Türkiye’de orman yakmanın cezası var, evet.
Ama caydırıcılığı var mı, tartışılır.
Avrupa’nın bazı ülkelerinde kasıtlı olarak orman yakan biri yıllarca hapis yatarken, bizde çoğu zaman bir “iyi hal indirimi” ile geçiştiriliyor.
Oysa orman, bir insanın hayatı kadar kıymetli.
Hatta bazen daha da fazla.
Çünkü o orman, birden fazla cana ev sahipliği yapıyor: Ağaca, böceğe, sincaba, bize.
Ama asıl soru şu:
Cezaların yetersizliği mi yakıyor ormanları, yoksa ormanın orman olduğunun fark edilmemesi mi?
Yani mesele hukuk mu, yoksa insanın vicdanı mı?
Tohumlar Fidana Ulaşıyor mu?
Okulda “Ormanlar ciğerlerimizdir” dediler.
“Tohumlar fidana” şarkısını ezberlettiler.
Peki sonra?
Kim ormanda ateş yakmamayı, ormana cam şişe bırakmamayı, sigara izmaritini söndürmeyi gerçek bir ders olarak verdi?
Kim çocuklara bir ağacın gölgesi kadar değerli olduğunu hissettirdi?
Bugün çevre eğitimi bir başlık sadece, bir ünite.
Oysa olması gereken şuydu:
Doğa sevgisi, matematik kadar, Türkçe kadar, hayat bilgisi kadar temel olmalıydı.
Çünkü bu ülkede, bir çocuğun ağaca tırmanmayı öğrenmesi, test çözmesinden daha acil bir ihtiyaç.