Tüm İnsanlığın Tarihe Olan Bakış Açısını Kökten Değiştirecek Birbirinden İlginç Arkeolojik Çalışmalar

Arkeoloji ve tarih aynı madalyonun iki yüzü olarak da görülebilir. Eski kalıntıların ve arkeolojik alanların incelenmesiyle insan kültürlerinde meydana gelen değişiklikleri ve nedenlerini inceler. Aynı zamanda arkeoloji insanlığın gezegende nerede ve ne zaman yaşadıklarını anlamasında yardımcı olur. Arkeologlar bu eski kalıntıları incelerken analiz etmek ve yorumlamak gibi çeşitli yöntemler kullanırlar. Mısır'ın büyük piramitlerinden gömülü Pompeii şehrine kadar, bu büyük arkeoloji buluntuları tarihe bakış açımızda devrim yaratmıştır. Gelin birlikte bu arkeolojik bulgulara yakından bakalım!

1. Machu Pichhu

Machu Pichhu 15. Yüzyılda Urubamba Vadisi'nin yukarısında kalan bir dağın sırtına inşa edilmiştir. Ve şu an günümüz Peru'nun And Dağları'ndaki antik İnka bölgesi olarak bilinmektedir. Bu bölge 1911’de Amerikalı bir kâşif ve akademisyen olan Hiram Bingham tarafından yeniden keşfedilmiştir. Bingham, o bölgenin yerlisi olan bir çiftçi tarafından o bölgeye götürülmüş ve kendisine eski kalıntıları ve yerin tarihini anlattırmıştır. Bingham, Machu Picchu’nun hikayesini dinledikten sonra bu kalıntılara ve bölgenin çarpıcı konumuna hayran kalmıştır.

Machu Picchu'daki çalışmalar İnka halkının kültürüne ve tarihine ışık tutmaya yardımcı olmuş ve arkeologların o bölgeye karşı yeniden ilgisini artmıştır.

Sonraki yıllarda Machu Picchu popüler bir turizm merkezi haline gelmiş ve 1983'te UNESCO Dünya Mirası alanı seçilmiştir. Günümüzde Güney Amerika'nın en önemli ve tanınmış antik yerlerinden biri olarak kabul ediliyor ve her yıl binlerce turist tarafından ziyaret ediliyor.

2. Olduvai Gorge

Olduvai Gorge, Tanzanya'nın kuzeyindeki Doğu Afrika Rift Vadisinde bulunan bir arkeolojik alandır. İnsanlığın tarihi ve hızla gelişmiş evrimi hakkındaki bilgi toplamada zengin olan bir arkeolojik bir bölgedir. Daha sonra bilim insanları o bölgeyi “İnsanlığın Beşiği” olarak tekrardan adlandırdılar. Bunun yanı sıra Olduvai Gorge en eski fosilleşmiş insan kalıntıları olan Homo habilis'in bulunduğu yer olarak bilinir.

Bölge ilk olarak 1931'de Louis ve Mary Leakey tarafından keşfedilmiştir ve o zamandan itibaren çok sayıda modern ve tarih öncesi araştırma projesinin odak noktası olmuştur.

Bu keşif insanlığın kökenini 1,75 milyon yıl öncesine itti ve insan evrimi teorisine kanıt sağladı. Bunun yanı sıra Paleolitik ve Neolitik dönemlere ait birçok soyu tükenmiş hayvanların kalıntıları da ortaya çıkmıştır. Bu keşifler hızla gelişmiş insan evrimi hakkındaki görüşlerimize yardımcı oldu ve en eski atalarımızın davranışlarına ve yaşam tarzlarına ışık tuttu.

3. Truva

Truva, günümüz Türkiye'sinde bulunan antik bir şehirdir. Birçok efsaneye konu olmuştur ve yüzyıllar boyunca tamamen kurgusal bir yer olduğu düşünülmüştür. Fakat 19. yüzyılda Alman arkeolog Heinrich Schliemann, Truva'nın gerçek bir yer olduğuna ikna olmuş ve bunu kanıtlamak için de yola çıkmıştır.

Schliemann, Truva Savaşı'nın hikayelerinden her zaman etkilenmiş ve bunun gerçek olması gerektiğine inanmıştı.

Yıllarını eski metinleri inceleyerek ve onu şehrin bulunduğu yere götürebilecek ipuçları arayarak geçirdi. Daha sonra 1870 yılında Truva bölgesinin günümüz Türkiye'sinde olduğuna kanaat geldi ve kazılarına başladı. Birkaç yıl boyunca Schliemann ve ekibi bölgede birçok antik yapı ortaya çıkardılar. Truva’daki buluşları antik dünya tarihine ışık tutmaya yardımcı oldu.

4. Lascaux Mağarasındaki resimler

Paleolitik ve taş devrine ait bu resimler Fransa’nın güneybatısında bulunan Lascaux Mağarasındadır. Resimlerin 17.300 yıl önce çizildiği tahmin ediliyor ve bu da onları dünyadaki en eski mağara resimlerinden biri yapıyor. 1940 yılında Fransa'nın güneybatısındaki Vézère Nehri vadisinde keşfedilen bu mağara resimleri Homosapienlerin yaşamlarına dair bilgiler barındırıyor.

Resimler estetik güzellikleri ve teknik incelikleri açısından oldukça değerlidir ve 1979'dan beri UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmiştir.

Resimler geyik, at, bizon ve yaban öküzü gibi çeşitli hayvanları tasvir ediyor.

5. Reşid taşı

1799'da keşfedilen bu Reşid Taşı eski Mısır resimyazılarını anlamamızı sağlayan eski bir Mısır eseridir. Fransız askerleri bu taşı Mısır'ın Rashid kasabasında (Rosetta) keşfetmiştir. Reşid Taşı keşfedilmeden önce Mısır resimyazılarını deşifre etmek neredeyse imkansızdı. Fakat iki dille yazılan bu bulgu Mısır’ın gizemli dilini anlamamızda ilerleme sağlamıştır. Aynı zamanda Reşid Taşı eski Mısır dilini, tarihini ve kültürünü anlamanın bir anahtarı olarak da görülür.

Reşid Taşı şu anda dünyanın en ünlü arkeolojik eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir ve Londra'daki British Museum'da sergilenmektedir.

Reşid Taşı’nın Keşfi ve ardından deşifre edilmesi insanlığın eski Mısır anlayışında devrim yaratmış ve eski Mısır bilimine önemli katkılarda bulunmuştur.

6. Pompeii

Pompeii dünyanın en büyük arkeolojik alanlarından birisidir. Milattan sonra 79'da Vezüv Yanardağının patlamasıyla bu şehir yerler altına gömülmüştür. Gömülü olan bu şehir Roma dünyasına benzersiz bir bakış açısı sağladığı için muazzam bir tarihi öneme sahiptir. Sonrasında bu şehir 1748'de yeniden keşfedilene kadar sağlam kalmayı başarmıştır. Devasa bir arkeolojik alanı ve çok sayıda Roma eserini geride bırakan bu korkunç hikâye şehri harap edip sakinlerini öldürmüştür.

Pompei şimdiye kadar en iyi korunmuş Antik Roma şehridir ve Roma kültürü ve medeniyetinin gelişimi hakkında eşsiz fikirler verir.

Bunun yanı sıra şehrin korunmuş kalıntıları bize Roma sanatı ve mimarisi hakkında paha biçilmez bilgiler sağlamaktadır ve arkeologlar için paha biçilmez bir kaynak haline gelmiştir. Pompei aynı zamanda doğanın nasıl bir yıkıcı güce sahip olduğunun bir hatırlatıcısıdır.

7. Terracotta Ordusu

Terracotta ordusunun ilk Çin imparatoru olan Qin Shi Huang’ı koruduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Fakat Çin İmparatoru öldükten sonra onu korumak için sembolik bir amaç ile yapılan cenaze sanatıdır. Heykeller öbür dünyada onu korumak için milattan önce 210-209'da imparatorla birlikte mezara gömülmüştür. Daha sonrasında 1974’te o bölgenin yerli çiftçileri bir kuyu kazarken bu arkeolojik alanı keşfetmişlerdir.

Terracotta ordusu Antik Çin'in inançları ve kültürü hakkında benzersiz bir fikir verdiği için olağanüstü bir arkeolojik keşiftir.

Aynı zamanda böyle bir keşif Çin İmparatorluğu’nun nasıl büyük bir zenginliğine ve gücüne sahip olduğunu da göstermektedir. Terracotta Ordusu günümüz 21. yüzyılda önemli bir arkeolojik keşif olup Çin kültürünün ve tarihinin sembolü olarak kabul edilmektedir.

8. Keops Piramitleri

Keops Piramitleri ya da diğer adıyla Büyük Piramitler dünyanın en simgesel ve tanınabilir yapılarından bazılarıdır. Mısır'ın Giza kentinde bulunan büyük piramitler milattan önce 2560-2540 yılları arasında Mısır'ın Dördüncü Hanedanı'nın Firavunları için mezar olarak inşa edildiği düşünülmektedir.

Khufu, Khafre ve Menkaure’den oluşan bu üç piramit eski Mısırlıların beceri ve mühendisliğinin etkileyici bir kanıtı olarak kabul edilmektedir.

Bu piramitler 'Antik Dünyanın Yedi Harikası'nın en eski ve geriye kalan tek yapılarıdır. Aynı zamanda dünyanın en yüksek insan eli ile yapılmış yapılardır ve şuan da popüler bir turizm merkezi haline gelmiştir.

9. Ölü Deniz Yazmaları

Ölü Deniz yazmaları, 1940'larda ve 1950'lerde Ölü Deniz yakınlarındaki mağaralarda keşfedilen Yahudi el yazmalarıdır. Yirminci yüzyılın en önemli arkeolojik keşifleri arasındadır ve şimdiye kadar ortaya çıkarılan en önemli antik belge koleksiyonlarından biridir.

Bu elyazmaları İkinci Tapınak dönemindeki Yahudi kültürü, dini ve tarihi hakkında bilgiler içermesinin yanı sıra Yahudilik ve Hıristiyanlığın gelişimine ışık tutmuştur.

Aynı zamanda Eski belgelerin içeriği Yahudi dininin ve inançlarının

kökenleri ve gelişimi hakkında değerli bilgiler sağlamaktadır.

10. Antikythera Düzeneği

Antikythera Düzeneği bilinen en eski mekanik bir cihazdır. Bu düzenek milattan önce ikinci yüzyılına kadar dayanmaktadır ve astronomik konumları, tutulmaları ve takvimleri tahmin etmek için kullanıldığına dair söylentiler vardır. Otuzdan fazla bronz dişlere sahip olan bu karmaşık cihazın yapımı bir yıldan fazla sürdüğü tahmin edilmektedir.

Antikythera Düzeneği’nin keşfi teknoloji ve astronomi tarihinin gelişiminde yardımcı olmuştur ve bu düzenek astronomik aletlerin gelişiminde de fayda sağlamıştır.

11. Tutankhamun’un mezarı

KV62 olarak da bilinen bu mezar Mısır'ın Luksor kentinde bulunan Krallar Vadisi'ndeki kayadan oyulmuş bir mezardır. Howard Carter bu mezarı 1922'de keşfetmiştir ve bu tüm zamanların en önemli arkeolojik keşiflerinden biri olarak kabul edilir.

Bunun sebebi ise Mısır'da sağlam kalmayı başarmış tek kraliyet mezarı olmasıdır.

Aynı zamanda eski Mısır'ın yaşamı ve kültürü hakkında paha biçilmez bilgilere sahiptir. Ve son olarak 19 yaşında ölen çocuk kral Tutankhamun'un saltanatına da ışık tutmuştur.

Buna benzer içeriklerde ilginizi çekebilir:

Tarihimizi Öğrenmek İçin Toprağı Kazmaya Devam Ediyoruz: Mart Ayının En Önemli 10 Arkeoloji Keşfi
Efes Antik Şehri'ni Dünyanın En Önemli, İlginç ve Kutsal Şehirlerinden Biri Yapan 15 Neden
2015 Kasım Ayının En İlginç 10 Arkeoloji Haberi

Popüler İçerikler

Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi