Gerçek bir ölüm veya ölüm tehdidi, ciddi yaralanma veya cinsel şiddete maruz kalma, başkalarının başına gelen olaylara tanıklık etme; bir yakının doğal afetler, deprem, yangın, kaba güç ya da kaza sonucu ölüm tehdidi ile karşılaşması ya da ölmesi, örseleyici olayın sevimsiz ayrıntıları ile yineleyici biçimde ya da aşırı bir düzeyde karşı karşıya kalma travma olarak değerlendirilmektedir. Travmanın önemli bir özelliği, kişinin o ana kadar kullandığı baş etme biçimleriyle üstesinden gelemediği bir durum olmasıdır. Kişinin karşılaştığı stres verici bir olay ile onunla psikolojik açıdan baş edebilme kapasitesi arasında yaşamsal bir dengesizlik ortaya çıktığında ise ruhsal travmadan söz etmek mümkündür.
Ruhsal travmalardan etkilenen pek çok kişide erken dönemde umutsuzluk, şaşkınlık, yoğun korku, suçluluk, çaresizlik ve dehşet duygusu, dissosiyatif semptomlar, kaçınma, ağlama, sinirlilik, içe kapanma, kendisinin ya da sevdiklerinin güvende olmadığını hissetme, olayı yeniden yaşama, uykusuzluk, yeme alışkanlıklarında değişiklik ya da yaşamın amacını yitirmesi gibi belirtiler görülebilir. Bu belirtiler bir yaşam krizine verilen olağan tepkiler olarak değerlendirilir ve çoğu bir ay içerisinde azalarak kaybolur. Ancak erken dönemde belirtilerin şiddetli olması, beden sağlığını tehdit etmesi (günlerce süren uykusuzluk, beslenme sorunları vs), intihar düşüncelerinin olması, eşlik eden psikiyatrik hastalık ve eski travmaların varlığı ile birlikte belirgin işlevsellik kaybının olması halinde vakit kaybetmeden ruh sağlığı profesyoneline başvurmak gerekir. Belirtilerin uzun süre devam etmesi halinde ise travma sonrası stres bozukluğu ve diğer ruhsal bozuklukların ortaya çıkması olasıdır.