Mahşer, cephede vatanı, milleti uğruna savaşıp gazi olan ve İstanbul'a döndükten sonra kendisini intiharın eşiğinde bulacak kadar hayal kırıklıkları yaşayan Nihat'ın romanıdır. Birinci Dünya Savaşı'nın sebep olduğu çalkantıların, fakirlik ve ruhî bunalımların ferdî ve toplumsal ölçekte yol açtığı ahlakî çöküntüleri, gerçekçi bir atmosfer içinde sunan Peyami Safa, daha romanın ilk sayfalarından başlamak üzere, idealist bir insanın hayatta kalmak için ne gibi fenalıklarla yüzleşmesi gerektiğini okuyucuya gösterir. Nihat Çanakkale'de omzundan yaralandığı için gönderildiği İstanbul'da gördüğü manzara karşısında, artık Türkiye'nin 'masumlar, temizler, alicenaplar, faziletkârlar, hasbiler, iyi niyet sahipleri ve büyük kalpli insanlarla reziller, çalıp çırpanlar, imansızlar, sonradan görmeler, seviyesizler, sütü bozuklar, hainler ve katillerin omuz omuza yaşadığı bir mahşer yeri' olduğuna inanmaya başlar.
Ayağa kalktı. Çantasından stilosunu aldı. Niçin titriyor elim? Titremeyecek. Bir kağıt. İşte. Buyurunuz Ferhat Bey, Samim Bey, cemiyet bey, ahlak bey, namus bey, buyurunuz yazıyorum işte: ''İntihar ediyorum. Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım. Şimdiye kadar söylediklerimin çoğu yalan, fakat bu doğru. Buyurunuz.'' Yalnızız enfes bir kitap; okuyun, okutturun.
Selma ve Gölgesi adlı eseri de içerikte yer almalıydı bence. Türk Edebiyatında görmeye alışık pek de alışık olmadığımız bir konusu vardı. Yine de faydalı bir içerik olmuş, teşekkürler.
Hepsi var neredeyse bende. Hepsini okuyamadım ama eninde sonunda okuyacağım. Şimdi görece yeni sayılan bir kitabı da yayımlandı "Hikayeler" diye. Romanları kadar etkili değiller bazıları hariç gene de okunmaya değer derim. Bir de "Lastik Top" adlı bir hikayesi var bu kitabın içinde diğerlerine göre çok farklı ama bir göz atın derim.