'Türkiye'nin son 45 günü' diye bir film yapılsa, 18+ ibaresi ile verilir de yine de pek çok kişinin midesi kaldırmaz. Quentin Tarantino yönetmeni olur da kimse çok kan kullanmış diyemez. Öylesine kanlı, öylesine gerilimli, öylesine çileden çıkmış zamanlardan geçiyoruz ki 90'ları direkt atlayıp 80'lere döndük diye geçiriyoruz içimizden. Yapımızda var bu, birlik olmak denince aklımıza kendimizden olanlarla (!) birlik olmak geliyor, barış yürüyüşü dediğimiz şey sadece belli bir kesime ait oluyor, bir araya gelip, omuz omuza verip, biz savaş istemiyoruz diye bağıramıyoruz. İspanya'da ETA terörünü bitiren bir yürüyüş gibi yürüyüş organize edemiyoruz. Çünkü biz yürümeyi düşman bellediklerimizi öldürmek, linç etmek, yakıp yıkmak olarak görüyoruz.
Ülkede bir daha Madımak olayı yaşanmaz derken Kırşehir'de yakılan kitapçıyı izleyen insanları görüp, hafızamız bize oyun mu oynuyor diyoruz. Savaş, katliam,vs. senin sandığın gibi çocuk oyunu değil arkadaşım. Eline bayrak alıp, tekbir getirerek katliam çağrısı yapmak tepki göstermek değil. Sen yanlış yoldasın, Yugoslavya'dan 8 farklı ülke nasıl çıktı hiç düşünmemiş gibisin, Suriye'nin, Irak'ın, Tunus'un, Libya'nın halinden bihaber gibisin. Oysa sana da daha dün olmuş gibi gelmiyor mu? Bana olmaz deme, bizzat sana olur ne yapacağını şaşırırsın. Korkma sana 'birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan günlerden' bahsetmeyeceğim, sadece birlik olmak demek herkesle bir arada olmak demek. Komşunun evini yakıp seyretmek birlik değil arkadaşım.
Kimse 'biz iç savaş başlatmak istiyoruz' diye çıkmıyor sokağa. Benim başıma gelmez demeden önce soluklan, bir düşün.