Bu karakterlerle ana karakterimiz Orhan arasında görünmez bağlar var. Ortak acılarla yaralanan ruhlar, kaçınılmaz bir kaderle birbirlerini buluyorlar. İnsanları birbirine en çok acıları yakınlaştırıyor. Tesadüf diye geçiştirdiğimiz karşılaşmalar, bizi bağlayan bir şeylerin habercisi. Her neredeysen, orada olmanın anlamlı bir gerekçesi vardı. Her kimle karşılaştıysan birbirinize hayat adına bir şeyleri öğretmenin kıyısında duruyorsunuz demektir. Asıl mesele tüm bunların sonunda kendinle yüzleşip hayatta durduğun yerin hakikatini kavrayabilmek.
Hepimiz kitap okuyan insanla, okumayan arasındaki farkı biliriz ama yine de bu alışkanlık maalesef hepimizde yeterli değil. Kitap okuyanlar bilir ki, okuduğumuz bir kitap, o kitapta karşımıza çıkan bir cümle hayata bakış açımızı ve düşünme şeklimizi değiştirecek kadar etkileyici olabilir. Dolayısıyla yazdığınız her kelimenin bir muhatabı var. Peki siz kelimeler kaleminizden çıkarken nelere dikkat ediyorsunuz?
Yazmak insanın kendisiyle ilişki kurmasının, yüzleşmesinin ve gerektiğinde çatışmasının en güçlü hallerinden biri. Yazmak bir hesaplaşma biçimi. En çok kendinle. Sonra hayatın geri kalanıyla. Yaşar gibi yazıyorum, yazar gibi yaşıyorum; yazmak ve yaşamak benim dünyamda uzun süredir iç içe geçti. Kelimeler can taşırlar. İçsel yolculuğumuzda elimizden tutarlar. Kelimelerin de bir ruhu ve kaderi vardır. Bu yüzden de kelimelerle kurduğumuz dünya ruhumuzu en derinden etkileyecek kadar güçlüdür.
Okuyucunun da sorumluluğu var değil mi, yazıları eleştirmek, değerlendirmek gibi. Siz kitaplarınız hakkında yapılan yorumları dikkate alıyor musunuz?
Okur ve yazar arasından güçlü, görünmez bağlar var. Bir hikâyenin yolculuğunda kaderlerimiz bir araya geliyor. Ruhlarımız birbirine çarpıyor. Kelimler ve hikâyeler bizi başka bir alemde buluşturuyor. Bu bağları oldukça önemsiyorum. Bütün yorumları dikkatlice anlamaya çalışıyorum.
Radyo programcılığı, yazarlık ve senaristlik arasındaki bağı sormak istiyorum. Birinde dinleyicileriniz, birinde okurlarınız var. Şimdi de bir anlamda izleyicileriniz olacak. Bu üç farklı hedef kitlesi size neler hissettiriyor?
Ben bir anlatıcıyım. Bu dünyada anlatmak için yaşıyorum. Birilerine bir şey öğretmek, dayatmak, göstermek değil, sadece anlatmak. Birilerinin dinlemesi, kulak vermesi, okuması çok değerleri ancak her şeyden önce kendi huzursuz ruhum sükunet bulsun, teselli bulsun diye anlatıyorum. Romanlarımda, senaryolarımda yalnız başıma yolculuğa çıkıyorum. Sonrasında birileri kulak verip yanıma geliyorlar. Birlikte yürümeye devam ediyoruz. Birbirimizin yaralarına dokunuyoruz. Hiçbir şey yapamasak da bu şefkatli dokunuşlar ruhumuza iyi geliyor. Zaman geçtikçe hikâyeler anlatmam için kalbime dokunuyor. Anlatıcısını arayan hikâyelerle karşılaşıyorum. Düşsel bir yolculuk bu.
Son olarak, yazmak isteyen ancak nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için tavsiyeleriniz ne olur?
Yazmak isteyen herkese öncelikle iyi bir okur olmak gerektiğini hatırlatmak isterim. İyi bir okur olmak. Meraklı bir okur. Romanın, yazarın, karakterlerin dünyasını kurcalayan, meraklı bir okur. Bu süre içinde düzenli yazmak da şart. Yazı yazıyı geliştirir. Okuduğumuz güçlü romanlar ve düzenle yazma gayreti zamanla dilimizi, üslubumuzu güçlendirir. Başka bir yol bilmiyorum açıkçası.
Röportaj: Hande İpekgil
Instagram
Twitter
'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio'