Öncelikle Araştırma ve Dokümantasyon Başkanlığı olarak
çalışma alanınız ile ilgili olarak bize bilgi verebilir misiniz? Bunun
yanı sıra biriminizin Türkiye’de eş güdümlü çalıştığı kurumlar var
mıdır?
Araştırma ve Dokümantasyon Başkanlığı, Avrupa Birliği (AB) ve
Türkiye-AB ilişkileri konularında yürütülen akademik araştırmaları takip
ederek, bu çalışmaları kurum içinde ve kurum dışında ilgili tüm
kesimlerle paylaşmaktadır. Araştırma Dokümantasyon Başkanlığı ayrıca,
Bakanlığımız internet sitenin genel düzenlemeleri, koordinasyonu ve
siteye güncel bilgi girişinin sağlanması gibi birçok çalışmadan da
sorumludur.
Türkiye’nin AB Katılım Müzakereleri hangi unsurlar üzerinden yürütülmektedir?
3 Ekim 2005 tarihinde düzenlenen Hükümetler arası Konferansta,
Türkiye’nin AB ile yürüteceği katılım müzakerelerinin hangi usul ve
esaslarla sürdürüleceğini belirleyen Müzakere Çerçeve Belgesi kabul
edilmiştir. Bu belgeye göre AB Katılım Müzakereleri 3 temel unsur
üzerinden yürütülmektedir:
Kopenhag siyasi kriterlerinin istisnasız olarak uygulanması, siyasi reformların derinleştirilmesi ve içselleştirilmesi,
AB Müktesebatının üstlenilmesi ve uygulanması,
Sivil toplum diyalogunun güçlendirilmesi ve bu çerçevede hem AB
- ülkelerinin kamuoylarına, hem de Türkiye kamuoyuna yönelik olarak bir
- iletişim stratejisinin yürütülmesi.
Avrupa Birliği Bakanlığı, bu 3 temel unsur çerçevesindeki tüm çalışmaları farklı mekanizmalar kurarak koordine etmektedir.
Türk Dış Politikasında AB yaklaşık 50 yıldır önemli bir yer
tutmaktadır. Sizce AB, Türkiye için ne anlam ifade ediyor ya da ne anlam
ifade etmeli? Bunun tersi olarak da Türkiye, AB için ne anlam ifade
ediyor?
Türkiye’nin AB üyelik sürecini her iki taraf için de bir kazan-kazan
ilişkisi olarak görmemiz gerekir. AB süreci bilhassa Türkiye’deki
reformların çıpası olması nedeniyle Türkiye açısından büyük önem arz
etmektedir. Zira Türkiye için asıl önemli olan AB üyesi bir Türkiye’den
ziyade AB standartlarında bir Türkiye’dir. Bu nedenle her ne kadar
müzakere süreci istediğimiz hızda gitmiyor olsa da, Türkiye bütün
kararlılığıyla çalışmalarını sürdürmeye devam etmektedir.
Öte yandan, önemli jeo-stratejik konuma sahip demokratik ve çağdaş
bir Türkiye AB’ye büyük faydalar sağlayacaktır. Türkiye’nin katılımı,
Avrupa iç pazarının büyüklüğünü arttıracak ve AB’nin küresel ekonomideki
göreceli rekabet yeteneğini güçlendirecektir.
Eğitimli ve dinamik nüfusu, bölgesindeki saygın konumu ve izlediği
vizyoner ve çok boyutlu dış politika ile Türkiye, Birlik için gerçek bir
kazanım teşkil edecektir. Türkiye’nin katılımı, AB’ye yük değil, katma
değer sağlayacaktır. Bu ilişkiyi üyelik nihai hedefiyle ilerletmek hem
Türkiye hem AB için stratejik bir öneme sahiptir.
Açıkçası oldukça realist bir bakışa sahip olduğum için AB’nin
geleceğini çok iyi görmüyorum. Özellikle tarihsel süreç içerisinde
Almanya – Fransa faktörü, ekonomik krizler, son seçimlerdeki tablo ve
İngiltere’nin AB’den olası ayrılık ihtimalini göz önüne aldığımızda
belki 20 yıl sonra AB’nin yıkılışına şahit olabilir miyiz?
Avrupa’nın mevcut durumu bazı kesimleri belli bir karamsarlığa itmiş
olsa da, bu sancılı dönemin ancak daha güçlü bir dayanışma ve daha derin
bir entegrasyonla aşılabileceği aşikârdır. Tarihinde birçok krize
tanıklık etmiş olan AB, bu krizlerden her defasında daha güçlü bir
şekilde çıkmıştır. Dolayısıyla, AB’nin bu krizden de daha güçlenerek
çıkacağını söyleyebiliriz.
2013 Nihai İlerleme Raporumuz sonrası açılan fasılların ne
yazık ki devamı gelmedi. Üstüne bir de Türkiye’deki iç politik
dinamikler eklenince süreç neredeyse kıpırdamıyor bile. Bu noktada
açıkçası Türk hükümeti, AB ile olan sürecin bu şekilde devam etmesini
yeterli gördüğünü ve aynı şekilde AB’nin de Türkiye ile yürüttüğü
sürecin bu şekilde devam etmesini yeterli gördüğünü düşünüyorum. Her iki
tarafın da mevcut durumdan mutlu olması ne yazık ki süreci
ilerletmiyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Sizlerin de bildiği gibi, 5 Kasım 2013 tarihinde Litvanya Dönem
Başkanlığı döneminde 22 No’lu Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların
Koordinasyonu Faslı müzakerelere açılmıştır. 3,5 yıl aradan sonra yeni
bir faslın açılması katılım müzakerelerindeki durgunluğun aşılmasında
önemli bir kırılma noktası olmuştur. Bu faslın açılmasıyla birlikte, 33
teknik fasıldan 14 tanesi müzakereler açılmış, bunlardan 1 tanesi de
geçici olarak kapatılmıştır. Geriye kalan 19 fasıldan 16’sı AB Konseyi
kararı veya bazı üye ülkelerin siyasi nitelikli tek taraflı
engellemeleri nedeniyle de bloke edilmiştir. Bloke edilmemiş 3 fasıl ise
genel olarak ülke ekonomisini doğrudan etkiledikleri için müzakerelerin
son aşamasında ele alınan fasıllardır. Türkiye hem bloke edilmiş, hem
de bu 3 fasılda AB standartlarına ulaşmak için çalışmalara tek taraflı
olarak devam etmektedir.
Elbette her dönem başkanlığında bir faslın müzakerelere açılması
sürdürülebilir bir yaklaşım değildir. Önümüzdeki dönemde AB tarafının
müzakerelere hız kazandırılması için somut ve samimi adımlar atmasını
bekliyoruz.
Avrupa Birliği’nde gerçekleşen son seçimlerde aşırı sağın ve
kısmen de aşırı solun gücünü arttırdığını gördük. Bilindiği gibi aşırı
sağın ve solun yoğunlukta olduğu bir toplulukta azınlıklara ve yeni
üyelere karşı olumsuz bir bakış açısı vardır. Türkiye’nin AB üyeliğini
destekleyen İngiltere’de bile bu durum yaşanırken ve bunun yanı sıra
Türkiye’deki güncel iç politikadaki dalgalanmalar sonrası Türkiye’nin
AB’ye pratik olarak girmesi mümkün müdür?
Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları sadece AB’yi değil, katılım
müzakerelerini yürüten bir ülke olarak Türkiye’yi de yakından
ilgilendirmektedir. Seçim sonuçları değerlendirildiğinde farklı
tercihlerin sandığa yansıdığı, aşırı sağ ve AB karşıtı görüşleri temsil
eden partilere verilen desteğin ciddi bir şekilde arttığı açık biçimde
görülmektedir.
Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları, Türkiye’nin AB üyeliğinin
kıtanın geleceği ve huzuru açısından ne denli elzem hale geldiğini açık
bir şekilde ortaya koymuştur. AB’nin bu mesajı doğru bir şekilde
algılayarak, Türkiye’nin katılım süreci önündeki yapay engelleri bir an
önce kaldırması AB açısından büyük önem arz etmektedir.
Bir önceki soru ile bağlantılı olarak Samuel Huntington’un
“Medeniyetler Çatışması” tezi ekseninde Türkiye’nin teorik olarak AB’ye
girmesi mümkün müdür?
Anadolu, yıllarca farklı inanç ve kültürlere mensup insanların bir
arada, iç içe ve karşılıklı anlayış ve hoşgörü içinde yaşadığı bir
coğrafya olmuştur. Geniş bir coğrafyanın merkezinde yer alan Türkiye,
siyasi, ekonomik ve kültürel bakımdan vazgeçilmez bir istikrar
unsurudur.
Bugün Türkiye medeniyetler arası diyaloğun geliştirilmesinde önemli
bir rol oynamakta ve bölgesindeki barış ve istikrara büyük bir katkı
sağlamaktadır. Medeniyetlerin ortak potası olan Türkiye’nin AB hedefine
kilitlenmesi, tüm dünya için önemli bir kazanımdır. Türkiye’nin AB
üyeliği medeniyetlerin bütünleşmesinin, farklılıkların bir arada hoşgörü
içerisinde yaşatılabileceğinin ve her türlü etnik, ırksal ve dini
mülahazalardan bağımsız olarak insanlığın ortak değerleri etrafında bir
araya gelinebildiğinin de en güzel örneği olacaktır.
Avrupa Birliği ile imzalanan “Geri Kabul Antlaşması” yaklaşık
3 sene gibi bir süreç zarfında karşılıklı olarak vizelerin
kaldırılmasını öngörmektedir. Ancak gerçekten planlandığı gibi 3 sene
içerisinde vizeler kalkacak mı? Ayrıca, Antlaşmadaki göçmenler ve
sığınmacılarla ilgili olan hususlar nasıl işleyecek?
16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan Geri Kabul Anlaşması ve
beraberinde imzalanan Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni, vizesiz
Avrupa’ya giden yolu açacak en önemli gelişmelerden birisi olmuştur. Bu
iki metnin eşzamanlı olarak imzalanması Türkiye’nin Geri Kabul
Anlaşması’nın şartlarını ancak Türk vatandaşlarına AB üyesi ülkelere
vizesiz seyahat imkanı tanınması ile kabul edeceğinin bir göstergesidir.
Geri Kabul Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinin ardından 3 – 3,5 yıllık
bir hazırlık süreci sonrasında AB, Türkiye tarafından şartların yerine
getirilip getirilmediğine karar vererek vize konusunda muafiyete onay
verecektir. Aynı şekilde Türkiye’nin de AB’nin vize muafiyetine ilişkin
taahhütlerini yerine getirmemesi durumunda Geri Kabul Anlaşması’nı
askıya alması mümkündür.
Küçük bir ihtimal de olsa Türkiye’nin AB ile olan
ilişkilerini sonlandırması sizce ticari ilişkileri ne yönde etkiler;
çünkü malumunuz ticaretimizin %50’ye yakını AB üye ülkeleri ile?
Bildiğiniz üzere Türkiye-AB ilişkilerinin en güçlü olduğu alanlardan
birisi ekonomik işbirliğidir. Nitekim 2013 İlerleme Raporu’nda da ifade
edildiği üzere 2012 yılında toplam 123 milyar Avro olarak gerçekleşen
Türkiye-AB ikili ticareti 2013 yılında da artarak devam etmiştir.
Türkiye-AB arasındaki ticaret hacmi sayesinde, Türkiye AB’nin altıncı en
büyük ticari ortağı olurken AB ise Türkiye’nin en büyük ticari ortağı
olmuştur. Ayrıca Türkiye’nin toplam ticaretinin yaklaşık % 40’ı AB ile
gerçekleşmekte ve Türkiye’deki doğrudan yabancı yatırımların yaklaşık %
71’i AB’den gelmektedir.
Ekonomik verilere bakıldığında şu anda Türkiye’nin performansı,
birçok AB üyesi ülkeye kıyasla çok daha iyi durumdadır. Ayrıca OECD
tahminlerine göre Türkiye, bu büyüme oranlarını sürdürdüğü takdirde 2050
yılında dünyanın ve Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden biri olacaktır.
Son dönemde Erasmus’un Türkiye ayağının sonlandırılacağı ya
da Türkiye’ye ödenen hibe miktarının düşürüleceği konuşulmaktadır. Konu
ile ilgili olarak bize bilgi verebilir misiniz?
Daha önce “Hayatboyu Öğrenme Programları” bünyesinde yürütülen
Comenius, Erasmus, Leonardo da Vinci, Grundtvig Programları ile Gençlik
Programı ve 5 uluslararası işbirliği programı (Erasmus Mundus, Tempus,
Alfa, Edulink ve Sanayileşmiş Ülkelerle İşbirliği Programı) da dâhil
edilerek “Erasmus +” Programı adı altında toplanmıştır. 2014-2020
yılları arasında programlara başvurular bu yapı doğrultusunda işleme
alınacaktır. Bunun dışında Türkiye’nin alacağı hibe payında kısmi bir
azalma öngörülmekle birlikte Programın Türkiye ayağının sonlandırılacağı
bilgisi doğru değildir.
Son olarak Türkiye için AB’nin Şangay 5’lisine bir alternatif olabileceğini düşünüyor musunuz?
Türkiye’nin AB üyeliği stratejik bir hedef ve vizyon çerçevesinde
yarım asırdır devam etmektedir. AB perspektifi, Türk dış politikamızın
en önemli unsurlarından birisini oluşturmakta ve Türkiye’nin dış
politikasının diğer boyutlarını desteklemektedir.
Türkiye bir yandan AB ile üyelik müzakerelerini yürütürken, diğer
taraftan NATO’nun etkin bir üyesi olmaya devam etmektedir. Bununla
birlikte Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı, G-20, OECD, Dünya Ticaret
Örgütü gibi birçok bölgesel ve uluslararası kuruluşlarda etkin rol
oynamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’nin AB ile ilişkisi, başka örgütlerle
işbirliği geliştirmesine engel teşkil etmemektedir.
Türkiye’nin çok yönlü dış politikası gereği farklı uluslararası
kuruluşlarla ilişkiler yürütüyor olmasını Türkiye’nin AB üyelik
hedefinin bir alternatifi olarak değil, tam aksine tamamlayıcısı olarak
görmek gerekir. AB sürecini kararlılıkla sürdüren Türkiye, farklı
bölgelerle ve ülkelerle işbirliğini geliştirmeye devam
edecektir.Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütü ile işbirliğine de bu
pencereden bakmakta fayda vardır.