Portekiz son yıllarda Avrupa’nın gizli mücevheri olmaktan çıktı ve turistlerin, maceraperestlerin ve hatta dijital göçebelerin favori noktası haline geldi. Sıcak havası, misafirperver insanları ve eşsiz kültürüyle ziyaretçilerini cezbeden bu ülke, 'Haydi bavulu kapıp hemen gidelim' diyeceğiniz bir yer haline geliyor. Peki bu ülke neden bu kadar popüler? İşte Portekiz hakkında bilmeniz gereken 15 eğlenceli ve ilginç bilgi! Hazırsanız başlıyoruz!
Portekiz haritaya bakınca küçük bir ülke gibi görünse de, gezilecek, görülecek ve keşfedilecek şeylerin sayısı inanılmaz. Bu kadar küçük bir alanda böylesine çeşitlilik bulmak gerçekten şaşırtıcı! Bir yanda Atlas Okyanusu'na bakan devasa sahiller, diğer yanda tarihi köyler, kaleler ve bağlar... Üstelik dağ tırmanışlarından plaj tatillerine, kültürel keşiflerden gurme deneyimlere kadar her şey var! Bir gün Lizbon’da tramvaya binip şehri keşfedebilir, ertesi gün Algarve’de sörf yapabilirsiniz. Hem imkânlar sınırsız hem de heyecan garanti!
Lizbon’a geldiğinizde, ünlü sarı tramvayları hemen fark edeceksiniz. 28 numaralı tramvay, şehrin tarihini ve dokusunu yaşamanın en iyi yollarından biri. Lizbon’un dik yokuşları ve dar sokaklarında bu tramvayla gezerken kendinizi adeta eski zamanlara ışınlanmış gibi hissedeceksiniz. Üstelik sosyal medya için mükemmel bir arka fon! Sarı tramvayın önünde çektireceğiniz bir fotoğrafla sosyal medya yıldızı olmaya adaysınız. Lizbon’un o vintage havası, sarı tramvaylarla birleşince tam bir nostalji şöleni oluyor. Hadi, tramvaya atlayıp Lizbon'u keşfetmeye ne dersiniz?
Tatlı sever misiniz? Cevabınız evetse, sizi Portekiz’in en meşhur lezzetiyle tanıştıralım: Pastel de Nata. Bu minicik tartlar dışı çıtır çıtır, içi ise yumuşacık ve kremalı. Her lokmada bir mutluluk patlaması yaşatan bu lezzeti mutlaka denemeniz gerekiyor. Fakat dikkat, bağımlılık yapabilir! Lizbon’un meşhur Pasteis de Belem fırını, bu tatlının ana vatanı olarak bilinir ve sabah erken saatlerden itibaren uzun kuyruklar olur. Bir kere yedikten sonra “Neden Türkiye’ye de bir Belem fırını açılmıyor?” diye düşünmeye başlayacaksınız.
Portekiz’in müzikal kalbi Fado'dur. Bu geleneksel müzik türü, derin, hüzünlü ve duygusal bir yapıya sahip. “Saudade” adı verilen, kelime anlamıyla karşılanamayan bir tür derin özlem duygusunu temsil eder. Fado, işte bu ruhu en iyi yansıtan müzik türü. Lizbon’da ya da Porto’da bir akşam yemeği sonrası küçük bir kafede canlı Fado performansı dinlemek tam anlamıyla unutulmaz bir deneyim olacak. Genelde klasik bir gitar ve akustik bir vokalle icra edilen bu müzik seni birkaç dakika içinde derinden etkiler ve Portekiz’in geçmişine bir yolculuk yapmış gibi hissedersin.
Portekiz’i futbolla anmamak mümkün mü? Dünyanın en ünlü futbolcularından biri olan Cristiano Ronaldo, Portekiz’in en büyük gururu. Onun doğduğu ada olan Madeira’da havaalanına ismi verilmiş durumda, yani popülaritesi burada başlı başına bir olay! Fakat sadece Ronaldo değil, Portekiz’de futbol adeta bir yaşam biçimi. Sokaklarda, kafelerde, parklarda her yerde futbol konuşuluyor, oynanıyor. Hele ki bir maç gününe denk gelirseniz, ülkenin nasıl bir futbol ateşiyle yandığını daha iyi anlarsınız. Portekiz’de futbol izlemek adeta bir festival havasında geçer. Kendini buna kaptırmayı ihmal etme!
Algarve, Portekiz’in güneyinde yer alan bir bölge ve adeta bir plaj cenneti. Altın renkli kumları, uçsuz bucaksız okyanusu ve kartpostalları andıran kayalıklarıyla gözlerini kamaştıracak bir güzelliğe sahip. Ayrıca sörf yapmak istiyorsan, burası tam da sana göre. Sörf okulları her yerde ve dalgalar da oldukça cömert. En ünlü plajlarından biri olan Praia da Marinha, dünya çapında bilinen ve mutlaka görülmesi gereken bir plaj. Doğayla iç içe, sakin ve huzurlu bir tatil istiyorsan Algarve senin için mükemmel bir tercih.
Sintra, Lizbon’a yaklaşık bir saat uzaklıkta bulunan küçük ama büyülü bir kasaba. Burası tarihi sarayları, kaleleri ve yemyeşil doğasıyla adeta peri masallarını andırıyor. Özellikle Pena Sarayı, rengarenk ve fantastik mimarisiyle görenleri büyülüyor. Ayrıca Quinta da Regaleira'nın yer altı tünelleri ve gizemli kuyuları, bu dünyada değilmişsiniz gibi hissettiriyor. Sintra’ya adım attığın anda kendini başka bir dünyada bulacaksın. O kadar büyüleyici ki, bu manzaralar karşısında fotoğraf çekmeye doyamayacaksın!
Portekiz denilince akla gelen en önemli sanatsal unsurlardan biri de Azulejos adı verilen seramik karolar. Bu rengarenk ve desenli seramikler, Portekiz’in dört bir yanında karşına çıkacaktır. Binaların dış cephelerinde, tarihi kiliselerde ve hatta modern yapılarda bile görebilirsin. Lizbon'da Azulejo Müzesi'ni ziyaret edip, bu sanata dair daha fazla bilgi edinebilir, tarihte bir yolculuğa çıkabilirsin. Azulejos’un desenleri o kadar büyüleyici ki, bu seramik karolara bakarken saatlerin nasıl geçtiğini fark etmeyebilirsin. Hatta ev dekorasyonu için bile ilham kaynağı olabilir!
Portekiz mutfağının kalbinde, adeta bir baş kahraman gibi yer alan Bacalhau (kurutulmuş tuzlu morina balığı) her köşe başında karşınıza çıkabilir. Portekizliler, Bacalhau'yu o kadar severler ki, '365 farklı tarifle Bacalhau pişirebilirsiniz, yılın her günü için bir tane!' derler. İster fırında, ister kızartılmış, ister güveçte, ister haşlanmış… Hangi türünü seçerseniz seçin, Bacalhau’nun tadı seni büyüleyecek. İlk başta tuzlu gelebilir ama yedikçe alışıyorsun ve bu geleneksel yemeğin bağımlısı oluyorsun. Denemeden dönmeyin derim!
Portekiz, dünyanın en büyük deniz keşiflerini gerçekleştiren ünlü kaşiflere ev sahipliği yapmış bir ülke. Vasco da Gama, Magellan gibi isimler, dünyanın bilinmeyen bölgelerini keşfederek tarihe adlarını altın harflerle yazdırmışlar. Lizbon'daki Keşifler Anıtı, Portekiz’in bu büyük kaşiflerini onurlandıran önemli bir yapıdır. Anıta baktığınızda, denizlerin bilinmeyen yönlerine yelken açmış bu cesur kaşiflerin ne kadar büyük bir etki bıraktığını daha iyi anlayacaksın. Portekiz sadece tarih kitaplarında değil, denizlerde de büyük izler bıraktı.
Portekiz’e ilk geldiğinizde fark edeceğiniz şeylerden biri insanların ne kadar rahat olduğu olacaktır. Stres, acele, koşturmaca? Bunlar Portekizlilerin kelimeleri arasında pek yok. Portekiz’de işler yavaş ilerler, ama bu sakinlik aslında hayata dair farklı bir bakış açısını temsil eder. Acele etmek yerine anın tadını çıkarmayı, her şeyi en kısa sürede bitirmek yerine keyifle yapmayı tercih ederler. Bu rahatlık sana da yavaş yavaş bulaşacak, emin olabilirsin. Üç gün içinde 'Yarın hallederiz ya' diyen biri olabilirsin!
Portekiz’in ikinci büyük şehri olan Porto, tarihi dokusu ve etkileyici mimarisiyle ünlü. Ribeira bölgesindeki renkli evler, Douro Nehri kıyısındaki sahil kafeleri ve daracık sokaklar Porto’nun büyüleyici atmosferini oluşturur. Bir de şehrin simgesi olan Dom Luis Köprüsü'nden geçerken manzaraya karşı durup hayranlıkla etrafı izleyin. Porto’ya gidip bu güzel şehri keşfettiğinde, “Burası neden daha önce radarımda yoktu?” diye düşüneceksin. Porto, gezginler için adeta gizli bir mücevher.