Türker Toker Yazio: Ekonomiden Daha Büyük Bir Sorunumuz Var: EĞİTİM

Ekonomik kalkınma ve eğitim arasındaki ilişki, eğitimin ekonomik kalkınma için bir kolaylaştırıcı faktör olduğu gerçeğinde yatmaktadır. Eğitim özünde ülkenin insan sermayesine olan yatırımdır. Yatırım sonucunda ekonomiye etkileri açısından doğrudan beklenen etki ise gelişme ve büyümedir. Ekonomik büyüklük ve gelişmişlik ile eğitim sistemlerinin küresel anlamda başarıları arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişki, iyi eğitimli insan yüzdesinin yüksek olduğu ülkelerde doğrudan neden-sonuç ilişkisine varabilmektedir.

Ülkemizde ekonomik büyüklük ve gelişmişlik de katma değer üreten ürün bandına geçemediğimiz için (örn: yüksek teknolojiye sahip ürünler) doğrudan eğitim kalitesi ile neden sonuç ilişkisine bağlı olarak kendini hissettirmektedir.

Orta gelir tuzağı da denilen yüksek üretim gücü ama GSMH (gayri safi milli hasıla) sorununun yaşandığı ülkelerin tamamında eğitim sistemleri uluslararası PISA, TIMSS vb. ölçümlerde görece yüksek GSMH’ya sahip ülkelere kıyasla alt sıralarda bulunmaktadırlar. Konu her ne kadar ekonomik parametreler ve göstergeler çerçevesinde tartışılsa da paragrafın başında bahsi geçen insanın beden gücüne dayalı ekonomi modeli aslında sorunun temel kaynağının EĞİTİM olduğunu haykırmaktadır. İyi eğitimli vatandaşlar yetiştirmeyen eğitim sistemleri çıktılarının pek çoğunun kas gücü ile alakalı işlerde istihdam edilmesine neden olmaktadırlar. Bu durum ise ilgili ülke hammadde, enerji ve doğal kaynaklar açısından zengin değilse büyük ekonomilerin ucuz iş gücü temin ettikleri üretim bölgelerine dönüşmesi ile sonuçlanmaktadır.

Çok basit bir örnekle konuyu açacak olursak: Mühendislik fakülteleri mühendis olarak eğitim almak için üniversiteye başlayan bir vatandaşın bilgisini geliştirmeyi amaçlayan bir eğitim sürecini, sınavları ve diğer pratik ve teorik mesleki yeterlilikleri  içermelidir. Birey bu resmi eğitimden geçtikten sonra, eğitimden edindiği bilgileri çeşitli projelere uygulayarak ekonominin gelişmesine yardımcı olacak ve bu da ekonomik büyüme ve gelişmeye yol açacaktır. Ancak ülkemizde eğitim sisteminin ülkenin temel ihtiyaçlarına cevap vermediği gerçeği oldukça aşikardır. Sistem çok uzun

yıllardır her yönüyle patinaj çeken ve daha da derine saplanan bir haldedir. Yapılan reformlar ya ülke gerçeklerine hitap etmemektedir ya da tamamen politik ajandaların tatmin edilmesi amacıyla yapılmaktadır. Örnek olarak 28 Şubat Süreci’nde yapılan 8 yıllık kesintisiz eğitim ile ilk ve orta okulların birleştirilerek imam hatip ortaokullarının kapatılmasını amaçlayan reform ile 4+4+4 sistemine geçişte yine aynı okulların önünün açılmasını sağlayan politik amaçlarla yapılmış benzer iki reform verilebilir. Her ikisinin de bilimsel altyapısının zayıf hatta hiç olmadığı ve tamamen ideolojik amaçlarla yapıldığı söylenebilir.

Halbuki ekteki grafiğe göre hem 8 yıllık kesintisiz eğitim reformunun hem de 4+4+4’ün zaman içerisinde ekonomik kalkınmaya dönüşmesi gerekiyordu.

Reformların ekonomik gelişime yıllar içerisinde yapması gerektiği katkı IMF raporunun ufak bir kısmından yansıyan grafikte rahatça görülebilmektedir.

Bugün geldiğimiz noktada ekonomimizin 50 yıldır dünya ekonomisinde 16. lık e 25.lik arasında izlediği rota daha iyi anlaşılmaktadır.

Her yıl YKS ve LGS sonuçları üzerinden oluşan “sıfır çeken aday sayısı” gündemi aslında bu yazının da odak noktasını oluşturmaktadır. Eksilerde gezen matematik ortalamalarımız, sıfır çeken aday sayılarımız, PISA ve TIMSS gibi sınavlarda gösterilen performans gibi veri setleri eskiden sadece hissedilen, nitel olarak gözlenen sorunların veriye dayalı olarak karşımıza çıkmasına neden olmaktadır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre gelişmekte olan ülkelerde eğitimden doğrudan beklenti istihdamdır. Ebeveynler çocuklarını büyük bir akademik baskı ile yetiştirirler. Okullar sınav sonuçları üzerinden pozisyon alırlar. İyi öğretmen kavramı kaç çocuğa sınav kazandırdığınız gerçeği ile eşleştirilir. Türkiye de gelişmekte olan bir ülkedir. Eğer gerekli reformları yapılmaz ise uzun bir süre daha gelişmekte olan ülke olarak kalacaktır.

Bununla birlikte tüm bu akademik baskıya rağmen ÖSYM'nin yayımladığı 2022 YKS verilerine göre 96 bin 518 aday sıfır çekmiştir.

Ek olarak sınavın ilk oturumu olan ve öğrencilerin derslere yönelik temel yeterliliklerini ölçen TYT oturumdaki 40 soruluk Türkçe testinde doğru yanıt ortalaması 17’de, temel matematikte ise 6,9’da kaldı. 20 soruluk fen bilimleri testinin ortalaması 3,2, sosyal bilimler testinin ortalaması 7,9 oldu. Dahası yine hiçbir bilimsel dayanağı olmayan barajın kaldırılması reformu söz konusu olsaydı 339 bin aday ilk oturumu geçemeyecekti.

Türkiye’de eğitim siyasidir. İyi ve nitelikli vatandaş yetiştirmek yerine hem genç cumhuriyet hem de sonrasında iktidara gelen siyasi partilerin öncelikli amaçları ideolojilerini eğitim eliyle yaygınlaştırmak olmuştur. Bin bir emekle kurulan köy enstitülerinin ilerleyen yıllarda siyasileşmeleri ve iktidar değişiminde kapatılmaları, 28 Şubat sürecinde ve öncesinde muhafazakar kesim üzerine eğitim eliyle yapılan baskılar, ikna odaları vs. gibi siyasal müdahaleler, imam hatip sayısının ve bütçesinin artırılması konunun bilimsel gerçeklikler, eğitim sisteminin nihai hedefleri üzerinden tartışılmasını engellemektedir. Yukarıdaki veriler dahi halen siyasi ve ideolojik ajandalar üzerinden tartışılmaktadır. Köy enstitülerini kendi siyasi ajandalarını Anadolu’ya zerk etmek için ideolojikleştirenlerin, sonrasında bilimsel reformlar yerine kapatanların zihniyetleri ile imam hatip kapatmak isteyenlerin zihniyetleri arasında zerre fark yoktur. Her grup özünde kendi elitlerinin yönettiği elitist, oligarşik bir dikta rejimi sevdasındadır. Halbuki asıl tartışılması gerekenler:

- 40 soruda 17 Türkçe doğrusu kaç yazar, kaç şair, kaç uluslararası edebi eser ortaya çıkarır?

- Temel matematikte 6,9 doğru cevap ortalaması ülkenin içerisine düştüğü orta gelir tuzağından çıkmasına yardım eder mi?

-  20 soruda 3,2 fen bilimleri ortalaması ile temel bilimlerde başarı gelir mi?

- Sosyal bilimlerde 7,9 ortalama ile sosyolojik, kültürel dönüşüme gerekli katkı sağlanır mı?

sorularıdır.

Eğitim siyasi zincirlerinden kopartılıp, hiçbir partinin ideolojik ajandalarının uygulama alanı olmadan aynen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda bahsi geçen amaçlara yönelik bir sistem haline dönüşmelidir:

1. (Değişik: 16/6/1983 - 2842/1 md.) Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek; 

2. Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;

3. İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak; Böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.  

İlgili bu üç amaç doğrultusunda hızlı bir eğitim reformu ihtiyacı bulunmaktadır. 80 milyon vatandaşın refahı, huzuru ve mutluluğu herhangi bir ideolojiden daha önemlidir. Okulların akademik bilgi aktaran yerler olmaktan sıyrılmaları, öğrencileri 12 yıllık dikey bir akademik çizgide ilerlemeye zorlamanın bırakılarak yatayda çıkış noktalarının oluşturulması, üniversitede nicelik ve nitelik ayrımının doğru yapılması, mavi yaka çalışanın özlük haklarının geliştirilerek daha müreffeh yaşam koşullarının sağlanması ile gençlerin aileleri, okullar ve çevreleri tarafından beyaz yaka çalışan olmaya zorlanmalarının önüne geçilmesi gerekmektedir. Meslek liseleri eskilerin deyimiyle “sanat okulu” günlerine geri dönüştürülmelidirler. Bu dönüşüm sadece okulların modernize edilmesi, yeni ve güncel alanların açılması, içeriğin düzenlenmesi anlamında kalmamalıdır. Meslek lisesi mezunlarının hayatları boyunca asgari ücretle yaşayacakları gerçeğinin ortadan kaldırıldığı, refah içerisinde, mutlu bir hayat süreceklerinin de sağlandığı bir reform hareketi gereklidir. Dünya ekonomik piyasasında üretim güçtür. Üretenler gücü ellerinde tutarlar. Bunun için de iyi eğitimli bireyler şarttır. Bugünkü haliyle eğitim kendisinden bekleneni yerine getirememektedir. Bu haliyle geriye doğru gidişe de inanılmaz katkı sunmaktadır. En kısa zamanda sistemin baştan aşağıya yenilenmesi gerekmektedir.

Instagram

Twitter

Popüler İçerikler

TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"
RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
YORUMLAR
25.07.2022

evet haklısınız bugün eğitilenler yarın ekonomiyi yönetecekler

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ