Biyolojik silahların uzun ve korkunç bir geçmişi vardır. Eski dönemlerde bile, bilim ve teknoloji tam olarak anlaşılmadan önce insanlar biyolojik silahlardan yararlandılar. Gelin bunlar hangi yöntemlermiş inceleyelim.
Biyolojik silahların uzun ve korkunç bir geçmişi vardır. Eski dönemlerde bile, bilim ve teknoloji tam olarak anlaşılmadan önce insanlar biyolojik silahlardan yararlandılar. Gelin bunlar hangi yöntemlermiş inceleyelim.
Bu olayın ana kaynağı Romalı biyografi yazarı Cornelius Nepos'un Seçkin Komutanların Yaşamları adlı eserine dayanıyor.Bu kaynağa göre yeterli konvansiyonel silah kaynağına sahip olmadığını fark eden Hannibal, birliklerine ölümcül zehirli yılanlar toplamalarını emretti.
Nepos'a göre düşmanın Hannabil'in gemilerinden fırlatılan saksıları gördüklerinde ilk tepkisi kahkahaydı. Ancak yılanlar gemilererine geldiklerinde aslında oldukça etkili silahlar oldukları ortaya çıktı. Yılanlar öyle bir dehşete ve kargaşaya neden oldu ki Eumenes'in filosu geri çekildi.
Bu, en yaygın olarak kuyulara madde veya cesetler atılarak yapıldı. Yöntem oldukça etkiliydi çünkü ölümcül hastalıkları ve enfeksiyonları bir düşman bölgesinin etrafına yaymanın hızlı ve kolay bir yolunu sunuyordu.
İtalya'nın Tortona kentinde ilk İtalyan Seferi sırasında çürüyen cesetleri düşmanının kuyularına atmıştır. Daha sonra çürüyen cesetlerden gelen zararlı bakteri ve mikroplar suya karışmıştır ve Barbarossa'nın düşmanları kuyudan içtiğinde çok hastalanıp ölmüşlerdir.
Bu iddia İngiliz tarihçi David A. Quammen'in 'The Chinggis Khan' adlı kitabında yer alan bir teoriye dayanmaktadır. Quammen'e göre, Moğol İmparatorluğu lideri Cengiz Han ve ordusu, kuşatma sırasında salgın hastalıkları kullanarak düşmanlarını etkisiz hale getirmiş olabilirler.
Ancak bu olayın yaşandığına dair kesin bir belge ya da kanıt bulunmuyor.
Hastalığın yayılması ve çok sayıda ölüme neden olması umuduyla yerli kabilelere hastalık bulaşmış battaniyelerin verildiğine dair teoriler bile var.
Örneğin, milis kaptanı William Trent'in günlüğüne göre, İngilizler Yerli Amerikalılara] çiçek hastalığı hastanesinden iki battaniye ve bir mendil verdiler ve bunun istedikleri etkiyle sonuçlanacağını umdular.
Alçak ve bataklık olan ada yeri hastalığa yatkın hale getirmiştir. Aynı zamanda sürekli düşen ve artan su seviyeleri nedeniye hastalıklar da yaygındı. Kanıtlara göre daha önce gerçekleşen bir Fransız seferi sırasında birliklerin yaklaşık yüzde 80'i ateş nedeniyle ölmüştü.
Hatta kaynaklara göre Napolyon “İngilizlere yakında hepsini yutacak olan ateşten başka bir şeyle karşı çıkmamıza gerek yok' demiştir. Hastalığın etkileri yıkıcıydı. Ağustos ayının ilk günlerinde 700 erkekte hastalık vardı, ancak Eylül ayının başlarında 8.000'den fazlası kişi hastalandı. Sonunda hastalığın etkileri onlara o kadar zarar verdi ki İngilizler savaştan vazgeçmek zorunda kaldılar.
Gaza bu ismin verilme nedeni ise kokusunun hardal, sarımsak ve yaban turpu gibi kokmasıydı. Hardal gazı ilk olarak Temmuz 1917'de Belçika'nın Ypres kentinde kullanıldı. Askerler ayaklarının etrafında parıldayan bir bulut gördüklerini söylediler. Ne yazık ki askerler için hardal gazı son derece ölümcül olmuştu çünkü gaz sadece teneffüs yoluyla değil aynı zamanda cilt yoluyla da emilebiliyordu.
Vücudun herhangi bir bölgesi ıslaksa hardal gazının etkileri daha da risk teşkil ediyordu. Bunun nedeni, hidroliz adı verilen kimyasal bir reaksiyonun çok hızlı bir şekilde hardal gazı ile tepkimeye girmesiydi. Gaz ölüme sebep olduğu zamanlar ölümleri hızlı ve acısız olmanın aksine ölmeleri yaklaşık altı haftayı bulabilen oldukça acılı bir süreçti.
Dünya üzerinde sadece ülkemiz topraklarında (Trabzon ve çevresi) bulunan deli bal da biyolojik silah kullanımının ilk örneklerindendir. Hatta ilk örnektir. MÖ 401'de Atinalı tarihçi ve ordu komutanı Xenephon tanımlamıştır.