Tarımı bırakan çiftçiler Soma’da madene gidiyor

  • Dünya Çiftçiler Günü’nün sadece adı var. 

  • 14 Mayıs  Dünya Çiftçiler Günü idi, ancak o gün Soma maden faciası tüm Türkiye’yi yasa boğarken resmi açıklamalara göre 301 maden işçimiz bu faciada yaşamını yitirdi.

CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nün Soma Faciasına

rastladığını anımsatırken, “14 Mayıs  Dünya Çiftçiler Günü

idi, ancak o gün Soma maden faciası tüm Türkiye’yi yasa boğarken resmi

açıklamalara göre 301 maden işçimiz bu faciada yaşamını yitirdi. Madencilikle

çiftçiliğin maalesef acı ortak bir kaderi var. Soma felaketinde ölenlerin çoğu

tarımdan ayrılan çiftçilerimiz idi! Türkiye’de tarımda istihdam edilen

sayısında hızla azalma yaşanıyor. Soma’daki madenlerde çalışanlar, Manisa’nın,

Balıkesir’in, İzmir’in sulu tarım yapılmayan köylerinden gelen insanlarımızdan

oluşuyor, hububat tarımı yapan bu çiftçiler yeterli gelir elde edemedikleri

için maden ocaklarında çalışmayı tercih ediyorlar. Maalesef tarım ve

hayvancılıkla geçim giderek güçleştiği için insanlarımız topraklarını bırakıp

yer altında çalışmaya madene gitmek zorunda kalıyorlar” dedi.

Çiftçilerin ve tarım sektörünün içinde bulunduğu sorunları ayrıntılı olarak inceleyen Umut

Oran yazılı bir açıklama yaptı. CHP’li Oran’ın açıklaması şöyle: 

  • Ekonomimiz ve toplumsal yapımızın temel direklerinden birini oluşturan tarım sektörü ciddi

  • sıkıntılar içinde... 2003 yılında 70.8 milyon kişi olan toplam nüfus 2013’te 77

  • milyona çıkarken, 3 milyona yaklaşan kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon dolayına geriledi. Tarım ürünlerinde fiyat-girdi dengesinin üretici aleyhine bozulması tarımsal faaliyetlerden uzaklaşmaya yol

  • açtı. Tarım alanlarındaki hızlı daralma ve tarımsal üretimde düşüşler yaşandı. Tarımın milli gelirdeki payı yıllar itibariyle düşerek yüzde 8’ler dolayına geriledi. Tarımın, bankacılık sektörüne olan kredi borç bakiyesi 2002’den bu yana 8 kat, batık kredi hacmi 7 kat büyüdü.

  • Tarım sektörü ve çiftçilerimiz, birçok ciddi sorun ve tehditle karşı karşıya. AKP’nin

  • seçim öncesi kırsal-kentsel oy dengesini kendi lehine kullanma kastıyla çıkardığı Büyükşehir Yasası da çiftçilerimiz için ciddi tehditleri içinde barındırıyor. Tarımın, kronikleşen yapısal sorunları yanında bu yıl don olayı ve kuraklık gibi arızi gelişmeler de hükümetin gerekli önlemleri almaması nedeniyle sektöre darbe vurdu.

  • İnsanoğlunun varlığını sürdürebilmesi için en temel ihtiyaç olan gıdayı üreten çiftçiler dünyanın en zor ve değerli işini yapmaktadır. Tarımsal üretimin her aşamasında alın teri bulunuyor. Büyük sorunlara ve her türlü zorluğa rağmen çiftçilerimiz kar, yağmur, soğuk demeden, en zor doğa şartlarında bile halkın sofrasına gıda sunabilmek için çabalıyor.

Ölen madencilerin çoğu tarımı bırakan çiftçilerdi 

14 Mayıs  Dünya Çiftçiler Günü idi, ancak o gün Soma maden faciası tüm Türkiye’yi yasa boğarken resmi açıklamalara göre 301 maden işçimiz bu faciada yaşamını yitirdi. Madencilikle çiftçiliğin maalesef acı

ortak bir kaderi var. Soma felaketinde ölenlerin çoğu tarımdan ayrılan

çiftçilerimiz idi! Türkiye’de tarımda istihdam edilen sayısında hızla azalma

yaşanıyor. Soma’daki madenlerde çalışanlar, Manisa’nın, Balıkesir’in, İzmir’in

sulu tarım yapılmayan köylerinden gelen insanlarımızdan oluşuyor, hububat

tarımı yapan bu çiftçiler yeterli gelir elde edemedikleri için maden

ocaklarında çalışmayı tercih ediyorlar. Maalesef tarım ve hayvancılıkla geçim

giderek güçleştiği için insanlarımız topraklarını bırakıp yer altında çalışmaya

madene gitmek zorunda kalıyorlar. 

Türkiye’nin ekonomik ve sosyal açıdan temel direklerinden birini oluşturan tarım sektörünün

yıllarca ihmali ve yanlış politikaların büyüttüğü sorunlar nedeniyle

üreticilerimiz, büyük sıkıntı içinde. 

AKP döneminde tarım sektörünün sorunları büyüdü. Tarımda girdi fiyatları ürün fiyatlarından

çok daha hızlı arttı. Kredi faizlerinin yüksekliği de üretimin maliyetini

artırdı. Fiyat-girdi dengesinin üretici aleyhine bozulması tarımsal faaliyetlerden uzaklaşmaya yol açtı. Pazara

erişme ve rekabet gücü bulamayan üretici, tüccar ve tefecilere mahkûm oldu.

Ürünlerini emeğinin karşılığı olan fiyatla değerlendiremeyen çiftçi giderek

yoksullaştı. Bu faktörler tarım sektöründe önemli bir kan kaybı ve çözülmeye

yol açtı. 2003 yılında 70.8 milyon kişi olan toplam nüfus 2013’te 77 milyona

çıkarken, 3 milyona yaklaşan kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon dolayına geriledi. Fiyat-girdi dengesinin tamamen aleyhine

gelişmesi nedeniyle üretici tarımsal faaliyetlerden uzaklaşmaya başladı, bazı

illerde tarım alanlarının neredeyse yarısı artık ekilmiyor. 2002-2013

döneminde tarım ürünlerinde ciddi üretim düşüşleri yaşandı. Tarımın

milli gelirdeki payı hızlı geriledi. Sektörün borçları katlanarak büyüdü. 2002

itibariyle tarımda dış ticaret fazlası veren Türkiye’nin bu sektördeki

ihracat-ithalat dengesi 2003’ten itibaren aleyhe döndü, makas giderek açılmaya

başladı, sonuçta tarım ithalatçısı haline getirilen ülkenin bu alanda dış

ticaret açığı hızla büyüdü. 

Çiftçi toprağını terk ediyor… 

2002-2013 döneminde Türkiye’deki toplam tarım alanı yüzde 10.4 küçülerek 26.6 milyon hektardan

23.8 milyon hektara geriledi. Buğday, arpa gibi tahıllar ile diğer bitkisel

ürünlerde ekili alanlar bu dönemde yüzde 12.9 küçülerek 17.9 milyon hektardan

15.6 milyon hektara gerilerken, nadasa bırakılan alanlarla birlikte bu

ürünlerde toplam tarım alanı yüzde 14 küçülerek 23 milyon hektardan 19.8 milyon

hektara düştü. Aynı dönemde sebze bahçelerinin toplam alanı yüzde 13 küçüldü.

Meyve, içecek ve baharatlar ile süs bitkilerinin toplam alanı ise yüzde 21

büyüdü. Ancak 2002’e ilişkin verilerde süs bitkileri yer almıyor. 

Hakkari’de toprakların artık neredeyse yarısı, Kars’ta üçte birden fazlası ekilmiyor… 

Tarım alanlarındaki azalma bazı illerde rekor boyutlara ulaştı. 2002-2013 döneminde söz konusu

alanlar özellikle Hakkari’de yüzde 44, Kars’ta yüzde 38, Kastamonu’da yüzde 30

azaldı. Bu dönemde tarım alanlarındaki küçülmede bu illeri sırasıyla Şırnak,

Yozgat, Konya, Zonguldak, Diyarbakır, Osmaniye, Gümüşhane, Kahramanmaraş

Erzurum, Malatya, Karabük, Ardahan, Edirne, Afyon, Erzincan ve Ardahan izliyor. 

Temel ürünlerde ciddi üretim kaybı yaşandı… 

Ekilen alanlardaki azalmaya bağlı olarak temel tahıllar, diğer bitkisel ürünler ve

sebzelerde ciddi üretim düşüşleri yaşandı. 2002 yılında 19.5 milyon ton olan

buğday üretimi, 2013’te 17.9 milyon tonla bunun yüzde 8 altında kaldı.

2002-2013 döneminde patates, nohut, kuru fasulye, kırmızı mercimek üretiminde

yüzde 20’nin üzerinde, tütün üretiminde yüzde 41, kütlü pamukta yüzde 11.5

düşüş gerçekleşti. Bu dönemde üretimi hızla artan ürünler ise dane mısır ile

ayçiçeği. Aynı dönemde biber, pırasa, domates, karpuz, patlıcan, hıyar gibi

temel sebzelerde de ciddi bir düşüş olduğu dikkati çekiyor. 

AKP’nin niyeti tarımı sıfırlamak mı? 

AKP’nin 2012 yılında çıkardığı 6360 sayılı  Büyükşehir Yasası ile Aydın, Balıkesir,

Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ,

Trabzon, Şanlıurfa, Van ve Ordu büyükşehir yapıldı; böylece büyükşehir belediye

sayısı 30’a yükseldi. Büyükşehirlere bağlı ilçelerin sınırları içindeki köy ve

beldelerin tüzel kişiliği sona erdirildi. Köyler, mahalleye dönüştürülerek

bağlı olduğu ilçelerin belediyelerine bağlandı. Bu kapsamda “mahalle” yapılan

16 bin 82 köy bulunuyor. 2012’de yüzde 77 olan kent nüfusu oranı bu Yasadan

sonra kâğıt üzerinde yüzde 91’e yükseldi.

Köylerin !!mahalleye dönüştürülmesi; tarımsal ve hayvansal üretim faaliyetlerine ciddi

kısıtlar getirecek, toprakların kısa sürede el değiştirmesi, tarım dışı

yatırımlara açılmasını, özellikle de orman köylerinin ranta açılmasını

hızlandıracak.  Büyükşehirlere dahil olan köylerde yaşayan

vatandaşlardan beş yıllık bir geçiş döneminin ardından emlak vergisi, belediye

vergileri, harç ve katılım payları alınmaya başlayacak; köylü, kendi yaşam

alanı üzerindeki tüm yönetim haklarını yitirecek, köy alanlarının rantının

belediyelere aktarılmasının yolu açılacaktır. Bu düzenleme, küçük çiftçiliği

yok edip, tarıma, ekonomiye ve sosyal yaşantımıza ciddi bir darbe vuracaktır!!.

Tarım ambarı Türkiye’yi net tarım ithalatçısı yaptılar

2002-2013 döneminde tarım sektöründe ihracat 2.2 katlık bir artışla 1.8 milyar dolardan

5.6 milyar dolara yükselirken, ithalat 1.7 milyar dolardan 7.7 milyar dolara

çıkarak yaklaşık 5’e katlandı. 2002 yılında tarım sektöründeki dış ticarette

fazla veren Türkiye, izleyen yıldan itibaren açık vermeye başladı. 2002 yılında

yüzde 103 olan ihracatın ithalata oranı, 2013’te yüzde 70 dolayına geriledi. 2003

başından 2013 sonuna kadar olan 11 yılda Türkiye bu sektörde toplam 12.7 milyar

dolar dış ticaret açığı verdi. Türkiye, karkas et, kurbanlık canlı hayvan ve

saman ithalatı ile ilk kez AKP döneminde tanıştı.

Tarımın milli gelirdeki payı hızla geriliyor… 

AKP’nin iktidarda olduğu 2002-2013 döneminde GSYH ortalama yüzde 4.9 büyürken,

tarımdaki büyüme yüzde 2.1’de kaldı. Tarım kesiminin GSYH’de 2002’de yüzde 12

dolayında bulunan payı, yıllar itibariyle sürekli gerileyerek 2013’te yüzde

8.9’a düştü. 2002 yılında sabit fiyatlarla 72.5 milyar lira olan GSYH, 2013’te 122.4 milyara çıkarken,

tarım sektörünün hasılası düşük büyümeyle 8.7 milyardan 10.9 milyara yükselebildi.

Sektörün bankaları borcu çığ gibi büyüdü…

AKP döneminde tarım sektörünün borçları da katlanarak büyüdü. Tarımın bankacılık

sektörüne olan nakdi kredi borçlarının 2002 sonunda 4.1 milyar lira düzeyinde

bulunan bakiyesi 11 yılda yaklaşık 8 kat büyüyerek Şubat 2014 itibariyle 36.4

milyar liraya yükseldi. Tarımın batık kredi borcu da bu dönemde 7 katlık

büyümeyle 174 milyon liradan 1.3 milyar liraya yükseldi.

Bir de don ve kuraklık darbesi…

Tarımda yılların birikimi olan yapısal sorunların üstüne bu yıl yağışsız geçen kış mevsimi yüzünden yaşanan kuraklık ve yaygın don felaketinin darbesi de eklendi. Özellikle Güney ve Doğu Marmara, Kuzey Ege, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu’nun batısı ile Orta ve Doğu Akdeniz’de; başka deyişle Türkiye’nin büyük bölümünde etkili olacak kuraklıktan, tarım sektörü ciddi biçimde etkilenecek. Yurt sathında ciddi tarımsal rekolte düşüşü ve ekonomik kayıplar bekleniyor. Kuraklığın en çok etkilediği ürünlerin başında buğday geliyor. En temel ürün olan buğdayda !!üretimin Türkiye genelinde yüzde 25 düşmesi bekleniyor.!! Don felaketi ise kayısı, fındık, çay ve meyve üretiminde ciddi kayıplara yol açıyor. Çiftçiye ağır darbe vuran kuraklık ve don felaketinin faturasını, aslında üretici-tüketici zincirindeki tüm kesimler ödeyecek. Düşecek tarımsal üretim, ürün fiyatlarını artırarak gıda enflasyonunu körükleyecek. AKP ise yaşanan felakete karşı yüzeysel, göstermelik sözde önlemlerle yetiniyor.

Tarım politikaları kökten değişmelidir…

Tarımın ekonomik ve sosyal yapı açısından işlevini yerine getirebilmesi için sektörün

sorunlarını çözecek, kısa, orta ve uzun vadeli doğru strateji ve politikalar

geliştirilmelidir. Halkın besin güvenliği, sanayinin hammadde ihtiyacı ve dış

pazarda karşılaştırmalı üstünlüğü gözeten politikalar benimsenmelidir. Sektörün

yapısı çağdaşlaştırılmalı; çağdaş tarım bilimi ve teknolojisi sektöre gerektiği

gibi uygulanmalıdır. Üretici aleyhine olan fiyat-girdi dengesini düzeltmek

hükümetlerin öncelikli görevi olmalıdır. Üreticiler de verimli üretim yapacak

bilgi ve teknoloji ile donatılmalıdır. Sektör, çağdaş işletmecilik anlayışına, ülke

ekolojisi ve doğal kaynak potansiyelini verimli kullanan ekonomik bir üretim

desenine kavuşturulmalıdır. Tarımsal ürünlerin katma değeri yükseltilmeli, iç

ve dış pazarlarla yeterince bütünleşmesi sağlanmalı, sektöre rekabet gücü

kazandırılmalıdır.  Daha çok politik çıkar kaygısıyla uygulanan ve sektör

dışı kesimlere kaynak aktarma mekanizmasına dönüşen, gerçek amacından sapmış

destekleme politikaları gözden geçirilmeli, sektörün büyümesi ve verimliliği

teşvik için yeniden düzenlenmelidir. Tarımın gelişmesi ve verim artışına

hiçbir katkısı olmayan doğrudan gelir

desteği yerine, üretimi özendirici, piyasanın fiyat yapısını bozmayan, dış

koşullarla uyumlu, üreticiyi de tüketiciyi de koruyan seçici ve akılcı yeni

destekleme politikaları uygulanmalıdır. Bu strateji ve politikalar,

tarımın üretim ve verimliliğini artıracak, tarımsal kalkınma ve refah artışında

önemli yol almamızı sağlayacaktır.

AKP, iktidarı boyunca tarımı adeta ekonomiye ve topluma yük gibi gördü. Oysa insanoğlunun varlığını sürdürebilmesi için en temel ihtiyaç olan gıda maddelerini üreten çiftçiler dünyanın en zor ve değerli işini yapıyor. Tarımsal üretimin her aşamasında alın teri bulunuyor. Çiftçinin emeği kutsaldır.

Peki CHP neyi öneriyor, ne yapmalı?

Tarım sektörünün güçlendirilmesi ve kırsal kalkınmanın sağlanması amacıyla öncelikle

şu adımlar atılmalıdır:

“Ülkemizi ithalata bağlı olmaktan kurtaracak, çiftçimizin refahını artıracak, insan odaklı ve

doğayla dost bir politika izlenmeli. Tarımı öncelikli stratejik bir sektör

olarak değerlendirerek köklü bir tarım reformu gerçekleştirilmeli. Tarım Bakanlığı yeniden

yapılandırılarak, Tarım Piyasaları Düzenleme ve Destekleme Kurumu kurulmalı.

Tarımda çalışan kadınlar ile gezici-geçici tarım işçilerinin yaşam standartları

geliştirilmeli. Tarımsal altyapı yatırımlarını hızla tamamlanmalı, 2023’e kadar 110 milyon dönüm arazi

toplulaştıracak, 4 milyon dönüm sulama yatırımı yapılmalı. İleri seracılık

tekniklerinin yaygın kullanımı, tohumluk, gübre, ilaç ve verimliliği artırıcı

diğer girdilerin akılcı kullanımı ve kalitenin geliştirilmesi desteklenerek,

tarım sektörü modern işletmecilik yapısına kavuşturulmalı. Yüksek verimli ve

kaliteli tohum ve damızlık hayvan üretip çiftçilere dağıtılmalı, üreticiler

diğer ülkelere muhtaç olmaktan kurtarılmalı. Tarım teknolojilerinde dışa

bağımlı olmaktan kurtulmak için özel tarım tekno-merkezleri kurulmalı,

buralarda kamu, özel sektör ve üniversitelerin işbirliği içinde çalışması

sağlanmalı. Dünya toplam ihracat pazarından daha fazla pay almak için yüksek

katma değerli, güvenli ve kaliteli üretim yapılmalı. Tarıma dayalı sanayileri

geliştirecek, Küçük Ölçekli Tarımsal Sanayi Siteleri, Organize Tarım Bölgeleri

ve Organize Tarımsal Sanayi Bölgeleri kurulmalı. Fındık borsası Karadeniz’de

kurularak, Fiskobirlik yeniden ayağa kaldırılmalı. Türkiye’de hayvancılığı öldüren

ithalat politikalarına son verilmeli. Doğru hayvancılık politikalarıyla

küçükbaş ve büyükbaş hayvan varlığı artırılarak, ıslah çalışmalarıyla

verimliliği yükseltilmeli. Kaba ve karma yem ihtiyacının yurtiçinden sağlanması

için bitkisel üretim teşvik edilmeli, yem fiyatları ile süt ve et fiyatları

arasındaki uygun parite korunmalı. Hayvan hastalıkları ortadan kaldırılmalı,

Hayvan Sağlık Sigortası yaygınlaştırılmalı. Süt ve et işleme tesisleri

geliştirip yaygınlaştırılmalı, özel sektörün girmediği bölgelerde, bu

çalışmalar kamu eliyle yapılmalı. Uygun faizli krediyle hayvancılık projeleri

desteklenmeli.”

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Ahmet Kural'ın Başrolünde Oynadığı TRT Tabii Dizisi Gassal'ın Tanıtım Afişleri Tepki Çekti!
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!