Mikroorganizmalara karşı bağışıklık geliştirmede iki ana yol var. Biri aslanlar gibi hastalığı geçirmek ve bağışıklık geliştirmek, diğeri gücü azaltılmış mikrop ile daimi bağışıklığı sağlamak. Her iki yol ile aktif ve hafızaya bağlı bağışıklık sağlanıyor. Hastalığı geçirmiş birinden alınan serumun hasta birine verilmesi ise pasif bağışık yanıtı oluşturuyor ama hafıza yok. Meşhur konvalesan plazma dedikleri.
Şimdi corona için risk analizi yapalım.
Hastalığı aktif geçirmek her ne kadar riskli gözüküyorsa da ABD Hastalık Önleme Merkezi’nin açıklamasına göre semptom göstermeden hastalığı geçirenlerin oranı %40 civarında. Dünya Sağlık Örgütü de bilinen Covid-19 vakalarının %80 civarının hafif ve asemptomatik vaka olarak sınıflandırmış. Bir yıldır kelime dağarcığımıza giren “komorbidite” yani eşlik eden diğer hastalık Covid-19’un seyrini daha ağırlaştırıyor.
Aşılanmanın başladığı bu günlerde dünyadaki son durum ise hastalığı ciddi ve kritik eşikte geçirenlerin oranı %0.4 olarak literatüre girecek düzeyde. Tabi tüm bu veriler kısıtlamalar olmasaydı ne olurdu bilinmez. Aşıların risk tablosu henüz çıkmadı ama yeni teknoloji olan RNA aşılarının güncel yan etkileri biraz düşündürmüyor değil. Ülkemizde de yapılmaya başlayan Çin aşısı ise canlı olmadığı için ciddi bir yan etkinin olması beklenmiyor. Tek sorun bağışıklığın ne kadar süreceği. Yani güvenlik açısından sorun yok süreklilik ise soru işareti…
Bir başka konu da virüsün mutasyon geçirmesi. Bu durumda geliştirilen aşılar belli süre sonra etkisiz kalma durumda olabilir. Her yıl yapılan grip aşısının tekrar yeni suşa göre üretilmesi gibi her sene yapılmak zorunda kalabilir.
Aşıların saha çalışması süresince 60 yaş üstü için yeni verilere ihtiyaç var. Bu yaş grubunun verilerini de 2021 sonuna doğru yazmaya başlarız.