Tanrı Olduğu Zannedilen 9 Gerçek İnsan

9. Bilgi Tanrısı Sugawara no Michizane

Hayat gerçekten tesadüflerle dolu. 9. yüzyılda Sugowara no Michizane Japonya'da işiyle gücüyle uğraşan, saygın bir Japon bürokratı olarak yaşıyordu. Çin Edebiyatı konusundaki uzmanlığı ve Çince yazdığı şiirlerdeki ustalığı ile saygı duyulan bir edebiyatçıydı. Geceleri yatağa yattığı zaman yazdığı şiirlerle ölümsüzlüğe kavuşacağını düşünmek için her hakkı vardı.

Olaylar onun hayal bile edemeyeceği bir şekilde gelişti.

901 yılında yaşanan bir saray skandalı sırasında Michizane kraliyete karşı komplo kurmakla suçlandı. O devirler  'darbeci', 'Houstun merkezli Zello örgütlenmesinin yerli ajanı', 'OTPOR muhibi' gibi suçlamalar pek revaçta olmadığı ve 'hanedana ihanet' gibi daha sade suçlamalarla insanlar itham edildiği için bu suçunun cezası da uzak bir bölgeye sürülmek oldu. 2 yıl sonra utanç içerisinde öldü.

Hikayenin böyle bitmesi gerekirdi. Ancak kader Michizane için farklı bir yol belirlemişti.

Ölümünden kısa süre sonra Kyoto'da bulunan saray mukimlerinin başına korkunç kazalar gelmeye başladı. Kazalar gittikçe ölümcül olmaya başlarken, halk da Michizane'nin mezarından kalkarak kendisine kötülük yapanlardan öc aldığını düşünmeye başlıyordu. Bu inanç saraya da sirayet etti. Başlarına gelenlerden korkan ve Michizane'ye büyük bir haksızlık yaptığına inanmaya başlayan hanedan bir af yayınladı, Michizane'nin yakınlarına haklarını geri verdi ve kendisini 'Tenman Tenjin' yani 'Bilgi Tanrısı' olarak ilan etti. Şaşırtıcı bir şekilde bu ilandan sonra kazalar da bir son buldu ve Michizane Japon Tanrıları arasında hala süren yerini aldı.

8. Kargo Tanrısı John Frum

Eğer İkinci Dünya Savaşı gibi bir savaşın Pasifik Okyanusu gibi devasa ölçeğe sahip bir bölümünde varlık yokluk mücadelesi veriyorsanız en ufak ada bile çok kıymetli oluyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya savaş süresince birbirlerinin inisiyatif aralıklarını kırmak, topraklarını korumak ve düşmana stratejik üstünlük sağlamak için daha önce hiç gitmedikleri toprak parçalarına gidiyor, buralara yerleşiyor ve daha sonra başka bir noktaya sıçrıyordu.

Yerliler içinse bu manzara gerçekten tanrısal bir şeydi. Silahlar, makinalar, uçaklar, gemiler ve birden bire gökyüzünden yağan kargolar farklı renkteki adamlar tarafından cennetten getirilen büyük hediyelere dönüşmüştü. Kısa zaman içinde yerlilere hediye edilen kargolar nedeniyle yerliler arasında dini kültler oluşmaya başladı.

Bunlar arasında en uzun süreni John Frum'a ait. Kendisinin gerçek adının John Frum olup olmadığı da tartışma konusu ancak yerliler kendisine bu adla tapınmaktalar. Vanatu bölgesindeki Tanna adasına giden bu Amerikan bahriyelisi anlaşıldığı kadarıyla yerlilere bayağı büyük bir kargo hediye etmiş. İçinden yiyeceklerle Coca Cola'lar çıkan bu kargo yerlileri o kadar etkilemiş ki bugün hala kendisine tapınılıyor ve Tanna halkı büyük kurtarıcısı John Frum'un adaya bir kez daha elinde Coca Cola'larla gelip Tanna halkını kurtaracağı günü bekliyor.

7. Milli Tanrı Jose Rizal

19. yüzyılda İspanya'nın sömürgesi olan Filipinler'de zor zamanlar yaşanıyordu. İspanyolların zalim yönetimi Filipin halkının büyük acılar çekmesine neden oluyor, bağımsızlık isteyen Filipinlilerse ağır yaptırımlarla karşı karşıya kalıyordu. Dr. Jose Rizal, çağdaş görüşlere hakim, aydınlanmacı bir düşünür olarak bu sahnenin ortasında yükseldi.

Filipin halkının kendi ulusal varlığının tanınmasını ve bağımsız bir ulus olarak insanlık ailesi içerisinde yerini almasını talep eden Rizal, yazdığı romanlar ve şiirlerle Filipin halkına da farklı bir umut ve güç veriyordu. İspanyol sömürgecilerini Filipin'e yerleşen bir kansere benzeten Rizal Filipin'in kurtuluş için mücadele etmesini telkin ediyordu.

Her ne kadar şiddet dışı yöntemleri benimseyen bir politik aktivist olsa da bu durum İspanyolların tahammül sınırlarını çok çabuk aştı. 1896 yılında Rizal bir manga asker tarafından kurşuna dizilerek öldürüldü. Vefatı Filipin Devrimini ateşledi.

Rizalistas'a göreyse öldürülen Dr. Jose Rizal değil onun sadece ruhani bir görüntüsünden ibaretti. İnançlarına göre Jose Rizal Makiling Dağı'nda ölümsüz kutsal bir ruh olarak yaşamını sürdürüyor ve Filipinlileri korumaya devam ediyordu.

Son zamanlarda müritleri azalmış olsa da sadece 30 yıl önce Filipinlerde 100.000'den fazla Rizalistas vardı ve tanrı Jose Rizal'e tapınmaktaydı.

6. Kötülük Tanrısı John Nicholson

İngiltere'nin Hindistan Sömürgesi'nin Rawalpandi Vilayeti'nin yöneticisi John Nicholson hayatta karşı karşıya gelmek istemeyeceğiniz, evinize gelse değil salona buyur etmek odunla, bıçakla kovalayacağınız bir insan evladıydı. Kötülüğü o kadar malum ve matuftu ki, kendisini yolda görenler yollarını değiştiriyor, çevresindeki İngilizler bile yaka silkiyordu.

Bir hırsızın başını bizzat kesip, kafatasını masasında süs yapan, bir çocuğu sadece önünde yürüyor diye döverek öldüren bu şahıs, kendisine Tanrı tarafından Hintlileri ve Afganları öldürme görevi verildiğine inanmaktaydı. Bu inancında o kadar aşırıya kaçmıştı ki, bazı mağdurları da gerçekten bu adama Tanrıların bir görev verdiğine inanmaya başladı.

30 yaşına geldiğinde kendi etrafında Nikal Seyn adıyla bir kült kuruldu. Kültün takipçileri kendisinin Vişnu'nun enkarnesi olduğuna iman ediyor ve şahsına tapınıyordu. Kültün müritleri de Nicholson'ın belasından uzak kalmayı başaramadı. İnançlarını sessiz bir şekilde yaşamayı kabul etmeyenler halkın önünde kırbaçlandılar. 1857 yılında Nicholson öldükten çok sonra bile bölgede hala Nicholson'a tapanların olduğunu bilmekse Stockholm Sendromu'nun derin boyutları hakkında hepimizi düşüncelere gark ediyor.

5. Savaş Tanrısı Guan Yu

Bazen tanrı olmanın yolu çok iyi bir öykücünün yazdıklarından geçiyor. 14. yüzyılda Çin'de yaşayan Lou Guanzhong tam olarak böyle bir yazardı. Çin edebiyatının 4 büyük romanından biri sayılan 120 bölümlük 800.000 kelimelik 'Üç Krallığın Hikayesi' kitabında 1000'den fazla kahraman bulunuyordu. Sadece ikisi popüler hafızada ölümsüzlüğe ulaştı, Robin Hood gibi bir figür olan Guan Yu ve kötü büyücü Cao Cao. İkisi de gerçekten yaşamış insanlardı ancak kitabın etkisi o kadar büyük oldu ki, Çin halkı bu iki karakterin tanrısal varlıklar olduğuna inanmaya başladı. 16. yüzyılda gelindiğinde Ming Hanedanından İmparator Wanli de bu görüşü paylaşacak ve Guan Yu'yu savaş tanrısı ilan ederek Çin'de kendisine adanan binlerce tapınak kurduracaktı..

Cao Cao ise bu iltifata layik görülmedi. Kitapta kötü ve güvenilmez bir insan olarak tanıtıldığı için Çin kültüründe kara büyü sahibi bir büyücü olarak kabul edilmeye başlandı. Bugün kendisi bir tür şeytan - cin olarak anılıyor ve kendisinden korkulmaya devam ediliyor.

4. Şifa Tanrısı İmhotep

Adı 'barışla gelen ve barış getiren' anlamına geliyor. Milattan önce 2650 yılında doğdu. Tarihçilere göre ilk mimar, mühendis ve tabip sayılabilir. Mısır Kralı'nın Vekili, Doktor, Yukarı Mısır'da Kraldan Sonra Gelen İlk Kişi, Büyük Saray'ın İdarecisi, Heliopolis'in Başrahibi, İnşa Eden, Baş Marangoz ve Baş Heykeltraş sıfatlarından bazıları. Şayet 'hayatı dolu dolu geçirmek' diye bir şey varsa şüphesiz İmhotep bunun ne manaya geldiğini hepimizden çok daha iyi biliyordu. Sakkara'da bulunan Basamaklı Piramit'in ilk mimarı olduğu gibi bir binayı ayakta tutmak için kolon kullanan ilk insan olduğu da söyleniyor. Bir çok hastalığı inceledi, bitkilerden ilaçlar yaparak insanların kullanmasını sağladı. Bazı buluşları Mısırlılar için gerçekten büyülü kabul ediliyordu. Öldükten sonra Mısır halkı kendisini bir Tanrı olarak kabul etti.

Ancak İmhotep'i bir tanrı olarak kabul eden sadece Mısırlılar değildi. Yunanlılar tarafından Sağlık Tanrısı Asklepios'un bir yüzü olarak kabul edilmesinin yanı sıra erken dönem Hristiyanlar da İmhotep'i İsa'nın bir görünümü olarak kabul ederek tapmaya başladılar. Bu inanış daha sonra yok olsa da İmhotep'in yüzyıllara hakim olan etkisini anlamak açısından zihin açıcı olduğuna kuşku yok.

3. Yoksulların Azizesi Eva Peron

Yaşarken 'Arjantin'in annesi' diye anılıyordu. Resmi sıfatı 'Milletin ruhani lideri.' Meme kanseri yüzünden 33 gibi çok genç bir yaşta hayatını kaybetti. Ölümünden 1 hafta sonra Arjantin'in bütün büyük sendikaları Vatikan'a bir mektup yollayarak kendisini 'aziz' ilan etmesini talep ediyor, binlerce aile ise kendisi anısına mihraplar açıyor,  bazılarıysa Eva Peron'un gerçekten mucizeler yarattığına inanıyor ve bu hikayeler dilden dile dolaşıyordu.

Askeri rejimlerin tüm baskılarına ve Peronizme karşı açılan savaşa karşın bugün de Buenos Aires'in kenar mahallelerinde Eva Peron'a adanmış ömürlere sahip yüzlerce insan var. Ülkenin her tarafında mihrapları duruyor ve 'Yoksulların Kabul Edilmemiş Azize'si olarak anılıyor, tanrısal bir varlık olarak kabul ediliyor.

2. Hawai Tanrısı George Washington

Amerika'nın kurucu babalarından olan Washington, ülkesinde hala büyük bir saygı ve hürmetle anılıyor hatta diğer kurucu babaların da önünde neredeyse yarı tanrı statüsünde bir mertebeye ulaştığı bile söylenebilir. Ancak dünyada bir yerde -Hawai'de- George Washington'a gerçekten tapınılıyor.

Yıllar boyunca Hawai Japonya'dan bir çok göç aldı. Gelen göçmenler kendileriyle birlikte kültürlerini ve Şinto dinini de bölgeye taşıdılar. Ancak Hawai Şintoizm'i Japonya'dakinden biraz farklı. Kendisine ait bir panteonu ve tanrıları var. Onlardan biri de George Washington. Bugün Hawai'de Amerika'nın ilk Başkanı'na adanmış mihraplar var ve bazıları ABD Bayrağı ile süslenmiş durumda. Üstelik bunun ABD hükümetiyle de bir alakası yok, George Washington'ı sembolize eden dini bir simge olarak kullanılıyor. 

(Bkz: Şinto Ansiklopedisi)

1. Dağ Tanrısı Prens Philip

Yunanistan ve Danimarka Prensi Andrew'in oğlu, Kraliçe II. Elizabeth'in kocası, Galler Prensi Charles'in babası, Edinburgh Dükü Prens Philip 1960 yılında Vanatulu yerlilerin dikkatini çekti. Bölgede bulunan yerel koloni yetkililerinin resimlerini asması ve anlattıkları Vanatu inancındaki Dağ Tanrısı ile bire bir aynıydı. Hikayeye göre beyaz tenli Dağ Tanrısı uzak diyarlarda yaşayan güçlü bir kadınla evlenecekti. 1960 yılında da Kraliçe II. Elizabeth'den daha güçlü bir kadın bulmak zaten mümkün değildi.

1974 yılında inanış gerçekten de büyük bir hızla yayılmaya başlayınca durum Prens Philip'in dikkatini çekti. Nazik de bir insan olduğu için kendisinin 'müritlerine' hediyeler göndermeye başladı. İmzalı fotoğraflar ve diğer hediyelerin yanı sıra Channel 4 için hazırlanan bir belgesel münasebetiyle kendisine tapınanlarla da bir araya gelerek buluştu. Bu bakımdan Vanatuluların şanslı olduğunu da söylemek gerek, dünyada inandığı tanrıdan imzalı resim alan kaç kişi vardır?

Bugün bu fotoğraflar ve gönderdiği diğer hediyeler bölgede çok kıymetli birer eşya olarak el üstünde tutuluyor. Müritleri kendisinin adaya bir kez daha geri döneceğine inansa da bu kehanet henüz gerçekleşmedi, Philip bir tanrı olarak değil ama bir Prens olarak Birleşik Krallık'ta hizmetlerine devam ediyor.

Popüler İçerikler

Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Domuz Eti Skandalıyla Gündeme Gelmişti: Köfteci Yusuf Yeni Bir Sektöre Giriş Yapıyor!
Göç İdaresi Başkanlığı Duyurdu: Türkiye'deki Suriyeli Sayısı Açıklandı