Dünyanın bir ucunda çayla servet kazananlar, diğer ucunda ise inovasyonla yıldız gibi parlayan ülkeler var! Peki kim nasıl başardı? Gelin birlikte dünyanın en dikkat çeken ekonomi modellerine bir göz atalım!
Dünyanın bir ucunda çayla servet kazananlar, diğer ucunda ise inovasyonla yıldız gibi parlayan ülkeler var! Peki kim nasıl başardı? Gelin birlikte dünyanın en dikkat çeken ekonomi modellerine bir göz atalım!
Bu listeye Almanya ile başlamak gerek zira gerçekten gücüyle dünyayı kendilerine hayran bırakıyorlar. Tabii ki Almanya’nın ekonomik başarısı bir sabah kalkıp olan bir şey değil. Mükemmeliyetçilik kelimesinin hakkını veren Almanya, üretim kalitesiyle dünyanın dört bir yanına ihracat yapıyor. Otomotivden makine mühendisliğine kadar yüksek katma değerli ürünlerde lider. Orta ölçekli ama uzmanlaşmış aile şirketleri ekonominin belkemiğini oluşturuyor. Eğitimle sanayi iç içe, yani gençler daha okuldayken üretime dahil oluyor. Disiplin, verimlilik ve istikrarın ekonomideki karşılığı tam olarak burası.
İsveç, refah devletinin vücut bulmuş hali adeta. Yüksek vergi alıyorlar ama karşılığında kimse ben bu parayı nereye ödüyorum demiyor çünkü sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler olağanüstü. Devlet vatandaşına yatırım yapıyor, karşılığında vatandaş da devlete güveniyor. Aynı zamanda teknoloji ve tasarım alanında da parlıyor buzların kralın İsveç. Spotify, IKEA, H&M gibi devler İsveç çıkışlı. Gelir eşitsizliğini minimumda tutmaları da örnek alınası. Ekonomide sosyal adaletin olabileceğinin yaşayan kanıtı diyebiliriz onlar için. İsveç refahının formülü de pek basit. Yüksek vergi, yüksek hizmet!
Dünyayı elinde oynatan Çin ekonomisine geldik! Son 40 yılda tarım ülkesinden teknoloji devine evrilen Çin, kelimenin tam anlamıyla ekonomi mucizesi yarattı. Dünyanın fabrikası unvanıyla düşük maliyetli üretimle büyüdü ama artık inovasyonla sahne alıyor. Teknoloji devleri, yapay zeka ve e-ticaret alanında Amerika’yla yarışıyor. Devlet kontrollü ama piyasa dostu bir yapı kurdular. Büyük altyapı projeleri ve ihracat odaklı büyüme stratejisiyle dikkat çekiyorlar. Made in China deyince artık akla ucuzluk gelmiyor. Bunun yerine büyük bir güç akla geliyor. Dev üretim gücü resmen dünyayı sallıyor.
İskandinav yarımadasından ayrılamıyoruz. İsveç'ten sonra sırada Norveç var. Kuzeyliler ekonomiden anlıyorlar. Norveç, petrol zengini olmasına rağmen bugün yiyip yarını düşünmeyen ülkelerden biri değil. Gelirlerini Devlet Varlık Fonu’na aktarıp dünyanın en büyük yatırım fonlarından birini kurdular. Ekonomilerini tek bir kaynağa bağımlı bırakmadılar, sürdürülebilirlik öncelikleri oldu. Eğitim ve sağlık yine mükemmel. İklim politikalarıyla da çevreci bir ekonomi modeli oluşturdular. Hem doğayı hem cüzdanı korumanın mümkün olduğunu tüm dünyaya kanıtlamış oldular.
Dünyanın en rekabetçi ekonomilerinden birine sahip olan Singapur ile devam ediyoruz. Yoktan var olmanın ekonomi kitabını onlar yazdı. Kaynağı yok ama stratejisi var. Liman ticaretini akıllıca kullanarak dünyanın en önemli finans merkezlerinden biri oldular. Vergi dostu yapıları, dijitalleşme hamleleri ve güçlü altyapılarıyla yatırımcıların da gözdesi konumundalar. Eğitim sistemi ve hukukun üstünlüğü, güven inşa ediyor. Küçük ama kudretli ekonomiye harika bir örnek oluyor Singapur.
Güney Amerika’nın serbest pazar şampiyonuna geldi sıra. Şili, Latin Amerika'nın ekonomik olarak en istikrarlı ülkelerinden biri. Serbest piyasa ekonomisini benimseyerek dış ticareti geliştirdiler. Bakır ihracatında dünya liderliği onları ayakta tutuyor. Aynı zamanda tarım ve şarap ihracatında da öndeler. Devlet müdahalesini azaltıp özel sektörü teşvik ettiler. Son yıllarda sosyal talepler artsa da ekonomik sistemleri hala bölgeye örnek gösteriliyor. Kıtasına bu konuda damgasını vurmakta beis görmüyor.
Japonya'nın adı bu listede geçmezse fazlasıyla yanlış olur. İkinci Dünya Savaşı'ndan yerle bir çıkıp 30 yılda teknoloji devi haline gelmek tam da onlara göre bir iş. Kaizen, yani sürekli iyileştirme felsefesiyle üretimde dünya markaları yarattılar. Otomotiv, elektronik ve robotik sektörlerinde öncüler. Yaşlanan nüfus sorununa rağmen yenilikçi çözümler geliştirmeye devam ediyorlar. Az kaynakla çok üretmenin kitabını yazdılar desek doğru olacaktır hatta. Disiplinli ve vizyoner yönetim anlayışları tüm dünya tarafından örnek alınıyor.
Yüzölçümü küçük ama tarım ihracatında ABD’den sonra ikinci sıradalar. Bunun nasıl mümkün olduğunu da hemen söyleyelim. Kuşkusuz teknoloji sayesinde. Seralar, robotlar, yapay zeka destekli tarım teknikleri sayesinde yüksek verim hedefliyor ve fazlasıyla başarıyorlar. Aynı zamanda lojistikte Avrupa'nın kalbinde olmaları da Hollanda için büyük avantaj. Ayrıca ihracat odaklı ekonomi modeli sayesinde ekonomilerini çok yönlü hale getirdiler. Yaratıcılık ve sürdürülebilirlik burada beraberce yol alıyor.
Dünyanın en kalabalık ülkelerinden biri olan Hindistan'ın da dev bir ekonomisi var. 1,4 milyarlık nüfusuyla büyük bir iç pazar barındırıyor. Tarım ve sanayi önemli ama asıl sıçrama teknoloji ve hizmet sektöründen gelmekte. Yazılım, çağrı merkezleri ve dijital altyapı yatırımlarıyla tüm dünyada egemen hale geldiler. Yurt dışına çalışan milyonlarca Hintli, ülkeye ciddi döviz girdisi sağlıyor. Eğitimli genç nüfusları en büyük güçleri. Girişimcilik ruhu ise yükselişte.
Savaş sonrası yıkım yaşayıp da dünyaya Samsung, LG ve Hyundai gibi devleri kazandıran bir ekonomi mucizesi Güney Kore. Aynı zamanda K-pop ve dizi ihracatıyla kültürü paraya çevirme konusunda rakipsizler diyebiliriz. Devlet destekli Ar-Ge yatırımları ve yüksek eğitim düzeyi sayesinde teknoloji üreticisi konumundalar. İhracat odaklı kalkınma stratejileri ise tam gaz devam ediyor.
Son olarak dünyanın tarafsız bölgesi olan İsviçre ile noktayı koyuyoruz. Bankacılık ve finans deyince akla gelen ilk ülkelerden biri. Tarafsız dış politikaları sayesinde sermaye çekmekte zorlanmıyorlar. Aynı zamanda çikolata, saat ve ilaç sektöründeki dünya markalarıyla isimlerini her yere duyurmaktan çekinmiyorlar. Eğitim seviyesi ve yaşam kalitesi oldukça yüksek İsviçre'de. Küçük ama yüksek katma değerli ürünler üretiyorlar. İstikrar, kalite ve güven onların göbek adı.