Türkiye’de basın özgürlüğü açısından yaşanan gelişmeler her geçen gün biraz daha dikkat çekici bir noktaya ulaşıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık’ta ‘akreditasyon’ gerekçesiyle bazı medya kuruluşlarını kapı dışında tutma politikası, özel sektör, sendika ve meslek örgütleri toplantılarını kapsar hale geldi. TBMM’de yönetmelik değişikliğiyle parlamento muhabirlerine yönelik yasakçı yaklaşım göze çarparken, Twitter mesajları nedeniyle gazeteci yargılamaları da tartışma konusu oldu.
Voice of America'dan Yıldız Yazıcıoğlu, gazetecilerin hapse girme veya işini kaybetme korkusuyla çalıştıkları Türkiye'de basın özgürlüğü konusunu yakın geçmişte yaşanan gelişmelerle birlikte mercek altına aldı. Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nü geride bırakırken ülkemizin basın özgürlüğü anlamında çizdiği tablo ne yazık ki umut veren cinsten değil.
Geçmişte Türkiye’de Genelkurmay Başkanlığı tarafından uygulanan ‘akreditasyon’ uygulaması tartışılırdı. Genelkurmay Başkanlığı, askeri etkinliklere, basın bilgilendirme toplantıları ile tatbikatlara katılım için ‘Sarı Basın Kartı’ sahipliğini yeterli kabul etmemişti ve ‘akredite basın listesi’ uygulamasıyla bir takım medya kuruluşları dışarıda bırakılmıştı. Medya kuruluşu akredite olmasına karşın o kuruluştaki bazı gazetecilere ‘akreditasyon iptali’ örnekleri de gündeme gelmişti.
Bugünkü Türkiye’de ise Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık, ulusal nitelikli olmasına rağmen bir takım medya kuruluşları açısından ‘yasak’ anlamındaki ‘akredite basın listesi’ uygulaması kapsamını genişletti.
Başbakanlık’ta 2005 yılında ve 2008 yılında farklı medya kuruluşları açısından ‘akreditasyon’ krizleri yaşanmış ve ‘Sarı Basın Kartı’ ile ulusal nitelikli medya kuruluşu koşulları yetersiz kabul edilmişti.