Bir yıl önce Türkiye’nin en üst ligine çıkmışlar, Federasyon Kupası’nda final oynamışlardı. Ligdeki dokuzunculuğa rağmen niyetlerinin ne olduğu ortadaydı. Karadenizliler zirveyi istiyordu. 1975-76 sezonuna bu niyetlerle başladılar ve daha hazırlık döneminde sezonun seyri belli olmuştu bile. İnönü Stadı’nda Fenerbahçe’yle Ziya Şengül’ün jübilesi için karşılaştılar. Sarı-lacivertli şampiyon kadroyu Didi çalıştırıyor, başkan Emin Cankurtaran “Elimizde çok klas futbolcular var” diyordu. Bordo-mavililer o maçı kazandı. Onları Turgay Şeren “taş gibi takım” diye nitelendirmiş, ligin ilk haftasında Galatasaray’ı yendiklerinde İngiliz teknik direktör Don Howe, “Trabzonspor İngiltere liginde oynayabilecek güçte” şeklinde övmüş; Şansal Büyüka gazetesine “İstanbul beyefendilerini zor günler bekliyor” diye yazmıştı.
Trabzonspor’un gümbür gümbür gelen kadrosunun transfer maliyeti 1,5 milyon liraydı. Fenerbahçe 7, Beşiktaş 5, Balıkesirspor bile 3 milyon liraya takım kurmuştu. En önemli transferleri Altay’dan aldıkları Necmi Perekli ve Akçaabat Sebatspor’lu Serdar Bali’ydi. Tabii ki ikisi de Doğu Karadenizliydi! “Çoğumuz Karadenizli, hepimiz Anadoluluyduk. Mahalle arkadaşıydık, aynı sıraları paylaşmıştık” diyor o kadronun yıldızlarından Ali Kemal Denizci. “O dönemde şampiyonluğu göğüslememizi sağlayan yegâne güç bütün futbolcuların takım arkadaşlığından önce dost olmasıydı. İdmanlarımızı sahilde, sokak aralarında koşarak yapardık. Yedek bir ayakkabımız bile yoktu. Ayakkabısı olmadığından maça çıkamayan arkadaşım bile oldu.”
Eskilerin tabiriyle toplu hücum, toplu savunma yapıyorlardı. 4-4-2, 4-3-3, 4-2-4 gibi taktikler arasında hemen dönüşebiliyorlardı. “Ahmet Suat hoca cin gibi bir adamdı” diyor Ali Kemal Denizci. “O yıllarda herkes liberolu oynarken, bekler hücuma çıkmazken biz bekleri hücuma çıkan, iki stoperli bir sistemle oynuyorduk. Az gol yemek ve puan getirecek golü bulmak ana hedefleriydi.