Toplum İçinde Sık Sık Birbirine Karıştırılan Irk ve Etnik Köken Kavramları Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Irk ve etnik köken kavramlarını bugüne dek çokça duymuşsunuzdur. Sık sık yanlış kullanılan ya da birbiriyle karıştırılan bu iki kelimenin anlamını biliyor muyuz peki? Gelin, ikisinin de tanımlarını açıklayıp tarihsel ve sosyal açılardan ele alarak olası kafa karışıklıklarının önüne geçelim...

Irk ve etnik köken kavramları, insanların kimliğini birbiriyle ilişkili olan iki farklı biçimde ifade etmek için kullanılıyor.

Bir insanın “kimliği”; teninin rengini, uyruğunu, konuştuğu dili, dinini, kültürel geleneklerini ya da ait olduğu genetik aileyi kapsayabilir.

Irk ve etnik köken aslında bu farklı tasvirlerin tamamını kapsıyor.

Antropolog ve paleobiyolog Nina Jablonski, ırk ve etnik köken arasındaki farkı şöyle açıklıyor: “Irk birçok kişi tarafından fiziksel, davranışsal ve kültürel özelliklerin bir karışımı olarak anlaşılır. Etnik kökende ise insanlar arasındaki farklılıklar çoğunlukla dil ve paylaşılan kültür özelinde tanınır.”

Bir diğer deyişle ırk çoğunlukla biyolojimize özgü ve nesilden nesile aktarılan bir şey olarak görülürken etnik köken genelde yaşadığımız yer ya da insanlarla paylaştığımız kültür üzerinden edindiğimiz ya da kendimize yakıştırdığımız bir olgu olarak tanımlanıyor.

Ama mesele burada bitmiyor. Bu tanımları toplumdaki algısını ortaya çıkarmakla yetinmemeli, tanımların inşa edildiği temelleri parçalarına ayırıp incelemeliyiz.

Zira ırk ve etnik köken tanımları, insanlık tarihi boyunca bu kavramların toplumsal etkilerine yön vermiş büyük kusurları da kapsıyor.

"Irk" tanımı, insanları farklı gruplarda tanımlamak için coğrafi konum ve ten rengi gibi fenotip özelliklerden yararlanan 18. yüzyıl antropolog ve filozofları tarafından ortaya atıldı.

Bu tanım hem ırkları birbirinden farklı “tip”lere indirgedi, hem de bu farklılıkların biyolojik temelleri olduğu fikrini alevlendirdi.

Cape Town Üniversitesi’nden Tim Crowe’un da belirttiği gibi bu kusurlu ilke, tarihi bağlamda bazı ırkların diğerlerinden üstün olduğu inancının temellerini oluşturarak beyaz Avrupalıların köle ticaretini ve koloniciliği aklamasına sebep oldu.

Tarihe yön vermiş bu algı, günümüze de yansımakta.

Irka getirilen güncel tanımlar bile ten rengi, saç dokusu gibi özelliklerin tamamen farklı ırk gruplarına özgü temeller olduğunu iddia etmekte. Oysa bu görüşün bilimsel bir temeli yok.

Jablonski bu konuda şunu söylüyor:

'Modern insanların toplumca kabul gören farklı 'ırklarını' kapsayan 1000 kişilik bir grubu incelersek her alt grup içinde çok fazla çeşitlilik olduğunu görürüz. Bu ‘ırklardan’ sadece birinin üyeleri içindeki genetik çeşitlilik, iki farklı ‘ırk’ grubu arasındaki genetik çeşitlilikten büyüktür. Tamamen bir ‘ırka’ özgü bir gen yoktur.”

Jablonski’nin vurguladığı genetik çeşitlilik tanımı, birçok farklı çalışmada kanıtlandı. Örneğin Avrupalılar ile Asyalıların sahip olduğu genetik çeşitlilik miktarı ve içeriği arasında kritik bir fark yok.

Jablonski 2009’da gerçekleştirdiği TEDx konuşmasında dediklerini şöyle detaylandırıyor:

“Araştırmamız, farklı ten renklerinin tarih boyunca güneşin etkisiyle tüm insanlar için benzer şartlarda ve birçok değişimle belirdiğini ortaya koydu. İnsanları ten renklerine göre sınıflandırmak, onları aynı güneşin ışınına maruz kalmış atalarının cildinin zamanla nasıl değiştiğine göre ayırmak olacaktır. Bu da aslında bütünüyle saçma bir yaklaşım.”

Anlayacağınız bireyler ten renklerini tarihin bütününe yayılan bir süreçte kazandılar ve ırksal özelliklerini birbirinden açıkça ayıran genomlar taşımıyorlar. Fiziki görünümde gözlemlenen çeşitlilikler genetik farklılıklara işaret etmiyor.

Bu durum aslında ırk ve etnik köken arasındaki temel ayrımı ortaya koyuyor.

Irk dediğimiz şey bireysel fiziksel özellikleri üstünden atanırken etnik köken sık sık bireyin kendisinin seçimiyle belirleniyor.

Dilden uyruğa, kültürden dine birçok şeyi kapsayan etnik köken, aynı zamanda insanların kendilerine aidiyet hissettikleri birden fazla etnik kimlik tayin etmesine izin veriyor.

Asyalı Amerikalı, İngiliz Somalili, Aşkenaz Yahudi gibi.

Etnik köken tarihte sıklıkla farklı gruplar üstünde baskı kurmak için kullanıldı.

Holokost örneğinde olduğu gibi.

Öte yandan birçok kişi için etnik köken, kimlik arayışlarında onlara huzur veren bir etmen.

Etnik köken ve ırk iç içe geçmiş iki kavram ve bu durumda aslında sosyal faktörlerin de etkisi var.

Tıbbi antropolog Jayne O. Ifekwunigwe bu konuda şunu diyor: “Toplumda azınlık konumundaysanız sık sık daha etnik kimliğinize erişmeye fırsat bile bulamadan ırkçılığa maruz kalırsınız. Memleketlerinde kendini Senagalli, Kenyalı ya da Nijeryalı olarak tanımlarken ABD’de adı “siyahi”ye indirgenen Afrikalı göçmenleri düşünün.”

Irk ve etnik köken büyük ölçüde soyut kavramlar olsa da gerçek dünyanın işleyişinde büyük etkileri var.

“Bu ırksal kategorileri kendimiz inşa etmekle yetinmedik, bir de bunları hiyerarşik bir biçimde yarattık.” diyor Ifekwunigwe bu konuda.

Ifekwunigwe’ye göre önce ırkın bir toplumsal inşa olduğu gerçeğiyle, sonra da bu statülerin farklı insanların fırsatlarını ve ayrıcalıklarını ne şekilde belirlediğiyle yüzleşmek gerekiyor.

Bilimin birçok kere kanıtladığı gerçek şu: Toplumda kimliklerimize dair oluşturduğumuz inşalara rağmen insanların ortak özellikleri, ayrıştıkları özelliklerden çok daha fazla.

Gelecekte de belki farklılıklarımızdan önce benzerliklerimize odaklanmamız önem taşıyor.

Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Yorumlarda buluşalım!

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Kendilerine Has Özellikleriyle Dünyamızın Ne Kadar Renkli Bir Yer Olduğunu Gösteren 15 Etnik Grup
Sosyologlar ve Sosyoloji Bölümü Öğrencileri Buraya: Ölmeden Önce Mutlaka Okumanız Gereken 10 Kitap
Varlığından Haberdar Olup Hakkında Pek Bilgi Sahibi Olmadığımız Bilim: Sosyoloji

Popüler İçerikler

Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?