Tarihin En Şiddetli Büyük Kırılmasına Hazır mıyız?

Olasılıksız, imkansız, mümkün değil, imkanı yok, öngörülemeyen… İhtimal dışı her şeyin olabilme ihtimali… Matematiğin ve istatistiğin hatta mantığın bile kabul etmediği olmama ihtimali ya oluyorsa? İşte bu durumlarda büyük kırılmalar, büyük dönüşümler ve büyük devrimler sonuçlarıyla karşımıza çıkıyor…

Pandemi ile birlikte “Siyah Kuğu”yu yazmıştım. Avustralya’nın keşfinden önce, siyah kuğu diye bir şeyin olmadığı var sayıldığından, olma ihtimali olmayan şeyler için “siyah kuğu” tanımı yapılırmış. 

Atom da eskiden parçalanması ihtimal dışıydı; onu da parçaladılar ve dünya savaşını bitirdiler. İyi mi, kötü mü ayrı bir mesele ama büyük kırılmalar da böyle oluyor…

Peki, tarihin en şiddetli büyük kırılmasını lehinize çevirmek için ne gibi bir fedakarlık yaparsınız?

Yukarıdaki olmama ihtimalini anlatan kelimeler acaba, kendi sorumluluklarımızdan kaçmak için kullandığımız sığınaklar mı? O da ayrı bir mesele ama önümüzde bizi bekleyen büyük bir iklim krizi var. 

En son yaşadığınız büyük kırılma neydi? Covid-19… Pandemi, bütün dünyayı evlerine hapsetti. İşyerleri kepenk indirdi, kara, deniz, hava seferleri durdu, kitlesel ölümler başladı, herkes maske taktı. Sadece pandemi ile mücadele etmedik, yeni bir yaşam biçimine geçtik. Evden çalışma, online eğitim, e-ticaret, kitlesel aşılama ve yeni yaşam yerleri arama gibi…

Sokaklarda scooter ile gezmek kırılma öncesi de ivme kazanmıştı ama pandemiyle yaygın ulaşım tarzı oldu. Ve yeni versiyonlarıyla ulaşımda büyük kırılmalar sonucu doğuracak. Haliyle elektrikli araçlar da ivme kazandı. 

Konu sadece kolay, bağımsız, hesaplı bir şehir ulaşımından öte anlamlar taşıyor. İklim krizi büyük kırılmalar doğuracak. İklim, enerji, sağlık ve yeni şehir yaşamı yeni büyük kırılmanın sonuçlarıyla bizi karşı karşıya getirecek. 

Bundan dolayıdır ki “sürdürülebilirlik” kavramı, fantezi bir tanımdan öte, hayatımızın her noktasına girdi bile. Türkiye’de pandemi öncesi yüzde 1.5 civarında kişinin gündemi olan sürdürülebilirlik, Covid-19 sonrası yüzde 43 konuşulmaya başlanmış. Muğla yangınlarıyla birlikte bu oran yüzde 77 seviyesine yükselmiş. Malum yangınlarla birlikte çam balı üretiminde de büyük kırılma yaşandı. Nasıl bir yapı kurulacağı hala belirsiz…

Paris İklim Anlaşması, G20 Zirve Gündemleri, Davos Konuşmaları, Birleşmiş Milletler Genel Kurullarında hep iklim krizini duyarız. Bütün bu konuşmaların siyasi gündemlerin ötesinde derin anlamları var. İklim krizine hazır olmalıyız.

İklimin değişmesiyle birlikte yaşam biçimimiz, gıda tedariğimiz, tarım politikalarımız, nüfus yapımız ve şehirlerimiz değişecek.

Belki ülke yönetimleri de değişecek. Yukarıdaki sorumu yeniden soruyorum: Peki, bu krizi önlemek veya kısmen hazır olmak için ne kadar bir fedakarlık yaparsınız?

Size bazı ipuçları vereyim. 

Covid-19 ile mücadele için ülkeler gayri safi milli hasılalarının yüzde 14’ü kadar bir harcama yaptılar. Her ülke aynı oranda yapmamış olabilir ama ortalamanın buna yakın bir rakam olduğu açıklandı. 

Türkiye, Kıbrıs Müdahalesi sonrası ambargoya maruz kaldı. Bunun sıkıntılarını da çektik. Kıbrıs’a karşılık tüp kuyrukları, bazı ülkelerin ticari kotalarına katlanarak fedakarlık yaptık. 

İkinci Dünya Savaşına katılmadık ama dedelerimiz, ekmek başta olmak üzere pek çok ürün için karneye katlanarak fedakarlıkta bulundu. Amerika Birleşik Devletleri, savaşı kazanmak için gayri safi milli hasılasının yüzde 36’sini harcadı. Ve savaş büyük kırılmayı sebep oldu. Savaştan sonra yepyeni bir dünya ile karşılaştık ve soğuk savaşı yaşadık. İki kutuplu bir dünyayı tanıdık. 

Berlin Duvarı’nın yıkılması da büyük kırılmadır. Bunu da çoğu ülke öngöremedi, tahmin edemedi, olacağına ihtimal vermedi. Berlin Duvarı yıkılmasaydı yani iki kutuplu dünya devam etseydi globalleşme bu seviyeye gelir miydi? Dünyanın en büyük markaları bu hale gelir miydi?

İklim Krizi, Berlin Duvarı’ndan daha şiddetli sonuçlar doğuracak bir büyük kırılmadır… Pandemi için yüzde 14 pay ayrılıyorsa, iklim krizinin yıkımlarını önlemek için yüzde 15 mi, yüzde 30 mu veya Amerika’nın savaşı kazanmak için ayırdığı bütçeden fazlasını mı ayırırsınız?

İşin bir iyi tarafı var bir de kötü… Kötü olan tarafı kaçınılmaz olarak gelecek. İyi olan tarafı ise bunun için dünyanın gayri safi milli hasılasının sadece yüzde 2’sini ayırmanız yetecek… 85 trilyon dolar dünya toplam hasılası olduğuna göre, 1.7 trilyon dolar yetecek. 

Hükümetler buna hazır mı? Ben hazır görmüyorum… Niye mi? Çoğu devlet hala fosil yakıtları kamu kaynaklarıyla fonluyor. Her yıl 500 milyar dolar fosil yakıt santrallerine ve projelerine harcanmaya devam ediliyor. Farz edelim ki bu para ayrıldı? Bununla ne yapacağız?

Yağmur ormanlarının kesilmesi, Pasifikte, Afrika’da veya dünyanın başka bir yerinde çevre katliamı yapan şirketleri, işletmeleri bu 500 milyar dolar ile satın alarak çevresel yıkımı sonlandırmak mümkün. 

Çevresel dönüşüm için bu paranın ayrılması gerekiyor… Yenilenebilir enerjiler, sıfır karbon şehirler, sağlıklı ortamlar, pil gibi bunu destekleyen teknolojiler, iklim krizine uygun algoritmalar oluşturan yapay zekalar vs.

Hükümetlerin bu bütçeyi ayırmamaları ötesinde şansımız var mı? Elbette var.

İkide bir listeler yayınlanan offshore adaları var. Vergi Cennetleri de diyoruz. İş adamları vergiden kaçmak için kullandıkları bu adalarda, 85 trilyon doların yüzde 10’u saklanıyor. Çılgın bir para… 

Her yıl 1.4 trilyon dolar buralara akmaya devam ediyor. Kayıt dışı paralar, kara paralar hep buralarda. Malum güçlü her devletin mutlaka böyle bir vergi cenneti var. Dijital para ile mi olur, kripto para ile mi bilemem.

Bunun ötesinde bir şansımız daha var: Üretim ve tüketim biçimimizde sorun var. Her iki yılda bir küresel gelirin yüzde 2.5 civarında gıda ürünlerimiz çöpe gidiyor. Yani yaklaşık yılda 1 trilyon dolar. Yoksulluğu bitirecek, iklim krizine bütçe oluşturacak, dünyadaki temel sorunlara çare olacak şey çöpe gidiyor. Atıklar artık olmalı… Sık sık ifade ettiğim çözümlerden biri de dikey tarımdır. Her büyük şehir bu konuyu sahiplenmeli. 

Olanaksızlık içinde bir ihtimal daha var. O ihtimal ile büyük kırılmayı önleme şansımız var: Ülkelerin ellerindeki en büyük uzun vadeli yatırımın emeklilik fonları olduğu biliniyor. Dünya genelindeki emeklilik fonlarındaki miktar 56 trilyon doları aşmış durumda. Bu paranın sadece yüzde 3’ü ayrılsa büyük kırılmayı önleyecek bir bütçe bulunmuş olacak. Eğer geleceğimizden emin olamayacaksak, emeklilik fonun yaşamasının ne anlamı olabilir ki. 

Evet, biyoçeşitliliği artırmalıyız, sağlıklı beslenme yollarını bulmalıyız, doğal yaşamı korumalıyız, okyanusları temizlemeliyiz, hayvan ve insan refahına uygun ortamlar sağlamalıyız. Aksi takdirde İklim Krizi sadece havanın ısınmasını, denizlerin yükselmesi sonucunu doğurmayacak, insanlığı en büyük hayal kırıklığı ile de karşı karşıya bırakacak. Ve hiçbir şey eski gibi olmayacak…

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti