TBMM Başkanı Çiçek, 'Hükümlü iki milletvekili var. Biri Sebahat Tuncel, yasama faaliyetine devam ediyor. Diğeri Engin Alan, o da içeride. Çok adaletsiz ve çarpık bir durum var' dedi.
A Haber'de Murat Akgün'ün sorularını yanıtlayan TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Engin Alan ile ilgili gruplara gönderdiği yasa önerisine değindi.
Herkesin tutuklu milletvekilleri ile ilgili açıklamalar yapmaya başladığını kaydeden Çiçek, şöyle devam etti:
'(Milli irade tutsaktır), 'Milli irade içeride tutulamaz' diyoruz... Bütün bunları söylüyoruz ama o zamandan beri dikkati çektiğim bir husus var: Anayasa'daki bu yanlış kurallar devam ettiği sürece demeçlerle bu işi çözme imkanınız yok.
Mesela bazı parti sözcülerimiz ayak üstü, eksik bilgiye dayalı hemen açıklamalar yaptılar. Halbuki geriye dönüp baksalardı hepimize düşen sorumlulukları da göreceklerdi.
Anayasa'nın 83. maddesi dokunulmazlıkları düzenliyor, 14. maddesi de devlet aleyhine, ülkenin birliği ve bütünlüğü aleyhine, anayasal düzen aleyhine işlenen suçları dokunulmazlık kapsamı dışında tutuyor. Tutuklu milletvekillerinin tamamı da 14. maddeye giriyor.
Anayasa'nın 14. maddesi, 83. maddesi orada duruyor. Ayrıca 76. maddesi var bir de 84. maddesi var. Ben sayısız defalar dedim ki bunlar yanlış kurallar. Bunlar burada durduğu sürece basına demeç vererek hiçbir sorunu çözemeyiz.
Belki bu vicdanen sizi rahatlatır. Demokratlığınız açısından, 'Ben filanca tarihte açıklama yapmıştım' diye tribünlere yönelik açıklamalar olur. Ama bu kurallar burada durduğu sürece siz bir sonuç elde edemezsiniz. Nitekim bu konuyla ilgili bir şey de yapamadık.
Dört siyasi parti, anayasayı yeni baştan yazmak için bir uzlaşma komisyonu kurdu. Anlaştığımız 60 madde içinde bu maddeler yok. Madem parlamentonun, siyasetin bir sorunu; bir anayasal sorun, bir demokrasi sorunu ise buna en çok vurgu yapan partiler olarak bu maddelerde anlaşma sağlanmadı. O zaman demeç vermenin ne anlamı kalıyor? 'Anayasal düzenleme yapalım', yapılamıyor. 'Yasal düzenleme yapalım' dört parti bir araya gelip yapamıyor. 24. Dönem Parlamentosu, birlikte iş yapabildiğimiz bir dönem olarak maalesef siyasi tarihimize geçmeyecek. Birlikte bir iş yapamıyoruz.
Her açıklama bir ümit doğruyor ama arkası gelmiyor. Burada da en fazla sıkıntı, üzüntü çeken, tutuklu ya da hükümlü olan kişiden ziyade onların yakınlarıdır.'
'Adaletsiz ve çarpık bir durum var'
Çiçek, 10 tutuklu milletvekilinden ikisinin belli bir tarihe kadar tutuksuz yargılandığını anımsattı. Anayasa Mahkemesi'ne ferdi başvuru hakkının işlemeye başlamasının ardından 8 milletvekilinin tutukluluklarının sona erdiğini anlatan Çiçek, bu defa 'hükümlü milletvekili' kavramının ortaya çıktığını söyledi. Çiçek, hükümlü milletvekillerinden üçünün tahliye olduğunu ifade etti.
Çiçek, şöyle konuştu:
'Ortada hükümlü iki milletvekili var. Biri Sebahat Tuncel, yasama faaliyetine devam ediyor. Diğeri Sayın Engin Alan, o da içeride. Ortada çok adaletsiz ve çarpık bir durum var.
Meclis Başkanı'nın elinde değil cezaevinin anahtarı. Bu kuralları değiştirmek Meclis'in elinde. Ben olsa olsa hatırlatırım, rica ederim, gündeme getiririm. Ben bugün kadar bunu çok söyledim. Danışma Kurullarında da gündeme getirmeye çalıştım, olmadı. Çok demeç verdik. Ama Anayasa 83, 84, 76, 14. maddeler orada duruyor ama 'millet iradesi tutsak edilemez' diye bir demeç veriyoruz. Bir türlü değiştiremedik.
Parlamento, kendi problemini çözme konusunda kalıcı bir çözüm için ortaya bir irade koyamadı. 'Hiç olmazsa geçi bir çözüm bulalım...' Bunu kendilerine şifai olarak da teklif ettim. Ama henüz ortada da bir şey çıkmadı, zaman da geçiyor. Ortada bir eşitsizlik, adaletsizlik var.
Dosyalar Meclis'e gelirse yapılacak iş gayet açıktır. Bunlar Genel Kurul'un bilgisine sunuluyor ve milletvekilliği düşüyor. Meclis'e gelmedi.
Şimdi üç kişinin de dosyası Yargıtay'a geldi ya da geliyor. Sayın Mehmet Haberal, Sinan Aygün ve Mustafa Balbay'ın. Bunlarınki de geliyor. Ya aksine bir durum çıkarsa yarın. Üç ay sonra, beş, altı ay sonra. Bu defa yine bu tartışmalar olacak.
Ben, 'Hiç olmazsa geçici bir çözüm bulalım, hükmün infazını dönem sonuna bırakalım ve o zaman kadar da parlamento bu bir çözüm bulsun' dedim.
Şimdi deniliyor ki 'Üç yıldır Meclis Başkanı nerede?' Çok güzel bir atasözü vardır: Namazda gözün yoksa ezanda kulağın olmaz. Eğer bir çözüm aranıyorsa; öyle söyledim olmadı, böyle söyledim olmadı. Cezaevinin anahtarı bende değil. Ben sadece ortadaki çarpıklığı ortadan kaldırmak için herkesi yardıma davet ediyorum.
'Anayasal düzenleme yapalım' yapamadık, 'yasal düzenleme yapalım' yapamadık... 24. Dönem Parlamentosu'nda ben şunu gördüm: Orucu yiyen başkası kefaleti bana tutturmaya çalışıyorlar. Bu sorunu ben çıkarmadım, önümde buldum. Çırpınıp duruyoruz.'
Cemil Çiçek, gruplara gönderdiği Engin Alan ile ilgili yasa önerisinin kabul edilmesi halinde bu adaletsizliğin, çarpıklığın ortadan kalkabileceğini vurgulayarak, 'Önümüzdeki seçime kadar, benim arzum, temennim kalıcı bir çözüm bulmaktır. Anayasa'da değişiklik yapmadığımız müddetçe, biz önümüzdeki dönem burada olmayacağımız belli, 2015'te siz burada bu mülakatları yaparken benzer sorularla yine karşı karşıya kalacaksınız' diye konuştu.
Meclis Soruşturması
Cemil Çiçek, TBMM Genel Kurulu'nda dört eski Bakanla ilgili soruşturma önergeleri görüşmelerinin Meclis TV'de canlı yayınlamamasına, muhalefetin gösterdiği tepkiyi de değerlendirdi.
Çiçek, şöyle devam etti: 'Herkes, 'Biz dosyaları okumak istiyoruz' dedi. Benimle ilgili bir dosya değil. Okumasında ben teorik olarak hiçbir sakınca görmem. Ama hukuk diyor ki hazırlık soruşturması devam eden bir dosyayı kimlerin okuyacağı belli. Onun dışındakiler nasıl okuyacak, neden okuyacak.
Kuralı da değiştirmiyoruz. Pekala diyebilirdik ki 'Hazırlık soruşturması devam eden bir dosya Meclis'e geldiğinde milletvekilleri bunu okuyabilir.' Böyle bir hüküm yok. Hazırlık soruşturması gizli, okuyamaz. Hatta, bazı usul hukuku hocaları dedi ki bu dosyaların Meclis'e bu safhada gelmesi bile usule uygun değil.'
'Bana kalsa yayınlansın'
Cemil Çiçek, TBMM Genel Kurulu'nda hangi konunun hangi gün görüşüleceğine Meclis Başkanı'nın karar vermediğini ifade ederek, 'Yani orucu yiyen başkası, kefaletini Meclis Başkanı'na tutturuyorlar. Bu da çok doğru olmuyor' dedi.
Meclis Soruşturmasına ilişkin görüşmenin Pazartesi yapılmasının Meclis Başkanı'nın tasarrufunda olmadığını kaydeden Çiçek, şunları söyledi:
'Genel Kurul bu konularda tam yetkilidir. Ne zaman isterlerse hangi sürelerde görüşülecekse buna karar verme yetkisi doğrudan Genel Kurul'a aittir.
Meclis yayınları ile ilgili olarak benden önce TRT ile yapılmış bir protokol var. Buna göre Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri saat 14.00 ile 19.00 arasında Meclis çalışmaları yayınlanıyor. Bir de bütçe müzakerelerini yayınlıyor. Çünkü Meclis TV bizim müstakil yayın yaptığımız bir televizyon değil. Biz TRT'nin 3. kanalı üzerinde yapıyoruz yayını. TRT 3 de spor kanalı. Zaten bu itirazlar oradan gelerek geçmişte yapılmış. Çünkü Meclis'in çalışma gün ve saatleri devamlı değiştiği için kendi kanalının yapacağı faaliyetlerde belirsizlik durumu var. Bunu bir protokole bağlayalım deniliyor ve buna göre Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri için karar veriliyor.
Bunun dışında inisiyatif bizde değil. Bu tür talep geldiğinde ben TRT'ye yazdım ve görüştüm de. Denildi ki 'hayır biz protokol uyarınca yayın yapabiliriz.'
Görüşmelerin yapılacağı günü değiştirme yetkim yok. Zaten üzüldüğüm nokta orası. Sanki Meclis Başkanı 'şu gün' dese o gün olur, 'bugün' dese o gün olur... Yetki Genel Kurulu'da. Bana kalsa yayınlansın. Hiçbir mahsuru yok. Zaten günün en önemli konusu olduğu için, ne kadar yazılı, görsel basın mensubu varsa zaten bunu bir şekliyle kamuoyuna yansıttı. Tümüyle yansısaydı olabilir miydi, olurdu. Ama neticede ben kurallara göre Meclis'i yönetiyorum. Kendi isteğime göre değil. Benim yetkim olsaydı farklı düşünebilirdim. Ama benim yetkim yok, kuralları uyguluyoruz'
Cumhurbaşkanlığı seçimi
'Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak, çatı aday mümkün müdür?' sorusu üzerine, Çiçek, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda bir sorun görmediğini söyledi. Bu seçimin önceki seçimlere göre en az sancılı, sıkıntılı bir seçim olacağını ifade eden Çiçek, 'Mesela 2007'de Cumhurbaşkanını süresi içinde seçemedik. Kural belli olduğu halde bilinen sebeplerden dolayı seçilemedi. Siyasallaşmış bir 367 kararı ile bunu seçemedik, ta Ağustos'a kadar. Türkiye 1961'den bu tarafa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hep sancı çekti. Demokratik bir ülkede olmaması gereken görüntüleri yaşadık, uçaklar uçtu, aba altında sopalar gösterildi...' diye konuştu.
Cemil Çiçek, 'Sayın Başbakan'ın Cumhurbaşkanı olmasında yasal bir engel yok. Ben bu işlerin dışında olan birisiyim, konumum itibariyle öyle olmak da gerekiyor. Ama Türkiye'de olayları, çok önceden 'şöyle olacak böyle olacak' demek yerine, günü güne değerlendirmek daha uygun olacak' dedi.
3 dönem yasağının devam etmesi
'AK Parti'deki 3 dönem yasağının devam etmesi' ile ilgili soruyu da yanıtlayan Çiçek, bu konunun yeni bir konu olmadığını belirtti.
Cumhurbaşkanlığı meselesi söz konusu olduğunda, '3 dönem yasağı kalksa, Başbakan Başbakanlığa devam etse gibi değerlendirmeler' yapıldığını anımsatan Çiçek, şöyle konuştu:
'Ben bu konuda daha önce de şunu söylemiştim. 3 dönem yasağının, partinin yol haritası ve kendi iç dinamikleri açısından doğru buluyorum, bu doğru bir kuraldır. Türkiye siyaseti için değil, AK Parti için doğrudur, çünkü AK Parti ile ilgili bir konudur. Buna karşın, '70'den fazla arkadaş tecrübeli arkadaştır, uzun süre Meclis'te, Hükümet'te, Meclis'te göre yapıyor' deniliyor. Tecrübenin Türkiye'de fazla müşterisi yok. Tecrübe mağazası açsak, kira paramızı zor çıkarırız. 'Tecrübeden istifade edeceğiz' lafı devir teslim törenlerindeki güzel bir sözdür, çok fazla da istifade edildiğine şahit olmadım. Tecrübeden istifade etmenin yolu illa da Meclis'te olmak değildir. Bu insanlar tecrübelerini, partide görev alarak, danışmanlık yaparak veya düşünce kuruluşlarında paylaşabilirler.'
Cemil Çiçek, 'Sizin planınız ne?' sorusuna, 'Siyaseti bırakırız artık, bu saatten sonra yapabileceğimiz... Artık belli bir yaşa da geliyoruz. Bu saatten sonra belli görevlere gelenlerin yapabileceği işler sınırlı oluyor. Belli bir görüntüsü, cazip yanı var gibi gözükür ama öbür taraftan da özel hayatınız yoktur. Bu görevlerden sonra da yapabileceğiniz çok fazla bir görev yoktur. Türkiye'den insanlardan istifade edememe gibi bir eksiklik var. Biz kendimize bir şey buluruz ülkeye hizmet noktasında. Ama aktif siyaset anlamında herhalde, benim durumunda yaşımda olanlar bakımından bu işin sonuna gelmiş oluyoruz. 3 dönem olup da daha genç yaşta olan arkadaşlar var, onlar ara verip kaldığı yerden devam edebilir' yanıtını verdi.
ANAP-AK Parti mukayesesi
'ANAP-AK Parti mukayesesi şartlar açısından doğru bir benzetme midir, Türkiye için en ideal sistem ne olmalıdır?' sorusu üzerine Çiçek, şunları kaydetti:
'Olaylarda bir kısım geçmişte yaşanmış şeylerde benzerlikler var ama yüzde yüz aynı olmaz. 3 dönem yasağı, AK Parti'nin kendi iç dinamikleri ve yol haritası bakımından doğrudur, yoksa Türkiye siyaseti için yüzde yüz doğrudur diyemem. Geçtiğimiz günlerde ABD Temsilciler Meclisi Başkanı geldi; 'ben 25 yıldır görevdeyim' dedi. Ondan evvel başkan yardımcısı geldi, 'ben 39 yıldır parlamentodayım' dedi. Batı da parlamentoda uzun süre görev yapmış pek çok insan var. Biz de en çok yenilenen değişen kurum parlamentodur. 3 dönem AK Parti için doğrudur, Türkiye siyaseti için doğrudur denemez.
Türkiye sistem meselesini uzunca bir dönemdir tartışıyor. Bu Anayasa ile Türkiye'nin idaresi her geçen gün zorlaşıyor. Biz Anayasa'yı değiştiremedik. Anayasa değişmediği sürece, her geçen gün yeni Anayasal sorunlarla karşılaşırız. Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda, iki parti parlamenter sistemden yana oldu, AK Parti ise başkanlık sistemi dedi, daha sonra 'olmazsa olmazımız değildir' dedi.'
Cemil Çiçek, yeni Anayasa yapılamadığı için Türkiye'de şu anda dünyada emsali olmayan garip bir durum olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:
'Halk seçeceğine göre, Parlamentonun seçtiği Cumhurbaşkanına nazaran çok daha etkili ve yetkili bir Cumhurbaşkanı olacak. Arkasında halk desteği olan Cumhurbaşkanı olacak. Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı'nın önemli yetkileri var. 'Cumhurbaşkanını ne yetkisi var ki' deniliyor. 1961 Anayası'na göre Cumhurbaşkanının 5-6 tane sembolik yetkisi vardı. Bu kadar sembolik yetkisi olmasına rağmen Cumhurbaşkanlığı seçimleri sancıya dönüşmüştü. Sembolik yetki için bile bu kadar kavganın, müdahalenin olduğu Cumhurbaşkanlığı, bugünkü Anayasa'daki yetkileri hesaba kattığınızda ve halk da seçeceğine göre son derece yetkili bir Cumhurbaşkanıdır, bunu kabul edeceğiz. Ben kuralı söylüyorum, şahıslarla ilgili demiyorum. Bu kadar yetkili olan bir Cumhurbaşkanının Anayasa'da sorumluluğu yok, sorumsuz. Kısmen bizim anayasamız Fransa'daki modele, oradaki yarı başkanlığa benzer. Ama iki fark vardı; birisi orada halk seçiyor, biz de parlamento seçiyordu. İkincisi halka karşı sorumlu olan. Ama şimdi kim seçilecekse, yaptığı iş ve işlemlerden dolayı sorumluluğu yok.
Buna karşılık etkili olmak mecburiyetinde olan bir Hükümet olacak. Gelecek çok yetkili Cumhurbaşkanı, etkili olmak zorunda olan da Başbakan ve Hükümet olacak. Bunun birbirinden farklı iki siyasi görüşten olduğunu düşünelim. Bu devamlı sıkıntıyı beraberinde getirir. Bu hali ortadan kaldırmamız lazım. Bugünkü Anayasa açısından buna imkan gözükmüyor. Geriye tek bir şey kalıyor: Bu sistemin işlemesi kişisel kabiliyetlere, sabra, tahammüle, özelliklere ve niteliklere kalıyor. Bu da zaten ileri demokraside kabul edilebilecek bir husus değil. Ya Başbakan çok tahammüllü olacak ya Cumhurbaşkanı çok toleranslı olacak. Zaman zaman elektrik kesintisi gibi bu ilişkiler de kesintiler oluyor. Rahmetli Sabancı, 'bir gecede servetimin yüzde 80'ini kaybettim' diye bağırıyordu. Anayasa fırladı Türkiye'nin feleği şaştı. Sistemin kendisi potansiyel risk taşıyor.'
Muhabir: Coşkun Ergül
AA