Türk Dizi Tarihinden Unutulması Namümkün 16 Marjinal Absürt Dizi

Hepimizin profesyonel birer televizyon izleyicisi olduğu yadsınamaz bir gerçekken, bu durumu borçlu olduğumuz en nadide faktörlerden biri diziler. Düşünsenize nelere katlandı bu yürekler, neler gördü bu gözler bugünlere değin? Bugünlerimize vesile olmuş diziler derken; kimi zaman aklımızı başımızdan alan, kimi zaman hunharca güldüren, kimi zamansa anlam veremediğimiz Türk televizyon tarihinin en marjinal, en absürt dizilerini derledik...

1. 1987 – Uzaylı Zekiye

Seden Kızıltunç’u bir neslin kabuslarına işlemiş Uzaylı Zekiye, yakın geçmişte yayınlanmış sihirli, büyülü, cadılı pek çok diziye öncülük etmiştir. Kötü esprilere bir yere kadar dayanabilirdi de izleyici, Zekiye’nin gözlerinin kırmızıya dönmesi hunharca örselerdi minik dimağları…

2. 1991 – Ana

Gorki’nin değil, Ayşen Gruda’nın dev bir mafya anasını canlandırdığı dizi, bugün maalesef birçoklarımız tarafından tarihin tozlu sayfalarına hapsedilmiş olsa da candır! Telefon konuşmaları da dahil olmak üzere pek çok dialog esnasında kullanılan yabancılaştırma efektinden tutun, hem Ana’nın hem de Baba Şehmuz’un Chevrolet Impala’ları taht-el şuur’a itinayla kazınmasın da ne yapsın? Yeniden yayınlansa da izlese genç bireyler diyor ve geçiyoruz diğer maddeye…

3. 1992 – Varsayalım İsmail

O Ferhan Şensoy, o varsayalım var, varsayalım yok, o balık burcu, o fazlasıyla uykucu… İsmail abilerin ilki, bolca düşündüren, insanımıza güzelim 'Ferhanca' dilini sevdiren güzide yapım…

4. 1994 – Gülşen Abi

İzleyicisini Güzin Abla’nın aslında bir erkek olabileceğine uyandıran dizi, genel hatlarıyla pembecik bir gazetenin, cimri patronların, safça iş arkadaşlarının, evliliğin namümkün olabileceği nişanlıların hikayesini dört dörtlük, hatta beş beşlik anlatmıştır. Haluk Bilginer’e olan hayranlığı tetikleyen başlıca yapımlardan da olduğunu söylememize gerek var mı bilemedik…

5. 1994 – Kaygısızlar

Asker arkadaşlığının önemi, İstanbul’un altın varsayılan taşı toprağı, çokeşlilik ve nüfus planlamasından bihaber bedbaht aileler ve mahalle kabadayılığına dem vurulan dizi, eminiz ki halihazırda hafızalarda taze halde durup duruyordur. Yeni Türkü’nün müziği ve dönem şartlarına paralel sıradışı esprileriyle izleyenleri şenlendirirken, Eleman ve Hostes gibi isimlerin kullanımıyla düşündürmeyi bilmiştir. Reklam arası replikleri ise merak uyandırmaktan öte kafa açıcı dememizde bir sakınca olmadığı kanaatindeyiz; misal: “Arçil ve Şota gerçekten ikiz kardeş mi? Reklamlardan sonra Kaygısızlar’da!”

6. 1995 – Hangimiz Eşek (Keko ve Eşeko)

Barış Manço’nun “Arkadaşım Eşek” şarkısının ete kemiğe büründürülürken biraz sabote edilmiş versiyonu şeklinde değerlendirebiliriz “Hangimiz Eşek” nam enteresan diziyi. Konuşan bir eşek ve gariban Keko’nun maceralarının anlatıldığı ve ciddi manada kültleşmiş dizinin yayınlandığı dönemde “Konuşan Eşek Hattı” isimli bir 900’lü hat (ki o vakitler pek modaydı) bile açılmıştır.

7. 1996 – Çılgın Bediş

Bediş’in gündüz düşleri olarak da nitelendirebileceğimiz, Gırgır Dergisi’nin efsane karakterlerinden birinin uyarlandığı dizi, döneminin gençliğini etkilemeyecek de kimi etkileyecek? Çılgın Bediş, yakışıklı Oktay, şişman ve erkekler tarafından reddedilen Mükü, deli manyak bir dede, ardından Yoncimik’e özenen binlerce genç kızımız… Olsun, çok şükür o günlerden bugünlere pek çok şey değişti (Yonca Evcimik haricinde, kendisi hala genç), kafalarımıza kazınmaya çalışılan gençlikle hayatın gerçeklerinin tutmadığını ağır da olsa görebildik çok şükür. Bir de tüm Oktay’ların hayatımızın erkeği olamayacağını…

8. 1997 – Sıdıka

Postmodern ev kızı Sıdıka ve en az kendi kadar nev-i şahsına münhasır ailesinin resmedildiği dizideki göndermeler bugün bile pek çoğumuzca anımsanır! “Seni doğuracağıma taş doğursaydım, lav püskürtseydim!” diyen bir annenin kız evladının “komşuluk ilişkileri gelişsin” diye Bill Clinton’a aşure göndermesi bizce gayet normal, sizce?

9. 1997 – Baskül Ailesi

Biz bu aileyi karakterlerin fiziksel ve ruhsal özelliklerine tezat isimleriyle sevdik, bastık bağrımıza! Güven Pazarlama’nın çılgın satış ve pazarlama yeteneğine saygı duyduk, Gürbüz’e üzülürken, hem kilolu hem güzel olunabileceğinin farkına vardık (not: obezite kötüdür!), hey gidi günler…

10. 1998 – Ruhsar

Trikotajla hiçbir ilgisi olmayan kaderin ağlarını örmekte beis görmediği bir trajedinin başlattığı hikaye, her ne kadar kötü animasyonlarla marine edilmişse de yayınlandığı dönem büyük ses getiren yapımlardan biri olmayı başarmıştır. Dilimize “Ruhospu” kelimesini kazandıran Mazhar’a selam çakar, Kanka Müfit’in gözlerinden öper, Ruşen amcanın oğlu Sedat’a bugün dahi teessüflerimizi sunarız…

11. 2000 – Çarli

Eşeko’nun ardından ekranların parlayan hayvan starı Çarli’yi Türk televizyon izleyicisine kazandırmış diziden akılda en fazla kalan; maymun Çarli kardeşimizin safça ama güzel Cilvenaz’ı her bölüm öpüp bir rahat duramamasıdır büyük olasılıkla...

12. 2002 – Beşik Kertmesi

Elmas Mağden, Enis Büyütücü ve dabi dabi biraderler… Şahane espriler ve çoğunlukla absürt dialoglarıyla seyircinin uzun bir süre kendine gelememesine neden olmuş diziyi bugünlerimize şükrederek anıyoruz…

13. 2002 – İyi Aile Robotu

Kostümleri ve sanat yönetimi açısından Dünyayı Kurtaran Adam’la aşık atabilir mi bilemiyoruz, ancak bir Türk ailesinin robot sahibi olabileceği düşüncesi bile bir çoklarımız için umut veren bir hülyaydı. Jetgiller’le büyümüş neslin bu hoş hayallerinin suya düşmesi, dizinin yayınlandığı ilk güne denk geliyor olabilir. İyiydi hoştu da robot Babür, evin kızına abayı yakmayaydı iyiydi :(

14. 2009 – Geniş Aile

Sonra bir gün geldi, sokakta kullandığımız ağzı televizyonda duyduk… Ay biz şok! Öyle çok sevildi, öyle çok benimsendi ki bu Geniş Aile, yaz dizisi olarak başlayan yapım kışın da devam etti.

15. 2011 – Üsküdar’a Giderken

Alır mı bir yağmur diyerek televizyon başına konuşlanan bünyeler, salık verildiği üzere izlemeyenleri uygun bi’ dillen uyarmakta gecikmedi. Alternatif arayan televizyon izleyicisine ilaç gibi geldi gelmesine ama olmadı, olamadı. Televizyon camiası bu yapımın arkasında duramadı. Animasyonları, esprileri, karakterleri (özellikle Oğuz, “Filiz ben sıçmağa gidiyorum” performansıyla hafızlarda hala tazecik) ile fark yaratmayı bilmiş, şahane kadrosuyla özlenmeyi hak eden nadir yapımlardan olmayı başarmıştır…

16. 2011 – Leyla ile Mecnun

Tek kelime etmemize gerek var mı? <3

Popüler İçerikler

Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"