Bir dizi veyahut filmin başarıya ulaşmasında senaryosu kadar müzikleri de önem taşıyor. Nihayetinde izleyiciyi yapıma bağlayacak şeyler bir bütünü oluşturuyor. Bundan dolayı seyircinin duygu geçişlerine eşlik eden ve hissiyatı kuvvetlendiren parçaların da bu noktada ustalıkla kullanılması önemli.
Bu yazımızda başarısını, biraz da müzik seçimlerine borçlu olan yapımları inceliyoruz.
Hollywood ürünü bir film olan Pearl Harbor; en büyük hayalleri, göklerde süzülmek olan iki çocukluk arkadaşı Rafe ve Danny'nin hikayesini ele alıyor. İkili, hayallerinin peşinden giderek Hava Kuvvetleri'ne katılıyor ve nihayetinde pilot oluyor. Bu evrede hayat, Rafe'in yüzüne ikinci kez gülüyor ve Rafe, donanma hemşiresiyle tanışıyor. Mutluluğu ne yazık ki çok uzun sürmüyor. Gönüllü pilot vasfıyla İngiltere'ye gidiyor. O, İngiltere'de görevini icra ederken geride bıraktığı Evelyn ve Danny'nin görev yerleri değişiyor ve Pearl Harbor'a tayin oluyorlar. Burada birbirlerinden başka kimseleri olmadığı için yakınlaşıyorlar ve Evelyn, Danny'e âşık oluyor. Amerika'nın sınırda düşmanlarıyla verdiği mücadele sırasında Evelyn de vicdanıyla bir başka mücadelenin içinde buluyor kendini.
Başarılı besteci Hans Zimmer, İkinci Dünya Savaşı'nı farklı bir perspektiften sunan Pearl Harbor'a müzikleriyle damga vuruyor.
Dahiyane yönetmen Darren Aronofsky'nin ikinci uzun metrajı Requiem for a Dream, aynı isimli romanın bir uyarlaması. Pek çok ünlü ismi ağırlayan bu muazzam yapım, sayısız ödüle de ev sahipliği yapıyor. Kitaptaki öykü kadar film de aynı ölçüde içimizi yakıyor. Dram türünün başyapıtlarından olan Requiem for a Dream, dört bağımlının hikayesi ekseninde dönüyor. Zamanla bütün benliğini kaybeden bu dört kişinin hayatlarındaki tüm evreler, ince ince işleniyor.
Müzikleriyle bu efsane yapımı zirveye çıkaran Clint Mansell ise bizce tüm övgüleri hak ediyor.
Yönetmen koltuğunda Ridley Scott'un oturduğu, Russell Crowe ve Joaquin Phoenix'in başrolleri paylaştığı bu yapım, ekranları kasıp kavuruyor. General Maximus’un başarılarını hazmedemeyen tahtın varisi Commodus, haince bir planla general ile ailesini öldürtüyor. Bu hengameden canını zor kurtaran generalin çilesi ise asla bitmiyor. Bir gladyatör olarak yetiştirilmek için köle vasfıyla arenaya gönderiliyor. Eğitimlerin sonunda muazzam bir gladyatör olan Maximus, yıllar önce yarım kalan hesaplaşmayı tamamlamak için Roma'ya dönüyor.
Her sahnesi, heyecan dolu olan Gladiator'ün muazzam müziklerini, Hans Zimmer ile Lisa Gerrad üstleniyor.
The Pianist, Yahudiler'in 2. Dünya Savaşı yıllarında yaşadıklarını anlatan onlarca film arasından akla ilk gelenlerden biri. Wladyslaw Szpilman'ın hikayesinden esinlenerek kurgulanan bu film, savaşın vahşetini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Nefrete dayalı bir ideoloji uğruna insanların vatanlarından olduğu bu gerçeklik, Chopin'in sonatlarıyla da izleyicide büyük bir duygu yoğunluğu yaratıyor.
Don Davis ve Graeme Revell'e ait müzikleriyle bir nesli kendine hayran bırakan film, Neo'nun dünyayı keşfetmesi merkezinde ilerliyor. Aslında bir yazılımcı olan Neo, geceleri keşfe çıkıyor ve dünyanın bir simülasyondan ibaret olduğunun farkına varıyor. Teknolojinin çığır açtığı ve yapay zekanın epey popüler olduğu bu simülasyon, fantastik bilimkurgu sevenler için tam bir başyapıt.
'Run Forrest run!' repliğiyle hafızalarımıza kazınan Forrest Gump, filmden sonra daha da popülerleşen bir romandan uyarlama. Hikâyeyi adeta zirveye taşıyan Tom Hanks'in başarılı oyunculuğu, filme sayısız ödül kazandırdı. Bir yandan duygulandırırken bir yandan güldürmeyi ihmal etmeyen bu olağanüstü yapım; Forrest üzerinden seyirciye saflığı, iyiliği ve samimiyeti öğütlüyor. Bu genç adamın hikayesini izlerken gözyaşlarınızı tutmakta zorlanabilirsiniz, bizden söylemesi. Dizinin duygu geçişlerini iyi yakalayan ve nabza göre şerbet veren Alan Silvestri ise tüm müzikler için alkışları hak ediyor.
Bir başka roman uyarlaması film, The Lord of the Rings, epik fantezi türüyle arzıendam ediyor. Filmi kadar kitabının da etkileyici olması ise en çok satılan ikinci roman olma sebebini açıklıyor. Hayranları tarafından sıklıkla Harry Potter ile kıyaslanan LOTR, fantastik bir dünyanın kapılarını aralıyor. Bir yüzüğün ekseninde yaşanan maceraları gördükçe şaşıracak, filmin repliklerini uzun süre unutamayacaksınız. Filmin Howard Shore imzası taşıyan müziklerinin de etkisiyle kendinizi Orta Dünya'da Elf vadilerinde ya da Hüküm Dağı'nın eteklerinde bulabilirsiniz.
Yahudilerin hayatını kurtarma pahasına, kendi hayatını riske atan bir adamla karşınızdayız. Oskar Schindler, 2. Dünya Savaşı yıllarında oldukça nüfuzlu bir iş adamı. Dışarıdan umarsız ve vurdumduymaz biri olarak görülen Schindler, sanılanın aksine pamuk gibi bir kalbe sahip. Yahudilerin gördüğü zulümden etkilenip Polonya'da bir fabrika kuruyor ve Yahudileri burada işçi olarak göstererek onların hayatlarını kurtarıyor. Dizinin her detayı gibi müzikleri de muhteşem. Müzikleriyle bir nakış gibi işleyerek bizi de hikâyeye dahil eden John Williams, işini gerçekten hakkıyla yapıyor.
Hayranlarının sadece adını duyduğunda bile gözlerinin ışıldadığı The Godfather'ın repertuvarı da bir o kadar kaliteli. Müziklerinde Nino Rota imzası taşıyan bu mükemmel yapım, dönemin yaşantısına tarihsel ve sosyolojik gerçeklere ışık tutuyor. Ana karakter Don Vito Corleone ve ailesi, İtalyan asıllı olup suç temelli bir örgüt kuruyor. Bu aile ve ahbapları, New York'taki yasa dışı işleri yönetiyor. Fakat burada bir ayrım var, o da Don Corleone'nin gücü. Sahip olduğu bağlantılar sayesinde diğerlerinin yakınına bile yaklaşamadığı imkanlara kavuşuyor.