Dolardaki yükseliş 2021'in yılını son çeyreğine damga vurmuştu. Sonra 2022'de bu yol haritamızı belirleyen bir unsur oldu. Peki bu harita bizi nereye götürdü?
Dolardaki yükseliş 2021'in yılını son çeyreğine damga vurmuştu. Sonra 2022'de bu yol haritamızı belirleyen bir unsur oldu. Peki bu harita bizi nereye götürdü?
Amaç indirilen Merkez Bankası politika faizi ile piyasadaki faizleri geri çekmek, paraya kolay ulaşan üretim ve tüketimin buluşması ile yatırım, üretim, istihdam, ihracat artırmak, yine paraya kolay ulaşan tüketim ile bunları finanse etmek ve de refahı artırmak. Böyle anlatınca harika gözüküyor. Bizim de umudumuz bu yöndeydi. Peki ekonomistler bu işi bilmiyor muydu? Faiz indirmeyin deyip durdular. Belki de sıkıntı nakitte değil vakitteydi.
Vakit yanlış olunca ne mi oldu? Merkez Bankası faizi önemsizleşti, geri kalan tüm faizler fırladı. Sonuçta faizle tüketim arttı. Nasıl mı? Almadığımız, tüketmediğimiz, ulaşmadığımız şeylere ödeme yapıyoruz şu an. Yani alım gücümüz düşüyor ya o düşen alım nereye gidiyor? Diğer yükselen faizlere.
Bu okuduğunuz satırlar bugün Dünya'da Alaattin Aktaş'ın yazısından, Aktaş ne diyor şöyle bir bakalım:
Döviz kuru, enflasyon ve Hazine borçlanma faizleri eylülde başlayan indirimler sonrası tırmanmıştı, bunları zaten biliyoruz. Ama Hazine faizindeki tırmanmanın inanılmaz bir denge değişimine yol açtığını yeni fark ettik.
Bu değişikliği fark etmemizi sağlayan eski Hazine Müsteşar Yardımcısı Hakan Özyıldız oldu. Özyıldız, internet sitesinde Hazine’nin iç ve dış borç ödeme projeksiyonuna yer verdi. Biz bugün yalnızca iç borçtaki gelişmeyi irdelemek istiyoruz. Hakan Özyıldız'ın ortaya koyduğu veriler, çok çarpıcı bir dönüşüme işaret ediyordu.
Hazine, nisan ayındaki borç stokuna göre bundan sonra 1.5 trilyon lira anapara ödemesi gerçekleştirecek. Faiz ödemesi ise ilk kez anaparanın üstüne çıkacak ve 1.7 trilyon liraya ulaşacak.
Bu tutarların nisan ayı borç stokuna göre olduğunu, yani bundan sonra hiç borç alınmasa varsayımına dayandığını bir kez daha vurgulayalım.
Dört aydaki artışın oranı yüzde 119!
Son bir yıldaki artışın oranı yüzde 174!
Borcumuz çok daha düşük oranda artıyorken, nasıl oluyor da faiz yükü böylesine tırmanıyor? __Hazine bürokratları mı hata yapıyor?
Yüksek faizle ya da yanlış tercihlerle borçlanmak onların kabahati mi?
Yoksa siyasi otoritenin attığı adımlar mı Türkiye’yi ve Hazine’yi bu hale soktu?
“Ne var ki bunda” denilecek bir durumda değiliz. “Çok şey var bunda” çünkü!
Son bir yılda faiz yükü anapara borcu kadar büyüseydi 184 milyar lira dolayında bir artış olacaktı. Oysa bizim borcumuzdaki artış 1.1 trilyon lira.
Yani atılan yanlış adımlar yüzünden iç borç faizi normalden 925 milyar lira kadar daha fazla artmış. Üç beş milyar değil, 925 milyar!
Herkes otursun kendince bu parayla neler yapılabileceğini hesaplasın!
Ve yine herkes otursun “Acaba bir hata mı yapıyoruz, yapıyorsak nerede yapıyoruz” diye düşünsün!
Bu bir şirket hissesinin değeri olsa iki yıllık bir sürede TL cinsinden üç katına çıkan, dolar cinsinden ise %33 artan hissenin çok kuvvetli bir hikâyesi veya kâr potansiyeli olmalı diye düşünürüz.
Mavi çizgi hem finans uzmanlarının hem de ekonomistlerin pek takip etmediği bir veri. Bu veri maalesef Hazine’nin ileriki yıllarda iç borcuna ödeyeceği faiz tutarlarını gösteriyor.
Grafikteki kırmızı çizgi de borç stokunu gösteriyor. İç borç stoku aynı dönemde 755 milyardan 1,35 milyara yükselmiş. Kısacası iç borç stokunun ileride ödenecek birikmiş faizleri 2019 sonunda stokun neredeyse yarısı iken, sadece 26 ayda borç stokunu yakalamış.
Gelecek ayın verisi açıklandığında muhtemelen birikmiş faiz tutarının iç borç stokunu geçtiğini de göreceğiz. Benzetmek gerekirse, boynuz kulağı geçecek.
Kısaca faiz indirimi iyi hoş hatta gerekli ama her şeyin yeri ve zamanı var derler ya eskiler. İşte bir nevi 😎