Nasıl ki içindekini tutmayı sağlayacak bir dibi olmayan kovaya ne kadar su koyarsanız koyun fark etmez, bu kişi de zihninin boşluklarından akıp gideceği için kendine yer ayıramaz.
Nasıl ki içindekini tutmayı sağlayacak bir dibi olmayan kovaya ne kadar su koyarsanız koyun fark etmez, bu kişi de zihninin boşluklarından akıp gideceği için kendine yer ayıramaz.
Birçok insan bunu yapıyor, neredeyse yaşam tarzı haline gelmiş durumda bu davranış. Her an çalışmak için aralık bulmak ve bunu çalışmanın gerekli olmadığı zamanlarda bile yapmak, iş söz konusu değilse meşguliyet hissi yaratacak bir şeylerle o anı strese boğmak çok da uzak davranışlar değil.
Yaşananları 'meşguliyet sendromu' diye adlandırmayı denesek nasıl olur? Bu sendrom iş hayatının sosyal hayatı baskıladığı son 50 yılın mahsulü gibi görünse de en az 2000 yıldır tartışılıyor. Nasıl bu kadar net bir tarih verdiğimizi merak ediyorsanız Antik Roma'ya doğru kısa bir gezinti yapalım.
Seneca meşguliyetin bizim zaman algımızı parçaladığından bahseder. Hatta çarpıcı bir tespiti vardır, ona göre belki hepimiz birbirine yakın zamanlarda bu hayta sahnesinde rol alıyoruz ancak meşgul insanların yaşamı en kısa yaşam. Bunu desteklemek için eski filozoflardan Fabianus'un sözlerini çağırıyor.
'Düşman birliğini küçük yaralar açarak değil, adamakıllı saldırarak püskürtmeliyiz. Tutkularla ilgili içi boş sözler etmeyi savunmuyorum, tutkularla alay edilmeli, onlar kökten yok edilmeli.'
Burada Seneca'nın alıntılamak istediği fikir insanların bir tutku peşinde giderek en değerli sermayeleri, zamanlarını çarçur etmelerini engellemek.
Biraz daha somutlaştıralım.
Ancak o bu üç dönemin heybesine farklı şeyler dolduruyor. Şimdiki zaman kısa, gelecek zaman şüpheli ve geçmiş zaman ise kesindir. Talih denilen şey geçmiş zaman üzerindeki kontrolünü kaybettiği için geçmişi geri getiremeyiz. Meşgul insanlar işte bu geçmişi kaybetmiştir, geçmişte yaşananları geri getirme çabası şöyle dursun onlara dönüp bakacak zamanları bile yoktur.
Meşguliyet sendromuna kapılmış insanlar geçmişi hatırlamak boşa geçen zamanları hatırlamakla eş tutar ve geçmişte olanları tekrar düşünme cesaretine sahip değildir. Zaten meşgul olmanın özelliği, sürekli yanılmayan bir muhakemeyle bir şeylerin peşinden sabırsızca gitmek iken geçmişin burada pek yeri de yoktur.
Böyle bir sendromun içindeki kişi hırsla arzulayan, açgözlülükle çabalayan birine dönüştüğünden geçmişinden korkmasına da şaşırmayız.
Geçmiş ise istediğiniz zaman karşınıza alıp konuşabileceğiniz, inceleyip neyi yanlış neyi doğru yaptığınızı tartabileceğiniz bir kara kitaptır. Meşgul insanlar bu kitabı asla okuyamaz. Kendini huzurlu hissetmediği için huzurlu ve güvende hisseden insanların zihnini sürekli tartması, meşgul insanlar için mümkün değildir. Geriye dönemezler, şimdiye saplanmışlardır.
Nasıl ki içindekini tutmayı sağlayacak bir dibi olmayan kovaya ne kadar su koyarsanız koyun fark etmez, bu kişi de zihninin boşluklarından akıp gideceği için kendine yer ayıramaz. Başkasına da zaman veremez.
Ancak... Şimdiki zaman çok kısadır. Hatta öyle kısadır ki hiç yokmuş gibi görünür, sürekli hareket halindedir, akar ve hızla geçip gider...
Çünkü onların hareketliliği kontrol de edilemez.
Meşgul insanlar için sadece yakalanamayacak kadar kısa olan şimdiki zaman önemlidir lakin onu da oradan oraya savruldukları için yakalayamazlar, kaybederler.
Doğruyu söylemek gerekirse düşünür Seneca, Yaşamın Kısalığı Üzerine adlı eserinde söylediklerinde haklı. Şimdiki zamana sıkışmaya çalışırken bir anda kendimizi boşlukta bulmamak için hırslarımızı yüklediğimiz o heybeyi bazen indirip soluklanmak gerek.
Ders çalışmam gerekirken onedioda takılan ben :/
Mis gibi içerik olmuş editör eline sağlık.