Soyut Resmi Daha İyi Anlamak için Temsil Ettiği Değerleri Kavrayabilmek

Önceki yazımda soyut resimdeki temsil sorunundan bahsederek bitirmiştim. Soyut resimde biçimler, yani form, çizgi ve renk kombinasyonları aslını temsil etmez. Ne biçimlerin ne de renklerin var kabul edilen metafizik ya da tinsel gerçekliklerle temsilden başka hiçbir ilgileri yoktur. Bu girişten sonra şimdi temsiliyet konusuna başlıyayım.

Bilindiği gibi temsil, dilsel yapıyla ilgili bir konudur. Çok kısa olarak söylersek; nesnesi olan veya yalnızca hislerle algılanan ve var kabul edilen şeylere her toplum kendi dilinde bir isim verir ve onu tanımlayan bilgilerden kavramlar oluşturur. Böylece oluşturulan kavram ve isimler o şeylerin sembolüdür ve onları temsil eder. Örneğin Aslan sözcüğünü vereyim. Aslan yırtıcı bir hayvandır ve adı da resmi de aslını yani Aslan’ı temsil eder. Ancak temsil, aynı zamanda bir şeyi simgeleyerek, sembolleştirerek, başka bir şeyin, anlamın yerini tutmak için de kullanılır. Örneğin Aslan sözcüğü aynı zamanda kuvveti, gücü temsil eder; benzer şekilde zeytin dalı, barışı, terazinin de adaleti temsil etmesi gibidir.

Temsilin sanattaki durumuna gelince, kolay örnek olması için geometrik şekillerden devam edeyim.

Herkes üçgen ve karenin geometrik şekiller olduğunu bilir, nerede görse tanır. Ancak tıpkı aslan örneğinde olduğu gibi, soyut resimdeki üçgenler kareler, bilinen geometrik şekiller olsa bile kendilerini temsil etmezler. Zira onlar artık sanatçının zihninde oluşan fikir, duygu, düşünce, tinsel (metafizik) gibi soyut şeyleri, özneleri temsil ederler. Onun için soyut eserdeki biçim, desen ve renkler hangi kombinasyonlarda olursa olsunlar tümü soyut öznelerle temsilden başka bir ilgisi yoktur. Çünkü onlara verilen temsiliyet sanatçı tarafından yüklenmiştir. Form çizgi renk ne olursa olsun onlar artık sanatçının tasarlayıp temsil yüklediği sonuçlardır. Yani içerik bilinçli olarak tasarlanmışlardır.

Tabi bilinçli tasarımı reddeden, konusu bilinç dışına, bilinçaltına dayanan, temsil sorunu olmayan “Soyut Dışa Vurum” ve benzeri ekoller de var. Onlara sonra değineceğim.

Şimdi bilinçli tasarlanmış ve yine renk form çizgi gibi benzer şekilleri kullanıp ancak onların herhangi bir şeyi temsil etmediğini belirten, reddeden soyut resimle devam edeyim. Zira bu ekolde duayen sanatçıların argümanları ve çalışmaları da vardır. Önceki yazımda Sayın İsmail Tunalı’nın kitabından Picasso gibi duayen sanatçıların argümanlarından bahsetmiştim.

Kısaca şöyleydi; “soyut resim yeni bir dünya yaratmaktır.” Bu cümlede argüman şudur, resimdeki formlar, çizgiler ve renkler, biçim olarak ordadırlar. Neye benzetilirse benzetilsin, evrende var olarak bildiğimiz hiçbir şeyin resmi değildir, hiçbir nesneyi temsil etmez. Kendi ne ise ne görünüyorsa sadece biçim olarak öyledir, başka bir şey değildir şeklindedir.

Önce şu önemli hususu belirteyim. Sanatın zemini tümüyle insanın iletişim ve de dil özelliğiyle bağlantılı bir uğraştır. Dolayısıyla hiçbir şeyi temsil etmez sadece biçim olarak öyledir gibi yorumların geçekliği yoktur. Ayrıca sanat ve dil bilimi dışında nörobilimsel sorunlar da vardır.

Düşünsenize izleyiciye biçim olarak bir otomobile çok benzer bir resmi gösterip, bu hiçbir şeyin resmi değildir, hiçbir şeyi temsil etmez, biçim ne ise odur derseniz ne olur? Tabi ki, izleyiciyi şaşırabilir ama zihni etkilenmeyecektir. Çünkü eğer görülen imaja bir açıklama, içerik koymuyorsanız, bir temsiliyet vermiyorsanız, izleyicinin zihninde o imaj her ne ise onu temsil eder. Yani bir otomobil resmidir. Bu değişmez, değiştirilemez. Zira insan zihninde biçim olarak her şeyin bir gösterileni bir kavramı vardır. Siz ne derseniz deyin, o kayıtlı anlamlardan birini yükleyerek asli anlamı ne ise, ona geri döner.

Bunun daha iyi anlaşılması için başka bir güzel sanat dalı olan edebiyattan örnek vereyim.

Diyelim ki bir yazar rastgele harflerle, rastgele oluşturduğu kelimelerle bir metin yazsın ve “bu bir soyut yazıdır, kendinden başka hiçbir sözcüğü, harfi ve de var olan hiçbir anlamı temsil etmez. Dil dışı tamamen kendine özgü bir metin oluşturdum”. diye açıklasa ne düşünülür? Muhtemelen önce yazarın akıl sağlığından şüphelenilir ya da gülümsenir geçilir, ciddiye alınmaz, öyle değil mi?

Zira kelimeler, harfler; iletişim için tasarlanmış dilsel ögelerdir. Ve konuşulan dildeki düzene uygun sıralanırlarsa anlam ifade ederler. Onun için rasgele sıralanmış harfleri tanırsınız ama anlamlandıramazsınız.

Görüldüğü gibi “soyut resim kendinden başka hiçbir şeyi temsil etmez” ifadesi yalnızca onu iddia eden sanatçısıyla sınırlı kalmaktadır. Sonuç olarak, önceki yazımda da belirttiğim gibi bu tür soyut resimler bu durumuyla duvar süsü objesi veya grafik, güncel adıyla dekoratif bir yapının ötesine geçemez.

Aynı durum az bir farkla bir duyguyu düşünceyi fikri bilinçli olarak tasarlanmış bazı soyut resimler için de geçerlidir. Bu tür resimlerde renk çizgi form gibi yapılarındaki benzerlikler temsil sorunu yaratmaktadır. Bu konuya önceki bölümde değinmiş, sanatçının zihni farklıysa eserlerdeki görseller ne kadar aynı olursa olsun anlam farklıdır diye açıklamıştım. Dolayısıyla izleyici anlamakta zorlanmaktadır. Şimdi kısaca soyut resimde benzerlik sorunu değineyim

Bunun iyi anlaşması için yukarıda verdiğim harfler benzetmesine tekrar dönelim. Zira harfler benzetmesi günümüz soyut resmin durumunu çok güzel açıklıyor. Aynı zamanda izleyicinin eseri anlayamamasının nedeni için de iyi bir benzetmedir.

Yukarıda da dediğim gibi harfler, konuşulan dildeki düzene, dilsel yapıya uygun sıralanırlarsa anlaşılır. Onun için rasgele sıralanmış harfleri tanırsınız ama anlamlandıramazsınız. Onlar sadece harflerdir. Bu gerçekten yola çıkarsak aynı harfleri tanıdığımız gibi soyut resimdeki şekilleri ister geometrik ister başka şekilleri olsun, neye benzerse benzesin hepsini tanırız. Neden orda olduklarını, neyi temsil ettiklerini bilmesek bile tanırız.

Öyleyse sorun nedir? Neden bilinçli tasarlanmış soyut resimleri de anlamayız? Bunun cevabı basittir.

Tıpkı harfler örneğindeki gibidir. Biz dilimizi yazarken Latin harfleri kullanırız. Bu harfleri kullanan birçok dil vardır. Eğer bu harfler bilmediğiniz bir dilde ise, örneğin Almanca veya Fransızca bilmiyorsanız bu dillerdeki yazılarda harfleri tanırsınız, bilirsiniz ama anlamazsınız. Sorun, bu harflerin bilmediğiniz bir dilde yazılmasıyla ilgilidir. Tabi, şimdi burada sanatçının kullandığı dil sorusu önümüze geliyor

Sanatta dil, sanatçının üslubu yani renk ve formlardan oluşmuş bir dildir. Bu dil, ya sanatçının kendi yargıları ve hayat görüşleri doğrultusundaki düşüncelerini aktarmak için yine kendisi tarafından oluşturulmuş bir aktarım dilidir. Ya da adına ekol denilen kendisinden önce oluşturulmuş bir aktarım diline uygun çalışmıştır. Dolayısıyla eserlerdeki görsel unsurlar, birbirine veya başka bir sanatçıya ya da sanat dışı görsellere benzeyebilir. Bunun önemi yoktur. Önemli olan eserdeki görselin bir dili temsil ediyor, bir şey ifade ediyor olmasıdır. Böyle olduğunda izleyici anlamasa da tıpkı bilmediği yabancı dildeki bir yazı gibi anlamlı olduğunu ve o dili bilen birisi tarafından açıklanabilir olduğuna güvenebilmelidir.

Dediğim gibi bu, içeriği bilinçli tasarlanmış olan sanat eserleri için geçerlidir. Onun için bu tür resimlerin karşısında boşu boşuna anlayamama stresine girmeyin, sadece anlamadığınız bir dilde yazılmış bir metin olarak görün o kadar.

Daha açık bir ifadeyle bu tür resimler bulmacaya benzer sanatçının tarzına göre ipuçları vardır. Bu da demektir ki, sanatçıyı nasıl bir zihne sahip olduğunu biliyorsanız bu ipuçlarını görürsünüz. Sanatçının zihniyle ilgili hiçbir bilginiz yoksa bu ipuçlarını da anlamama ihtimaliniz yüksektir. Dahası sizin için ipucu olmayan bulmacadır. O zaman böyle bir sergiye gittiğinizde ne yapacaksınız? Çok basit, hiç çekinmeden, komplekse girmeden bir çocuk gibi sanatçıya tek tek sorun. Bilinçli tasarlanmış bir eserse, yani bulmacaysa, çözümü sanatçının zihninde hazırdır demektir. Size büyük bir keyifle açıklayacaktır. Yok açıklamıyor “ne görüyorsanız o, içimden öyle geldi” diyorsa içiniz daha da rahat olsun. Çünkü o bir çözülecek bulmaca yani şeyler anlatan sanat eseri değildir, boşuna çözmeye, anlamaya uğraşmayın. Muhtemelen ellili yıllarda Amerika’da ortaya çıkan “soyut dışa vurum” (Abstact Expression) ve benzeri veya yaygın adıyla dekoratif soyut tarzda bir çalışmadır. Bu tarz genellikle bilinçaltına yani psikanalize dayandırılan bir çalışmadır. Ancak gelin görün ki o zamanki teorilerin birçoğu günümüz biliminde artık geçerliliğini yitirmiştir ya da zemini kaygan hale gelmiştir.

Her neyse şimdi sıkı durun, hemen hiç bahsedilmiyor ama bu tarzdaki soyut resimler aslında gidip gören herkesin anladığı, anlayacağı resimlerdir. Eğer dikkatle incelerseniz bu tarzın arkasına koyulan psikanalitik teoriler, dayanaklar ve pratikler, izleyen her bireyin anlayacağı yapıtlar olarak ortaya çıkmıştır. Amiyane bir tabirle anlamayan yoktur, olmaz.

Şimdi “hayda” diye itirazınızı duyar gibiyim. Çünkü hala bu tür resimleri hemen hiç anlamadığınızı düşüyorsunuz. Elbette öyle ama olaya yanlış açıdan ve yanlış gözlükle bakıyorsunuz da ondan anlamıyorsunuz. Merak etmeyin gelecek bölümlerde tüm bu soyutluklar adım adım somutlaşacak ve kafanızda berraklaşıp anlaşılır hale gelecektir.

Instagram

X

Facebook

Linkedln

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Kızılcık Şerbeti'nde Yeni Doğmuş Bebeğin Başının Örtülmesi Tepki Topladı
İş Kadını Olan Eski Eşinden Aldığı Nafakayla Düğün Yapan Damat, Düğünden Sonra Nafaka İstemeye Devam Etti