İsmini bilmiyor olsanız bile, Simonetta'nın yüzünü çokça görmüşsünüzdür. Rönesans döneminin bazı büyük ressamları için ilham kaynağı olmuştur. Hatta Venüs'ün Doğuşu tablosunun merkezinde, Aşk tanrısı için model olarak bile seçilmiş. Rönesans döneminde herkes onun gibi görünmek istiyormuş. Böylece, herkes onun, sülükler, zehirler ve başka şeyler içeren güzellik rejimini taklit etmiş. Cildinin soluk, beyaz ve güzel olmasını sağlamak için, onun zamanındaki kadınlar kulaklarına sülük koyarlarmış. Sülükler, yüzlerindeki kanı emer ve ölü gibi soluk bir cilde sahip olmalarını sağlarmış. Yaptıkları maskelerden bahsedecek olursak, ekmek kırıntısı, yumurta akı ve sirkeyi karıştırır yüzlerine sürerlermiş. Kaşlarını her daim alıyorlar veya direk yakıyorlarmış. Kadınlar, tüylerini arsenik ve alum denen kimyasal ile temizler ve sonra hepsini altınla zımparalarlarmış. Yoksul kadınlar bu ürünleri bulamadıklarından, saçlarını insan idrarıyla ağartırlarmış.
Kulağa iğrenç geliyor olabilir ama tarihte kadınlar, çok da hoş olmayan bu yöntemlere güzellik için başvurmuşlar.