Bugün eğitim sistemimizde başarılı olmanın yolu sınav kazanmaktır. Sistemin tüm bileşenlerinin başarısı da bu şekilde ölçülür. Evden başlayarak iyi veli, iyi öğrenci, iyi öğretmen, iyi müdür sınav başarısı üzerinden değerlendirilen sistem bileşenleri haline gelmişlerdir. Basitçe anlatmak gerekirse sınav, sistemde sosyal kademeler arası geçişin anahtarıdır. Anneniz ya da babanız belediyede işçi ise yılda belli miktarda soru çözerek önce iyi bir lise sonrasında da iyi bir üniversite kazanma şansınız bulunmaktadır. Bu sayede gecekondudan rezidansa geçişiniz mümkün olabilmektedir. Bu noktada önemli bir yere vurgu yapmak isterim: Sizinle birlikte aynı akademik başarıyı gösteren birlikte aynı lisede okuduğunuz, aynı üniversite sıralarında ders dinlediğiniz arkadaşlarınız ile bugün bulunduğunuz konum! Bizimle birlikte benzer akademik
süreçlerden geçen arkadaşlarımızın kimi hayatta bizden daha başarılı kimi ise daha başarısız. Örneğin Türkiye’de tıp fakültesi kazanmak içim yaklaşık 3 milyon öğrenci arasından ilk 20 bine girmek zorundasınız. ilk 20 binde bulunan öğrencilerinse netleri aslında birbirlerine göre çok da akademik fark oluşturacak netler değil. Ancak aldıkları 4 yıllık tıp eğitiminin ardından hayatta gösterdikleri başarılar arasında ciddi farklar oluşmakta. Bunun temel sebebi sosyal duygusal beceriler olarak adlandırdığımız ve “duyguları anlayıp yönetmek, olumlu hedefler belirleyerek bu hedeflere ulaşmak, başkaları için empati duymak ve göstermek, pozitif ilişkiler kurarak bu ilişkileri sürdürmek ve sorumlu kararlar vermek için gerekli olan bilgi, tutum ve beceriler” olarak tanımladığımız beceri setleridir.