Türk edebiyatının en önemli isimlerinden büyük şair Nâzım Hikmet Ran hakkında muhtemelen bilmediğiniz bilgileri sizler için derledik!
Türk edebiyatının en önemli isimlerinden büyük şair Nâzım Hikmet Ran hakkında muhtemelen bilmediğiniz bilgileri sizler için derledik!
Birinci ve ikinci ciltleri Türk edebiyatının en çok satan kitaplarından olan İnce Memed, Rusça’ya Nâzım Hikmet’in o büyülü diliyle çevrildi.
Yaşar Kemal'in Nâzım Hikmet'le ilgili bir anısını vefatının ardından yakın dostu Zülfü Livaneli şöyle yazmıştı: 'Paris’te Abidin Dino’yla birlikte Nâzım Hikmet’i tren istasyonunda karşılamışlar. Nâzım demiş ki 'Yaşar, romanını okudum. Eğer bana bu kadar zulmetmeselerdi, bunca yıl hapis yatmasaydım, belki ben de senin kadar güzel bir şey yazabilirdim ama olmadı.' Yaşar Kemal, 'Koca Nâzım’ın genç bir adamla alay etmesi yakışık alıyor mu?’' diyerek oradan ayrılmış ve küsmüş. Neden sonra anlatabilmişler ki Nâzım alay etmiyor, içinden gelenleri söylüyor.'
Komünizmi yaymak isteyen Nâzım Hikmet ve onu caydırmak isteyen Peyami Safa… O kadar yakın dostlardı ki, Peyami Safa ölümsüz eseri Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu Nâzım Hikmet’e adamıştı. Dost meclislerinde ateşli tartışmalar yaşasalar da, Peyami Safa’nın “Moskova’dan gelen paraları kim aldı?” sorusu ilişkilerini bitirdi. Nâzım Hikmet, Peyami Safa’yı kazanmak için uğraştıysa da başarılı olamadı.
Hasan Âli Yücel, dünya klasiklerini Türkçemize kazandırmak amacıyla Rusça ve Fransızca asıllarından çeviri yaptırdı. Fakat hapiste parasızlık çeken Nâzım Hikmet'e yardımcı olduğu için Önce Mareşal Fevzi Çakmak, sonra da Demokrat Parti İstanbul İl Başkanı Prof. Kenan Öner ile davalık oldu.
Nâzım Hikmet'in de yardım talebinde bulunmadığı belirtelim elbette...
Demokrat Parti’den milletvekilliği yapmış; Adalet Partisi’nden de senatör adayı olmuştu. Hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı böyle bir şey olsa gerek...
1957'den sonra Sovyetler Birliği'nin doğu ülkelerine yolculuk eden Nâzım Hikmet, bu bölgede zulüm gören halkla karşılaştı. Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan'da sürdürdüğü bu yolculukların ardından Stalin dönemini eleştiren 'Ivan Ivanoviç Var mıydı Yok muydu?' oyununu yazdı. Moskova Yergi Tiyatrosu'nda sahnelenen bu oyun ancak tek gece seyirciyle buluşabildi, çünkü yasaklandı.
Mustafa Kemal Atatürk'e silah ve cephane yardımı yapan gizli bir örgütün yardımıyla Nâzım Hikmet ve Vâlâ Nureddin Ankara'ya gitti ve ilk görev olarak Nâzım Hikmet'ten bir şiir yazması istendi. İstanbul gençliğini milli mücadeleye çağıran bu şiir on bin adet basıldı ve büyük yankı uyandırdı. Öyle ki, meclis üyeleri bu çağrının doğurabileceği sorunların nasıl çözülebileceğini tartışmak amacıyla bir araya geldi.
1965 yılında Odesa limanında gerçekleşen törene Nâzım Hikmet’in eşi Vera ile Aziz Nesin katıldı.
Bebek yaşlarında yetimhaneye bırakılan Cengiz Ferecov 10 yaşına geldiğinde öğretmeni bir şiir ezberlemesini istedi ve sınav yapacağını söyledi. Nâzım Hikmet'e ait olan bu şiir Cengiz Ferecov için bir dönüm noktası oldu. 1952'de Cengiz Ferecov şiiri Nâzım Hikmet'in kendisine okuma şansı yakaladı ve o andan itibaren de hayatı değişti. Nâzım Hikmet'in evlatlık olarak aldığı Cengiz Ferecov uzun yıllar Azerbaycan Tarım Bakanlığında müsteşar olarak görev yaptı.
3 Haziran 1963 sabahı gazetesini almak üzere ikinci kattaki dairesinden apartman kapısına yürüyen büyük şair, gazetesine uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda etti. Sovyet Yazarlar Birliği salonunda yapılan törene yerli yabancı yüzlerce sanatçı katıldı.
Mustafa Kemal Atatürk'ün hastalığı döneminde yollanan bu mektup muhtemelen kendisine hiçbir zaman ulaşmadı. Bilinçli bir şekilde ulaştırılmadığı iddiasının da bulunduğu o mektupta şunları yazmıştı Nâzım Hikmet:
Türk Ordusunu ‘isyana teşvik’ ettiğim iddiasıyla ‘15 yıl ağır hapis cezası giydim. Şimdi de Türk Donanmasını ‘isyana’ teşvik etmekle töhmetlendiriliyorum. Türk inkılabına ve senin adına and içerim ki suçsuzum. Askeri isyana teşvik etmedim... Deli, serseri, mürteci, satılmış, inkılap ve yurt haini değilim ki bunu bir an olsun düşünebileyim. Askeri isyana teşvik etmedim. Senin eserine ve sana, aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükletilebilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirim. Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felaketi ile alakalandırmak istemezdim. Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak istenen bu ‘inkılap askerini isyana teşvik’ damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır. Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin. Kemalizm’den ve senden adalet istiyorum. Türk inkılabına ve senin başına and içerim ki suçsuzum.
Eve Nâzım Hikmet'e ders vermek amacıyla gelen Yahya Kemal Beyatlı Celile Hanım'a sırılsıklam aşık olsa da hiçbir zaman yanaşmadı. Nâzım Hikmet'in bu birlikteliğe karşı geldiği söylense de Yahya Kemal'in korkak tavrı Celile Hanım'ı bıktırdı ve Celile Hanım Paris'e gitti. Rivayete göre Sessiz Gemi de işte bu gidişten sonra yazıldı.
Ben de bir bilgi vereyim; Nazım'ın dedesi Osmanlı'nın meşhur paşalarından Mehmed Ali Paşa'dır. Ve Mehmet Ali Paşa Almanya'dan yetimhaneden çocuk yaşta kaçıp kaçak yollarla Osmanlı'ya sığınan bir Alman çocuğudur.
Huzur içinde uyu Mavi Gözlü Dev
Abi bizim bir balık tesisi var restorant gibi geçen bir grup gelmişti burdaki gibi adamın kirpikleri beyazdı ve birazda göz kapağı beyazlamış gibiydi