Yapay zekâ, duygularımızı birer veri noktası olarak okur.
Üzgünüm → Öneri: Bir nefes egzersizi dene.
Kaygılıyım → Öneri: Bu düşünceyi yeniden çerçevelendir.
Peki ya karmaşa? İnsan duyguları bazen iç içedir. Hem kırgın hem öfkeliyizdir. Hem ağlamak isteriz hem susmak. Bunu sadece bir etiket ya da emojiyle anlatmak yeterli midir?
AI, belirsizliğe tolerans gösteremez. Net input ister. Oysa terapi süreci bazen tam da belirsizlikte, sessizlikte, “bilmiyorum” dediğimiz anlarla da ilerler. İşte yapay zekanın en büyük sınırı burada: İnsani karmaşıklığa sabrı yok.
Neden Bu Kadar Hızla Yayılıyorlar?
1. Erişilebilirlik: Terapiste ulaşmak pahalı ya da zor olabilir. Ama bir uygulama 7/24 cebinizde.
2. Stigmasız Destek: “Psikoloğa gidiyorum” demek bazı kültürlerde hâlâ yargılanmaya açık. Oysa botlarla konuşurken kimse yargılamıyor. Kimse bilmiyor.
3. Anında Yanıt: Gece 3’te kaygı atağı mı geldi? AI botlar o anda orada. Birkaç nefes egzersizi, bir cümlelik “reframing” ve... belki biraz rahatlama.
4. Takip Özelliği: Bazı uygulamalar duygudurum günlüğü tutmanı sağlıyor. Hangi günlerde daha huzurlu olduğunu grafiklerle görüyorsun.
Gerçeklikten Kaçış mı, Güvenli Alan mı?
Bu uygulamalar bazen de gerçek sorunlarla yüzleşmekten kaçışın yeni yollarına dönüşebilir. Çünkü bir yapay zekaya 'iyiyim' demek kolaydır. O sana bakmaz, yüzünü okumaz. Bazen bir insana anlatmak daha zor ama daha iyileştiricidir.
Kullanıcılar, bu sistemleri “kolay ulaşılabilir” olduğu için kullanırken aslında daha derin, köklü bir yardıma ihtiyaç duyduklarını fark etmeyebilirler. Bu da şu riski doğurur:
Terapiye ulaşmak yerine, terapi fikrinin yerine geçen ama yetersiz kalan sistemlere bağımlı hale gelmek.