Sorumluluk duygusu olan kişi, kendine ve başkalarına karşı yerine getirmesi gereken yükümlülüklerini zamanında ve gerektiği gibi yapmak zorunda olduğunu bilir. Sorumluluk sahibi olmak, kişin kendi varoluşunu yaşamasıdır, kendi hayatının kontrolünü elinde tutmasıdır, diğer insanların saygısını, güvenini ve sevgisini kazanmasının en önemli gereklerinden biridir. Yaşamın zorluklarına sorumluluk bilinci ile yaklaşmak kişiye, olayları değiştirme gücünü kazandırır.
Sorumsuz insan, sürekli başkaları tarafından güdülen insandır, kendi kaderini yazmayan insandır. Sorumsuz insanlar devamlı bahaneler arasında dolanır, başkalarını ve içinde bulundukları şartları suçlarlar, kendilerini sevmezler, çok az iş üretir, işlerin yürümesini engeller, anlamamış görünür ve yardıma muhtaç insanı oynarlar. Yani bu kişiler hareket etmekte çok yavaş ama şikâyet etmekte çok hızlıdırlar. Sorumlu insan ise, yapılması gereken bir işi zamanında yapabilmek için inisiyatifi ele alıp kendiliğinden harekete geçebilen insandır, kendi kaderini yaptığı seçimlerle yazan insandır.
Hiç kimseye hesap vermek zorunda olmasanız bile, kendi vicdanınıza karşı hesap verme zorunluluğu duyarsınız. Çünkü hayat sadece seçimlerden oluşur, bu seçimler her saniye yapılır ama belki en önemlisi “Hayatı ne kadar manalı yaşamak istiyoruz?” seçimidir. Sizi yürüdüğünüz yoldan bambaşka caddelere çıkartan tesadüfler her zaman olabilir, bu durumda elinizin kolunuzun bağlanıp edilgenliğe mahkûm edildiğinizi hissedebilirsiniz. İster bilinçli olsun, ister bilinçdışı ve otomatik olsun, tüm seçimlerle kendi yazgınızı kendiniz yazarsınız.
Her seçim bir vazgeçiştir. Her seçim, farkında olarak ya da olmayarak, bir şeylerin reddedilmesi demektir. Atılan her adım, ister kritik bir karar aşamasında olsun, ister sıradan bir günün rutin havasında olsun, atılmamış ama istense atılabilecek olan onlarca başka adımı ve belki de fırsatı reddetmiş olmak demektir. Pek çok seçimde avantaj ve dezavantajlar vardır. Bu açıdan her seçim bir kaybediştir ama ne kaybettiğini bilme, ne kaybedeceğini bile bile o seçeneği eleme sorumluluğu kişinin kendisindedir. Seçimini bilinçli yapan kişi vazgeçişlerini ve bedellerini bilir, sonuçlarına katlanır, öfke duymaz, “Başkasının hayatını yaşıyorum.” duygusuna kapılmaz.
Bir adam bilgeyi ziyarete gider. Bilge adama “Ne içersin?” diye sorar.
Adam, “Fark etmez!” der.
Bilge, “Peki o zaman, çay mı, kahve mi desem?” diye sorar.
Adam, “Bana hepsi uyar, sen bir şeyler getir de beraber içeriz.” der.
Bilge, adama ders verecek bir içecek hazırlamak ister. Kekik ve anasonu kaynatmaya başlar. Çay hazır olunca adama ikram eder.
Sarımtırak rengiyle garip duran bardağı gören adam, “Bu da ne çayı?” demekten kendini alamaz.
Bilge “Madem senin için hiçbir şey fark etmiyor, buyur iç o zaman!” diye karşılık verir.
Adam çaydan bir yudum alır. Çayı yudumlamasıyla püskürtmesi bir olur ve “Bu da ne?” diye şaşırır. Bilge’nin yüzünde bir tebessümle “Ben buna fark etmez çayı diyorum, çünkü fark etmez çayı yüzde fark edilir bir değişime sebep olur!” der.