Beşiktaş’ın sezon boyunca istikrarsız sonuçlar almasının arkasında iki temel faktör olduğuna inanıyorum.
1) İç Saha Baskısı ve Taraftarın Haklı Sabırsızlığı
Sezon başında alınan kötü sonuçlar ve beklentilerin karşılanmaması, taraftarın haklı olarak sabrını yitirmesine neden oldu. Taraftar, hatalara karşı çok hızlı reaksiyon veriyor; takımı ve oyuncuları protesto ediyor. Bu durum futbolcular üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor.
Bu baskı özellikle iç sahada oynanan maçlarda daha belirgin hissediliyor. Futbolcular hata yapmaktan korktukları için sorumluluk almıyor, riske girmiyor; hatta şut atmaktan bile kaçınıyorlar. Deplasman maçlarında ise bu baskıyı hissetmedikleri için çok daha rahat oynuyorlar.
Dünkü Fenerbahçe maçı iç sahada oynansaydı aynı başarı elde edilir miydi? Açıkçası ben bundan pek emin değilim.
2) Hakem Kararları: Hata mı, Kasıt mı?
İkinci ve belki de daha önemli faktör, hakemlerin Beşiktaş aleyhine verdiği kararlar. Artık bu kararları “hatalı” olarak nitelendiremiyorum. Bu durum hata sınırını aşmış, kasıt boyutuna ulaşmıştır.
Beşiktaş, neredeyse her branşta hakem “hatalarıyla” karşı karşıya kalıyor.
Basketbol takımının başantrenörü Dušan Alimpijević’in şu sözleri bu durumu çok net özetliyor:
“İki sene önce ‘Dušan evine dön’ diye tweet atan birinin oğlunun Beşiktaş maçını yönetmesini anlamıyorum. Maçı tekrar izleyin, neler yaptığını görün. Kazanmasak bahane üretiyor diyeceklerdi.”
Üstelik yayıncı kuruluş bu açıklamaları bile çevirmemeyi tercih etti.
Fenerbahçe maçından sonra röportaja çıkan futbolcuların ortak söylemi, hakem hatalarının ve hakemlerin Beşiktaşlı oyunculara karşı sert tutumunun psikolojilerini bozduğu yönündeydi. Son derece haklılar.
Futbolcular, sahaya çıktıkları andan itibaren hakemin niyetini çok çabuk anlar. Kararların hatadan öte kasıtlı olduğunu hissettikleri anda moralleri çöker.
Bir yandan “Ne yapsak kazanamayacağız” duygusu, diğer yandan “Yanlış bir şey yapıp atılmayayım” korkusu, futbolcunun tüm performansını aşağı çeker.
Fenerbahçe maçında verilen ve verilmeyen penaltılara bakalım. Artık her çekme, her itme faul olarak değerlendirilmiyor. Çekmenin ve itmenin şiddetine bakılıyor. Ayağa basmada bile şiddet kriteri esas alınıyor.
Abraham’ın çekme şiddeti ile Orkun’un itilme şiddeti arasında gerçekten bir fark var mı? Ama biri penaltı, diğeri değil.