğitmenlerden eğitim almaları ayrıca bunun sonu olmayan bir süreç olduğunu unutmamaları. Bende Craft’da ve Tiyatral Sanatlar Akademisi’nde eğitimler almama rağmen önümüzdeki dönemde Rusya’da ‘Skola Dramı Germana Sidikova’da yeni bir eğitime başlıyorum.

Son olarak sizlere hem bu projemizi hem de oyunculuğa bakış açımızı okurlarınızla paylaşmamamıza imkan verdiğiniz için teşekkür ederim.

Tatyana Cherdyntseva

-Sanat fakültesinin ilk yılında, ilk oyunculuk sınıfımızda, hocamız bize bir soru sormuştu: ‘’Oyunculuk yapmadan ya da tiyatrosuz yaşanır mı? Cevabınız evet ise, şimdi ayrılın.’’  Tabii ki herkes yapamayacağını söyledi. Bir hafta sonra, bazıları ayrılmak istedi.  Çünkü her gün sabah 7:30'dan akşam 10'a kadar izinsiz çalıştık (4 yıllık eğitimin tamamı).  

Ama 'öğrenmesi zor - savaşta kolay' - (Rus atasözü)

Bu yüzden oyuncu olmak isteyenlere tavsiyem; sizin için en önemli şey, en azından başlangıçta, verme ihtiyacı hissetmek ve çok çalışmak olmalıdır. Konstantin Sergeevich Stanislavsky'nin dediği gibi: 'Sanatı kendi içinde sev, kendini sanatta değil' ve sürekli olarak etrafındaki, içindeki dünyayı inceleyen, hayatı boyunca kendisi üzerinde çalışmaya hazır olan ve izleyiciye önemli bir şey söylemesi gerekiyor olan kimse, başarı onu bekliyor. Her durumda, herkese iyi şanslar diliyorum…

Sohbetimizi görselleyen fotoğraf sanatçısı Oğuzhan Muntazam’a, misafirperverliği için Fern restoranta ayrıca teşekkürlerimi iletmek isterim. Kendinize Kadıköy’de bir kahve ısmarlamak isterseniz Fern’e gidip o nefis kokuları içinize çekerek bir fincan kahve içebilirsiniz.

Buket Harıkçı

Oğuzhan Çemi

Tatyana Cherdyntseva

Oğuzhan Muntazam

Popüler İçerikler

Yeni Sezonda TV Ekranları Fena Karıştı: 5 Dizinin Ertelendiği Sezonda 6 Dizi Şimdiden Final Yaptı!
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho ile İlgili İspanya'dan Transfer İddiası Var
18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu
YORUMLAR
05.12.2022

Yıllarca Suriyeliler buradaydı bir belgeselini çekmediniz. Ruslar geldi hemen dizi çekin. Suryeliler de kalkıp kendi belgesellerini kendiler çektiler

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ