Saatin erken olmasından dolayı mekanda pek insan yok. Ben, üçüncü şahıs, müstakbel 'fuck buddy'm Öykü ve birkaç tane daha başka üçüncü şahıs. Gelsin üzüm suları, gitsin arpa suları. İçtikçe ferahlıyoruz. Esprilerini anlamıyorum. Neden bahsettiklerine dair hiçbir fikrim yok, yalnızca üzüm suyumu içiyorum, sevmediğim tarzda müziklerle ritim tutup ruh halimi düşürmemeye çalışıyorum.
Normal şartlarda içlerinde üç dakika dahi durmayacağım insanlara bakıp, söylediklerini dinlermiş gibi yaparken tek motivasyonum Öykü... Ara sıra kulağıma fısıldıyor, ne söylediğini anlamaksızın gülüyorum. Sıra bende. Kokusunu duyumsamak için boynuna sokuluyorum. Duymayacağını bildiğimden Sivas Kongresi'ni anlatmaya başlıyorum. O kadar mutlu ki, anlamışçasına mutlu...
Tüm bu ruhsal gel gitlerimin arasında masada sebebine anlam veremediğim bir tartışma başlıyor. Önemsemiyorum. Tartışma hararetlendikçe Öykü'nün olaya müdahil olduğunu görüyorum. Saatin ilerlemiş olmasından mütevellit etrafımız başka insanlar tarafından sarılmış durumda. Kaçacak yerimiz yok. Neyse ki görevliler tarafından bu sorun çözülüyor ve birkaç çığlık sesinin ardından yaka paça dışarı atılıyoruz.
ben ne sikim okudum şimdi amk
kanka çok detay girmişsin zor ilerledi.hikayenin içine yalandanda olsa komedi kataydın daha iyiydi sanki
Kafayı buldun, şu an hatırlamadığın bir şey yaptın, dayak yedin, kız kavgayı görünce korktu kaçtı the end. Konunun özeti bu çok da enterasan bir durum yok.